Hayat sanatı 9: Önce kendi hayatımıza liderlik etmek
“1. Sun Tzu der ki, savaş sanatına göre dokuz arazi türü vardır: 1) Dağıtıcı arazi, 2) Kolay arazi, 3) Çekişmeli arazi, 4) Açık arazi, 5) Ana yolların kesiştiği arazi, 6) Ciddi arazi, 7) Zor arazi, 8) Sıkışık arazi, 9) Çaresiz arazi.
(…)
11. Bu nedenle dağıtıcı arazide savaşmayın. Kolay arazide durmayın. Çekişmeli arazide saldırmayın.
(…)
15. Eskinin becerikli lider dedikleri liderler düşmanın ön ve arkası arasına bir engel sokmayı bilir; büyük ve küçük birlikleri arasında işbirliğini önler, iyi askerlerin kötüleri kurtarmasını, subayların adamlarını toplamasını engeller.
(…)
19. Sürat savaşın özüdür, düşmanın hazırlıksızlığından faydalanın, beklenmedik rotalardan ilerleyin ve korunmayan noktalara saldırın.
(…)
57. Askerlerinizin karşısına eylemin kendisiyle çıkın, asla planlarınızı bilmelerine izin vermeyin. Durum iyiyken bunu görmelerini sağlayın, ama durum kasvetliyken onlara hiçbir şey anlatmayın.
(…)
60. Savaşta başarı dikkatle düşmanın amacına uyum sağlamamızla kazanılır.”
Sun Tzu, Savaş Sanatı
Bu yazı Hayat Sanatı yazı dizisinin dokuzuncu ve son yazısı olacak onuncu yazıdan hemen önceki yazı. Bu seride ilham kaynağım ilk bölümde yer alan Sun Tzu ve Savaş Sanatı isimli eseri. Savaş Sanatı, özünde savaşın temel prensiplerini anlatıyor ve askeri liderlere ne zaman ve nasıl savaşmaları gerektiğini açıklıyor. Günümüzde ise bu önemli eseri, büyük ölçekli şirket yöneticileri, avukatlar ve akademisyenler gibi birçok farklı alandan uzmanlar, verdikleri mücadelelerde referans olarak kullanmaktadır. Kısaca 2.500 yıl önce yazıldığı tahmin edilen bu eser, halen kendisine yeni okurlar bulmaya devam etmektedir.
Bu hafta sizlerle birlikte hayatımıza liderlik etmek konusunu değerlendireceğiz. Ne demek liderlik etmek? Hayat değişirken, koşullar farklılaşırken bir general edasıyla yaptıklarımıza bakalım istiyorum bu hafta. Sizlerle birlikte kendimize bazı sorular soralım, belki bugüne kadar sorma fırsatımız olmayan ama buraya beş dakikalık okuma süresine sığdırabileceğimiz bazı önemli sorular…
Lider kavramından anladığımız nedir? Her daim etrafımızda biri vardır. Hemen ailemizden örnek alalım, her evin bir lideri vardır, bu ya evin annesidir ya da babasıdır. Eğer anne veya baba birlikte değilse, belki de büyük bir kardeştir. Ama mutlaka son sözü söyleyen, bir karar verilecekse kendisine danışılan biri vardır. Genel olarak durum kötüyken bize belli etmez, durum iyiyken bizler kadar rahat edemez, mutlaka yarını düşünür. Bize kol kanat gerendir o lider.
Biraz da iş hayatından örnek verelim. Ekibimizin bir lideri vardır, mutlaka kendisine bağlı çalıştığımız bir yönetici bulunur. Bizi dinlemek için, sorumuz olursa cevaplamak için, bir yanlış varsa düzeltmek için danışacağımız, bir konu olduğunda bize çözüm yolları göstermek için ve düşmeye yaklaştığımız noktalarda elimizden tutmak için hep yanımızda olduğunu bildiğimiz biri mutlaka vardır. O, lider görüntüsü ile oradadır ve bunu bilmek bizlere her zaman bir rahatlık verir.
Bugün bu yazımda kendi liderliğimizi konuşalım istiyorum. Bu bağlı veya bağımlı olduğumuz lider karakterlerinin yanında, aslında her birimiz kendi hayatımızın lideriyiz. Seçimlerimiz bize aittir, kıskançlıklarımız, moralimizi bozan durumlar, sinir olduğumuz şeyler… Her biri bize aittir. Bizi yansıtmaktadır, başarılarımız, başaramadıklarımız, arkadaşlarımız, kaybettiklerimiz, hayatımıza kattıklarımız veya katamadıklarımız. Okumayı seçtiğimiz bir sayfa kitap da bize aittir, zaman öldürmeyi tercih ettiğimiz vazgeçilmez dizi keyfimiz de…
Peki ne kadar farkındayız? Yani tüm bu küçük gördüğümüz seçimleri yaparken, tüm bu oluşa ve hayatımızın akışına yön verirken bir lider olarak nereye doğru gitmekte olduğumuzun ne kadar farkındayız? Bulunduğumuz koşulları, örneğin çalışmamız gerekiyorsa, örneğin bir sınava hazırlanıyorsak, örneğin evlilik arifesindeysek, örneğin yaşadığımız ülkeyi değiştireceksek, örneğin yaptığımız işten istifa edip bir girişim şirketi kuracaksak, biz bu atacağımız adımların ve sonuçlarının, yani seçimlerimizin ne kadar farkındayız? Hayatımızın tek ve biricik liderleri olarak, hayata ne değer kattığımızın, bize verilen bu güçlü yaradılışla kendimizle birlikte kaç kişinin daha hayatına etki edebileceğimizin ne kadar farkındayız?
Ve seçimlerimizin ne kadarını bu farkındalıkla yapabiliyoruz? Örneğin bu kelimeler şu anda yazılırken hayatta olma sebebime hizmet etmekteyim, kendimden başka küçük de olsa, az da olsa, bir kişi bile olsa, o bir kişinin hayatına bir değişiklik, bir küçük adım katabilecek olmanın büyük sevincini hedefliyorum. Bu anda, bu kelimeler yazılırken bir hayata değer katabilmeyi istiyorum. “Dünyada bulunmamın gerçek bir sebebi olmalı” diye düşünüyorum kendimce, bugün bu hayatın lideri olarak ben bu anda güzeller güzeli zeytin ağacımın hemen yanı başında, bir ağaç gibi olduğum yerde, yeşil dallarımla hayata karşılığını beklemeden verebilmeyi istiyorum. Ve bir ağacın meyveleri gibi bu kelimeler sindirilsin, hayat bulsun ve hayatlara dokunsun istiyorum…
Sun Tzu’nun asırlar önce kaleme aldığı gibi, savaşlar kolay kazanılmıyor ve her daim güçlü liderler bulunmayabiliyor. Biz o liderleri bazen uzaklarda arıyoruz, bazen dışımızda, bazen de yokluğundan yakınıyoruz. Aslında unuttuğumuz bir şey var: Doğduğumuzdan beri bize eşlik eden o muhteşem kalp, o liderlik etme gücü, o hayata dair olmak enerjisi içimizde duruyor. Liderleri dışarıda aramayın, hayatınızın tek ve gerçek lideri sizlersiniz!
İlginizi çekebilir: Hayat sanatı 8: Zafer kazanmak kendini tanımadan mümkün mü?