Hayat her daim iyi olanı verir: İyiyi görebilmek için doğru yerden bakabilmek
“Her şey kötü gibi göründüğünde, bil ki eski nereji temizleniyor ve şifalanıyor, yeni enerjinin yaratıcı desteği için yol açılıyor. Sabırlı ol ve yeninin yerini bulması için izin ver. Bakış açısı her şeydir, başınıza gelenleri musibet olarak değil de ödül olarak görmeye başlarsanız, benliğinizin size hazırladığı gelişim planlarına hayran kalacaksınız. Mükemmel şeyler olmak üzere…”
Eren Ener, @kuantummanyetizma
Tanıdıktır hepimize “Her şey bitti” diye düşündüğümüz anlar… Her şey bitmiştir, dünya başımıza yıkılmıştır. Tüm paramızı kaybetmiş olabiliriz, çok istediğimiz bir işe kabul edilmemiş olabiliriz, gitmek istediğimiz bir ülkeye gidememiş olabiliriz, acı bir trafik kazasında vücudumuzun yarısını kaybetmiş olabiliriz, çok istediğimiz bebeğe asla sahip olamayacağımızı öğrenmiş olabiliriz, terk edilmiş olabiliriz veya “Geriye kalan sınırlı ömrümüzde ne yapacağım?” diye düşünüyor da olabiliriz!
Her şeyi bitirdiğimiz anlar işte bu anlardır. Bizim o sınırlı hayat algımızda yapılabilecekler, yaşanabilecekler, sahip olunabilecekler, bu dünyaya sunulabilecekler, her şey bitmiştir… Her şeyin bitmesi bizim kararımızla başlar aslında, her şey bitmiştir ve hayat “kötüdür”… Hayat, evet, nedenini bilmeyiz ama sırf o işi alamadık diye, sırf o kişi bizi terk etti diye, sırf o paraya daha fazla sahip olamayacağız diye “kötüdür”…
Ben bugün sizlerle birlikte bu duruma biraz daha yakından bakalım istiyorum. Bizim kötü olarak algıladığımız gerçekten kötü müdür? Yani her şeyi bitirdiğimiz bu kırılım noktalarında hayat bize daha fazla sunmak istediğini söyleseydi ne derdik, ne düşünürdük? Bizimle oyun oynandığı veya şaka yapıldığını mı düşünürdük? Yani hem elimizden her şey alınacak, belki sevgilimiz, belki çok sevdiğimiz çocuklarımız, belki işimiz, belki emeklerimizle kurduğumuz kariyerimiz elimizden alınacak ve sonra da karımıza geçip “Her şey daha iyi olacak, inan” diyecekler…
Geçtiğimiz yıl çok sık antrenman yaptığım ve işlerimin de oldukça yoğun olduğu bir dönemde ayağım kırılmıştı. Yürüyemiyordum, ayağımı kıpırdatmadan yaklaşık altı haftadan uzun bir zaman geçirmem gerekiyordu. Beni tanıyanlar spor yapmadan asla bir gün bile geçiremeyeceğimi bilirler. Bu dönemi bana sunulmuş bir fırsat olarak değerlendirdim. Öncelikle sevgili annem ile son dönemde olmadığı kadar (hiç imkan bulamadığım kadar) uzun bir zamanı birlikte geçirdik. Yemek yedik, televizyon izledik, kitap okuduk. Muhteşem bir altı hafta oldu benim için.
Sonra çalışmalarımı evden yürüttüm. Tüm toplantılara katıldım fakat konuların biraz daha dışında kaldığımda işim ile ilişkili birçok konuya daha aklı selim bakmaya başladım. İmkan buldukça derin meditasyonlar yaptım ve özellikle kalp çakra üzerine uzun uzun çalıştım. Bu dönemden hemen sonra sevgili eşim hayatıma girdi, evet, tahmin edebilirsiniz onu tüm bu yoğun meditasyon sürecim boyunca ben çağırmıştım, hayatımdaki varlığını kabul etmiştim…
İşte bu sadece bir örnektir. Hayatımızda olan her olayı kötü diye nitelendirmek, bu olaylardan dolayı dövünmek ve yaşadıklarımızın hayırlı olmadığını düşünmek ne kadar doğrudur? Bu bir kitabın sadece kapak resmine bakarak kötü bir kitap olduğuna karar vermek gibidir. Aslında sayfaları çevirmek, yazarı anlamak, hikayeyi dinlemek ve gerçek kararımızı ancak sona ulaştığımızda vermemiz gerekir! Belki elimizde tuttuğumuz bu dünya, yazılmış olan en güzel hikayedir!
Gelin bugün bir değişiklik yapalım, kötü diye nitelendirdiklerimize biraz daha uzaktan bakalım, içinde bizim için azıcık olsun iyi yok mudur? İyi olan her daim bizi korur, her daim bize akmaktadır… Sizin iyileriniz hayatınızdan eksik olmasın!
İlginizi çekebilir: “Benim frekansım, benim hayatım!” diyebilmek: Hangi frekansta olmayı seçiyorsunuz?