Her sabah uyandığınızda ilk olarak hissettiğiniz duygu nedir? Bir önceki gece yastığa başımızı hangi düşüncelerle koyduysak çoğu zaman gördüğümüz rüyalarla da etkili olarak genelde aynı duygu durumuyla uyanırız ve gün içinde kendimize pozitif anlamda dokunmadığımız takdirde aynı duygularla günü kapatırız. Ya kendimizi dipsiz bir kuyuda hissedip kaygı duymaya devam ederiz ya da kendi kendimizin süper kahramanı olup kafamızın içindeki küçük çocuğa kahkahalar atmayı öğretiriz.
Bir tarafta bilinen yüz bin yıllık gerçekler varken ve öğretilen onca şeye rağmen, yine de edinilen onca tecrübeden ders çıkarmak istemeyen milyonlarca insandan biriyiz sadece. Diğer taraftan baktığınızda ise herkes kendi doğrusunu kendi deneyimleriyle keşfeder durur. Kaosun bile içinde belli bir düzen mevcutken, neden korkuyoruz? Belki de korkularımızı saldığımız noktada puzzle taşları yerli yerine oturacaktır. Belki de renkler daha canlı ve gökyüzü daha mavi olacaktır. Zaman zaten hızla akmaya devam etmeyecek mi ki?
Duygularını tutkulu yaşayan insanlar bilir… Acı ve kederi en dibine kadar yaşamış olanlara dikkat edin, çok daha fazla gülümserler ve korkusuzdurlar. Çünkü artık insanoğlunun her zorluğun altından bir şekilde kalkabildiğini deneyimlemiş ve hiçbir şeyin ölümsüz olmadığını kabullenmişlerdir.
Hayatı en derin anlamda, her şeyi olduğu gibi kabullendiğiniz noktada keşfedersiniz ve her şeyin bir gün bitebilmesi, işlerin ters gidebilmesi, çok acıdır ama en sevdiklerimizin bile bir gün yok olup gidebilecek olması ihtimalini göz önünde bulundurarak yaşamaya başlarsanız, içinizdeki korku canavarına sağlam bir tokat atmış olursunuz.
Döngü hep aynı… Yüzyıllardır yaşanan tecrübeler, bilinen yanlışlar ve yine de yapılan hatalar hep aynıdır. Sadece roller değişir, ama oyunlarımız çok farklı değil birbirinden… Önemli olan cesaretle atılacak hiçbir makbul adımdan korkmamaktır. Kırdıysak özür dileriz. Yanlış olduğunu düşündüğümüz bir şeye karşı boyun eğmeyiz. Önemli olan vicdan pusulamızı kaybetmeden, edineceğimiz hiçbir tecrübeden pişmanlık duymadan hep daha ileriye bakabilmektir.
En büyük korkumuz ise birinin hakkımızda ne düşüneceği gerçeğidir… Bu, yerine göre belki doğru bir korku olurken, bazı konularda ise ilişkilerimizdeki samimiyete taş koymaz mı? Ya da kendi içimizde öreceğimiz duvarlarla bizi yalnızlığa mahkum etmez mi? Eğer vicdanımızı sızlatacak bir yanlış yoksa, yani herhangi birine bir şekilde zarar vermemişsek başkalarının hakkımızda ne düşündüğü neden önemli olsun ki?
Düşünsenize içinizdeki tüm korkulardan arındığınızda hissedeceğiniz rahatlık ve özgürlük hissini… Ben düşündüğümde gözlerimdeki pırıltılar açığa çıkıyor, içimdeki çocuk şarkı söylemeye başlıyor…
Her zaman işler istediğimiz gibi gitmiyor diye umut etmekten ve şükretmekten vazgeçmeli mi insan? Şükür duygusu kadar insanı tatmin eden, bütünleyen, hayat akışına pozitif dalgalar yayılmasını sağlayan bir duygu bilmiyorum.
Ama yine de her zaman her şeyin olabilme ihtimali kulağımızda altın bir küpe olarak durmalı…
İnişleri de var, çıkışları da…
Bir bakmışsın tepeyi görmek için zirveye ulaşmışsın, sonra bir bakmışsın inmek zorundasın.
Hayat bu! Hiçbir zaman düz bir çizgide yürüyemezsin.
Sen düz yürüsen bile ne yaparsan yap dünya yuvarlak.
Döner dolaşır, yine başa dönersin.
Doğanın kanunu bu!
Başa dönmek mesele değil.
Önemli olan attığın her adımdan pişman olacak bir şeyler yapma.
Varacağın nokta değildir zevk alman gereken kısım.
Yolun bütünü hayattır, nefestir, dünyadır aslında.
Hatalar yapsan da korkma.
Ders çıkar ve ne olursa olsun ilerle.
Bazen durup düşün, dinlen, soluklan ama hiçbir zaman adımlarını ileriye doğru atmaktan korkma.
Topuklarını yere vura vura korkmadan ileri bak ve yürü.
Yaşamak tutku ister, aşk ister, emek ister…
Çünkü hayat yalnızca cesurları sever.
Sevgilerimle…
İlginizi çekebilir: Hayatta doğru rolde olmak: Neden varız, neye hizmet ediyoruz?