Hayat boyu yanınızda olan “düşünce fabrikanız” ne üretiyor?

Düşüncelerimiz, elle tutamadıklarımız, gözle göremediklerimiz… Sonra kenara çekilip “Ben tam da bunu düşünüyordum benim başıma geldi” dediklerimiz… Bugün her an her dakika tek tek ürettiklerimiz… Kendimiz için başkaları için iyi veya kötü; fakat yine de her an yeniden ve yeniden yaratmaya, üretmeye, fiziksel olanın ötesinde tekrarlamaya devam ettiklerimiz…

Bu hafta okuma fırsatı bulduğum, çok özel bir kitaptan bir bölümü birazdan sizlerle paylaşacağım. Aslında bu yazı, düşüncelerimiz, düşüncelerimizin hayatımızı, kendi kendimize yapabilmek ve yapamamak sınırlarımızı nasıl belirlediğimizden çok daha incelikli bir yazı olacak. Sizlerle birlikte, kendi özelimde günlük hayatımda çokça çalışmış olmama rağmen halen birçok eksiğimi bana gösteren bu kitapta gördüğüm ve beni oldukça etkileyen bir kavram olan “düşünce fabrikası”nı sizlerle yorumlayalım istiyorum bugün…

Evet, hepimiz tıkır tıkır işleyen birer düşünce fabrikasıyız. Peki makinelerimiz bu muhteşem fabrikalarımızda sadece “bize” has olan neler üretiyor? Örneğin endişe… Son ürün olarak endişe çıkarıyoruz değil mi? Endişelerimiz türlü türlü: Bu borçların altından nasıl kalkacağım endişesi, bugün ne yemek pişireceğim endişesi, beni seçecekler mi endişesi, ya beni sevmezse ya evlensek bile mutlu olamazsak endişesi, bu yarışı geçebilecek miyim endişesi, bu ülkede gerçekten huzurla yaşayabilecek miyim endişesi, ya onu kaybedersem endişesi… İşte o kadar çeşitli ürünlerimiz var ki saymakla bitmeyen, çeşit çeşit. Evet, zihnimiz kadar büyük bir fabrika, üretim bandında hepsini ama hepsini üretme kapasitesine sahip…

Hayat boyu yanınızda olan “düşünce fabrikanız” ne üretiyor?

Şimdi asıl sorumuz hepimiz için geliyor: Biz bu üretim bandında bu sevgili düşünce fabrikamızda hangi endişe kalıplarını üretiyoruz, hangi ürünlerin çıkmasına ve hayatımızda o muhteşem yollarımıza adeta kocaman taşlar gibi düşmelerine, yollarımızı kapatan engeller olmalarına izin veriyoruz? Ya aynı üretim bandını kapatmak mümkünse? Ya o üretim bandında “cesaret” üretmeyi seçersek.

Bu sefer son ürünümüz cesaret olsun. Ben bu işi alabilirim cesareti, ben bu gösteriyi çıkartabilirim cesareti, ben bu sınavı geçebilirim cesareti, ben bu üniversiteye girebilirim cesareti, ben bu evlilik teklifini yaparım cesareti, ben bu mesafeyi koşabilirim cesareti, ben her ne zorluk olursa olsun bu adamla bu kadınla bir olur hayatı yaşarım cesareti, ben bu haritadaki en “uzak” gözüken ülkeye “tek başıma da olsa” hatta “kadın başıma da” olsa giderim cesareti… Peki, şimdi hep birlikte soralım kendimize: O güzelim üretim bandımızı cesaret için mi kullanmalıyız endişe için mi? Hayatımıza yansıyanın endişe olmasını mı tercih ederiz yoksa cesaret mi?  

Bakın sevgili David Schwartz güzel eseri Büyük Düşünmenin Büyüsü isimli eseri ile bunu nasıl açıklıyor:

Hayat boyu yanınızda olan “düşünce fabrikanız” ne üretiyor?

“…Zihniniz bir düşünce fabrikasıdır. Bu, bir günde sayısız düşünce üreten, yoğun çalışan, meşgul bir fabrikadır.

Düşünce fabrikanızdaki üretimden iki ustabaşı sorumludur. Bunlardan birine Bay Zafer, diğerine Bay Yenilgi diyeceğiz. Bay Zafer pozitif düşünceler üretmekle sorumludur. O, ne yapabileceğinizin, neden nitelikli/vasıflı olduğunuzun, niçin yapacağınızın sebeplerini üretmede uzmanlaşmıştır.

Diğer ustabaşı, Bay Yenilgi, negatif, olumsuz, eleştiren, küçümseyen düşünceler üretir. O, neden yapamayacağınızın, neden zayıf/yetersiz/eksik olduğunuzun sebeplerini geliştirmede uzmanınızdır. Onun uzmanlık alanı, “neden-başarısız-olacaksınız” düşünce zinciridir.

Hem Bay Zafer hem Bay Yenilgi son derece itaatkardır. Onlar en ufak zihinsel istekleri yerine getirmeye hazır beklerler. Derhal dikkat kesilir ve hemen karşılık verirler. Bütün yapmanız gereken, her iki ustabaşına sinyali vermenizdir. Eğer sinyal pozitifse, Bay Zafer öne çıkar ve işe koyulur. Aynı şekilde, negatif bir sinyal Bay Yenilgiyi öne çıkarır.

Bu iki ustabaşının sizin için nasıl çalıştıklarını görmek amacıyla, şu örneği deneyin. Kendinize, ‘Bugün berbat bir gün,’ deyin. Bu, Bay Yenilgiyi eyleme çağıran sinyali verir ve o, sizin haklı olduğunuzu kanıtlamak için bazı bulgular üretir. Size havanın çok sıcak ya da çok soğuk olduğunu, işlerin bugün kötü gideceğini, satışların düşeceğini, insanların gergin olacağını, sizin hastalanabileceğinizi, eşinizin huysuz bir ruh hali içinde olacağını öne sürer. Bay Yenilgi, son derece etkilidir. Yalnızca birkaç saniye içinde sizi ikna eder. Bugün kötü bir gündür.

…Burada yapılacak tek akıllıca şey Bay Yenilgiyi kovmaktır. Ona ihtiyacınız yok. Size yapamayacağınızı, uygun olmadığınızı, başarısız olacağınızı ve buna benzer şeyleri söyleyen bir ustabaşını istemezsiniz. Bay Yenilgi gitmek istediğiniz yere ulaşmanıza yardımcı olmayacaktır, o yüzden onu saf dışı bırakmak için işine son verin, zihninizden çıkarıp atın, dönmeyecek şekilde kovun.”

Bugün bu yazımda bana eşlik ediyorsanız muhteşem düşünce fabrikanızla baş başa kalmanızı dilerim. Sizin hayatınıza kabul ettiğiniz son ürünleriniz nelerdir, hangi ustabaşı üretimde söze sahip, Bay Zafer’le mi hareket ediyorsunuz veya sizin için her daim aktif olan Bay Yenilgi mi? Bu değişebilir mi?

Ürettiğiniz her şey için, kaynağın, üreticisinin ve sonunda ortaya çıkan ürünü kabul edenin de “siz” olduğunuzu bilerek, hayata neyi katacağınıza bu “bilinç” ile karar vermenizi dilerim…

 

İlginizi çekebilir: Hayatta dikkat verdikleriniz sizi bulacak olanlardır

Pınar Özeken (Ulus)
2007 yılında Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümü ile Kimya bölümlerini bitirdi. Aynı üniversitede Biyomedikal Mühendisliği ve İspanya Pompeu Fabra üniversitesinde master derecelerini ... Devam