Hayatımızın seçimlerimizden ibaret olduğu artık sanırım hepimizin okuya okuya, göre göre, duya duya ezberlediği bir cümle. Bilgi hepimizde var da peki ya uygulama konusunda nasılız? O bilginin içerisini deneyimlerimizle doldurabiliyor muyuz? Ben kendi adıma eğer kendim net bir şekilde deneyimlememişsem o cümleleri de pek rahatça sarf etmem. Bir dururum, bakarım.
Konuşmak kolay kısmı işin; akıl vermek, yapın demek. “Peki senin dayanağın ne?” diye sormazlar mı adama. Bu yüzdendir ki çok basit bir bilgi, tek bir cümle bile olsa dikkat ederim konuşurken. Kendimden bilmiyorsam pek ahkam kesmek bana göre değildir açıkçası. Hatta bazen duyduğum bir cümleyi seneler sonra anladığımı da söylemeliyim. Seneler sonra içselleştirdiğimi; kalbime, hayatıma oturttuğumu.
Bu seçim meselesinde de bu aralar aktif gözlem ve hareketle yaşıyorum. Uygulaması asıl işin sırrı; hayatlarımızla edindiğimiz bilgileri harmanlamak, hayatlarımızın içerisinde oturtmak en orta yerine ve saçtığı sihri yaşamak aslında.
Kolay mı? Burada bir: ‘ayyy hayır’ demek istiyorum şu an! Hep ayık ve uyanık olmak bence başlı başına zorluyor insanı. Düşünsenize hep farkında olarak yaşamak hayatı. Evet hem harika bir şey, hem de yoruluyor insan zaman zaman ne yalan söyleyeyim. Hayata adapte etme sürecinde yoruluyor aslında insan… Sonrası selamet, o ayrı.
Bu ara zorlu bir dönemindeyim hayatımın. Ve ben bu dönemde şu anki Gamze ile de ilk defa tanıştığımı biraz gurur, biraz gülümsemelerle söylemeliyim. Normalde zorlandığım dönemlerde bu yaşıma kadar hep aynı şeyleri yaptım: yattım yatağa, çektim başıma yorganı ve uyudum. Yemek yedim, uyudum, yemek yedim, uyudum. Bu yaşıma kadar da böyle pek de sevimli olmayan bir kısır döngü ile geldim.
Şimdi ise durum biraz daha farklı. Nasıl oldu ben de anlamadım diyeceğim ama biliyorum sanırım. Meditasyonlarım, yoga, şifa seansları, katıldığım çalışmalar, inzivaların meyvelerini topladığım, bunları gözlemlediğim bir süreç. Sıkıntımın yanında mutlu ve gururluyum aslında bir yandan anlayacağınız.
Neler mi değişti?
Öncelikle meditasyonun bana verdiği en büyük hediyelerden biri giderek artan farkındalıklarım. Gün içerisinde bir sohbette, okuduğum bir kitapta, izlediğim bir filmde duyup gördüklerimin ötesini hissetmek ve yaşamak. Karşılaştığım durumları objektif bir şekilde, aslında biraz da “Gamze” olmaktan çıkarak gözlemlemek. İnanın bu şekilde hayatımın hiç tahmin edemeyeceğim noktalara gittiğini söylemek isterim.
Geçtiğimiz günlerde çok net bir örneğini yaşadım. Bir gece çok sevdiğim ve her zaman çok eğlendiğim canlı Türkçe müzik çalan bir yere gidecektim. Gittim de. Fakat henüz açılmadığını biraz dışarıda oturursak açıldığında bizi alabileceklerini belirttiler kapıdakiler. Hava güzeldi, direk tabii diyerek dışarıdaki masaların birine yerleşip başladık muhabbete. Uzun zamandır gitmemiştim oraya ve çok eğlenmek istiyordum aslında. Sonra durdukça garip bir his gelmeye başladı. Sanki girsem içki ve müziğin etkisiyle eğlenmekten çok kötü hissedecektim kendimi.
Eskiden olsa bu hisse hiç aldırmadan devam eder (hatta o hissi hiç görmez) orada kötü olsam da onu yaşar, ağlar, sonra da anı kurtarmak ve sadece ‘o an’ iyi hissetmek adına bana fayda sağlamayacak şeyler yapıyor olurdum. Sonrasında da; “ne yapayım şu an böyleyim” diye kendimi savunmaya geçerdim. Biliyorum kendimi, aynen böyle yapardım, çok yaptım!
“Ben değerliyim”
Peki o gece ne yaptım? Kalbimden gelen o sessiz sese kulak verdim bu defa. Önümde iki yol vardı; ya içeri girip kendimi daha kötü hissedeceğim bir noktaya kendimi sürükleyecektim, ya da hiç oralara kendimi sokmadan kendim için kendimle devam edecektim. Biliyor musunuz? İyi haber şu; sanırım kendimi önemsemeye başlamışım ben. “Ben değerliyim”i kalpten hissetmeye başlamışım. Neden üzeyim kendimi o zaman bile bile ki? Bir süre oturduktan sonra ben eve gidiyorum dedim. Gamze’den hiç beklenmeyen hareketler! Ve gerçekten kalktım ve eve gittim.
Ev yolunda yaşadığım kendimle gurur ise her şeye değerdi! “Aferin be Gamze! Gördün ve sana iyi gelecek olanı, fayda sağlayacak olanı seçtin! Bu büyük bir cesaret, kararlılık ve farkındalık gerektirir! Aferin sana! Bildiklerini uygulamak diye ben buna derim!” diye diye, sırıta sırıta, içimde sel olan coşkuyla eve ulaştım. Ohh! Oluyor Gamze! İşte böyle böyle insan kendisini “görmeye”, “yaşamaya” başlıyor.
Ya da çok tatsız olduğum zamanlarda uyku gibi içkiye de sarılıp unutmak, o andan, o hislerden kurtulmak isterdim hep. Bunu gururla söylemiyorum pek tabii. Ama gerçeğim buydu o zaman. Şimdi nasıl mı? Bir kere ağzıma içki sürmedim dersem yeridir. Zorla değil, canım istemiyor. Aksine bana iyi gelen şeyleri daha çok yapmaya başladım. Düzenli meditasyon, her gün yoga, bol yazı, bol arkadaş sohbeti. Çekilmiyorum bu defa kabuğuma yani. Kaçmıyorum acıdan, hayattan. Acı var biliyorum. Görmezden gelmiyorum bu defa. Değişen ise onu hem görüp hem seçmemek. Evet evet, bu beni iyileştiren, büyüten bu süreçte.
Şu an bunları yazmadan ise de o sıkıntının verdiği hislerle başa çıkmakta zorlanırken tüm bunları kelimelere dökmek beni şifalandırıyor. Yazarken ben, aslında kendime tekrar tekrar hatırlatmış oluyorum. Şimdi ise daha hafif hissediyorum evet. Bu yazıyı sonlandırdıktan sonra kalkacağım, yürüyeceğim, sonra yoga yapacağım, sonra hafta sonu vereceğim eğitimlerin üzerinden geçeceğim. Acı içinde sıkışırken yapacak hiçbir şeyi yok sanıyor insan. Halbuki bir de daha yüksek bir yerden bakınca yapacak ne de çok şeyi var aslında! Çok şükür! Bu şükür hep kalbinizde olsun.. O kadar iyi geliyor ki..
Demem odur ki en çaresiz, en acı içinde kaybolduğumuzu hissettiğimiz zamanlarda bile aslında mutlaka başka bir yol var. Biz inatla “hayır yok, bilmiyorsun” diye çoğu zaman ısrarcı olsak da var. Sadece o yollar sadece biz görmek “istersek” beliriyor hemen önümüzde.
İsteyin, inanın, vazgeçmeyin. Her şey güzel ve çok daha güzel olacak; inanıyorum!
Farkındalıklarla dolu kendi keyfimizce yarattığımız hayatlara..
Sevgiyle…
İlginizi çekebilir: Bir çiçekten hayat dersi