Bir Aşk İki Hayat filmini izledim geçen hafta sonu ve çok beğendim. Çok da etkilendim.
Her şey tek bir andan, tek bir anda yapılan basit bir seçimden çıkıyor: Köpeği dışarıya dolaşmaya çıkarmak ya da üşenip çıkarmamak. Bir insanın tek bir an, tek bir seçim anından ilerleyen olabilecek bambaşka iki hayatını izliyoruz perdede. Böyle duyunca biraz klasik gelmiş olabilir kulağınıza. Bu tarz yabancı filmler oldukça var biliyorum, ama bir şekilde bu film benim için kendisini ayırdı onlardan bana gösterdiği, düşündürttüğü şeyler açısından. Ne gibi mi? Haydi başlayalım o zaman.
Hep söylenir, duyarız: “Hayatımızı her an yaptığımız seçimlerle biz yazıyoruz” diye. Ben bu filmde gördüm ki bu seçimler en basit seçimleri de içeriyormuş. İlla en büyük anlardaki, çok önemli kararların alındığı anların olması gerekmiyormuş onların. Su içmek mi, kola içmek mi gibi belki farkında bile olarak yapmadığımız bir seçim anı hayatımızı belirleyen diğer milyon tane seçim kadar önemliymiş meğerse. Bu basit ve önemsiz görünen seçimler bile hayat hikayemizin bir yerinde yerini alıyor, hikayemizin bir yerini tamamlıyormuş. Bizim hayat hikayemiz bu küçücük anların toplamından oluşuyormuş meğer. Yaptığımız her seçim elimizdeki görünmez kalemle, görünmez hayat hikayemize yazdığımız bir kelimeymiş. Neden mi –miş’li konuşuyorum tüm bu bilgileri sonsuz kere duymuş olmama rağmen? Hep söylerim ya bilgiyi duymak başka, içselleştirmek başka diye… Bir Aşk İki Hayat bende olan birçok bilgiyi gözlerimle görmemi, kalben de anlamamı sağladı. Bu sebeptendir ki benim için çok kıymetli bir film oldu.
Birçoğumuz hep bekliyoruz. İyiyi bekliyoruz, mutluluğu bekliyoruz, gülmeyi bekliyoruz. Hayatı her an ama her an biz yaratıyorsak kendi yaptığımız seçimlerle, böyle inanılmaz bir gücümüz varsa, asla geç kalmadığımız ve her nefes alışımızda yenilenen, tüm bunları neden bekliyoruz ben de bilmiyorum. Sanırım bilinçsizlik bekleten.
Çünkü hikayenin tamamını, hiçbir an dahi atlamadan, kendi ellerinle yazdığın gerçeğini tüm hücrelerine kadar bilsen, beklemezsin. Beklemezsin ve sadece yaratırsın. İyi, kötü, güzel, çirkin demeden sadece ama sadece yaratırsın. Çünkü hepsi aynı değerdedir; senin ve senin hikayenin bir parçasıdır. Her bir saniye hayatını tamamlayan, vazgeçilmez parçalar. O yüzden bu hikayeyi nasıl yazmak istiyorsun bir düşün. Hikayeni izlerken neler izlemek istersin sen de o perdede? İyi düşün.
Tam da bu noktada meditasyon da bu sebeple önemli aslında. Meditasyon, yaptığın büyük, küçük her bir seçimi “bilinçle” yapmanı sağlayan bir araç. Bu ne demek? Yaptığın seçimleri bilinçle yap ki o seçimler senin “istediğin”, yazmak/yaratmak istediğin hayata hizmet etsin. O seçimleri haybeye yapma ki boşa harcanmasın hayatın. Unutma ki amaçsızca nefes almak yaşamakla pek aynı şey değildir.
Ve yaptığın her seçimin sonucunu da sahiplen. Seçimlerin başka seçim yapman gereken diğer anları doğuruyor. Bu sonsuz bir çizgi; sürekli ve sürekli doğumu gerçekleşen seçimler ve bunun sonucunda yaratılan bir hayat var. Sen beğensen de beğenmesen de o anlara kendi yaptığın seçimlerle geldin. Seçimlerinin, hayatının tüm sorumluluğunu al ve sahiplen. Kendi seçimlerinin sonucunda içinde bulunduğun o anı beğenmedin mi? Ben bu senaryoyu nasıl istediğim yöne çeviririm diye düşün ve görünmez kalemini al eline, yeniden yazmaya başla hikayeni o andan itibaren. Hakkın dolmuyor, sıran geçmiyor, beklemek zorunda da değilsin. Ciddi ciddi ne kadar büyük bir sihirli gücümüz var insan olarak, farkında mısın?
Hayat meraklıdır boşlukları doldurmaya kafasına göre. Sen yazmıyorsun diye güç kendinde sanıp o kendi kalemini almasın eline senin hayatını yazmak için. Sen o kalemi elinden hiç ama hiç bırakma. Bazen yorulabilirsin, sıkılabilirsin, çaresiz de hissedebilirsin ama vazgeçme. Sen hayata bunun için geldin; yaratmaya ve hissetmeye.
Hayatında bir şey mi istiyorsun? Ona giden yolları düşün, tüm gücünü ve cesaretini toplayıp aksiyon al. Bunu sona ulaşmak için yapma. O an’a giderken de çevrene bak, kaçırma. Kim bilir yolda belki gördüğün fakat başlarda hiç aklında olmayan bir şey çeler aklını ve girer hayatına ve seni bambaşka bir hayata götürür hiç tahmin etmediğin. Güzel olmaz mı?
Filmde de söylüyor; an’a bırak kendini; denize bırak, martıların sesine bırak, güneşe bırak, gülümsemelere bırak. Yaşa. Yarat ve yaşa hayatını. İsteklerine giden, algılarının alamayacağı kadar çok ama çok fazla yol var, unutma. Aklına gelen 3-5 fikir sonsuz yol denizinde sadece 3 veya 5’i. Onları da küçümseme ama onlar yaramadı diye de vazgeçme. Bu dünyada hapiste değilsin. Kısıtlı hiç değilsin. Gör. Hatta o yolları da kendin yarat! Hepsi sana açık eğer beynini açarsan, kalp gözünle bakarsan.
Son olarak da, yine bilgi bende olmasına rağmen bu filmle gözlerimin önüne serilen diğer gerçek ise şu oldu: Her hayatta ama istisnasız her hayatta iyi olduğu gibi kötü de var. Güzel olduğu gibi çirkin de var. Eğer başka hayatlarla kıyaslamaya meraklıysan, hepsinde zamanlama çok başka. Bir tanesinde başlarda her şey çok harika görünür ve eğer sende o harika görünen şeyler henüz yoksa üzülüp eksik hissedebilirsin ama sonra öyle bir an gelir ki bu defa tam tersi bir durum olur! Yani işin özü, hayatların kıyası olmaz. Hayatların zamanlaması olmaz. Hayatı iyi, kötü diye sıfatlandırmak hiç olmaz. Gördüklerimizle bıkmadan yorumlar yapıyoruz. Peki ya göremediklerimiz?
Sevgiyle…
İlginizi çekebilir: Hayatın gerçeğinde yaşamak: Pozitif olmak zorunda değilsiniz