X

“Hayallerine Koşan Kadınlar”: Başarılı Kolektifli kadınlar ile üretkenlik ve başarı üzerine

“Hayallerine Koşan Kadınlar” yeni nesil çalışma alanı Kolektif House tarafından başlatılan ve hayalleri peşinde koşan başarılı kadınlara yer veren bir paylaşım serisi. Kolektif House’un “birlikten kuvvet alan” doğasında çalışan ve hayallerine doğru emin adımlarla ilerleyen iş kadınlarının iş-yaşam dengesine, çalışma planlarına ve kişisel hayatlarına küçük birer pencere açan Hayallerine Koşan Kadınlar röportaj serisi; mutluluk ve başarı konusunda ilham verecek röportajlardan oluşuyor.

Hayallerine Koşan Kadınlar röportaj serimizde bu ay; adXclusive Kurucusu ve Ajans Başkanı Zeynep Özenç Göçer, Türkiye İş Bankası İnovasyon Birim Müdürü Ceren Sayar ve Spiker Sevinç Satıroğlu var. 

Ceren Sayar –  Türkiye İş Bankası İnovasyon Birim Müdürü 

Öncelikle, sizi biraz tanıyabilir miyiz?

İş Bankası’nın girişimlerle iş birliği yapmak ve onları büyütmek için kurduğu İnovasyon ekibinin başındayım. Ayrıca banka içinde de yenilikçi düşünme ve deneyerek öğrenmeyi tüm çalışanlarımızın hayatının bir parçası haline getirmek de ana hedeflerimizden birisi.

Boğaziçi Üniversitesi’nde Ekonomi Bölümü’nden mezun oldum, hemen kurumsal hayata girdim ve o zamandan beri İş Bankası’nda çalışıyorum. Arada İngiltere’de uluslararası finans alanında bir programa katıldım ama yıllardır dijital bankacılık alanında çalışıyorum. İnternet şubesinin geliştirilmesi projelerinde vardım, İşCep’in doğuşuna şahitlik ettim, sonrasında büyüme dönemini yönettim. Şimdiki görevimin de odağında teknoloji ve inovasyon var. İşimi sevmemin en büyük sebebi hiçbir zaman rutinleşip sıkıcı olmuyor, sürekli bir değişiklik var. 10 yaşında bir kızım var, annelik de benzer şekilde sürekli değişimi hissettiğim bir tecrübe.

Nasıl bir çalışma temponuz var? Bu tempo içerisinde kendinize zaman yaratabiliyor musunuz?

İşimin iki cephesi var; bir yanda girişimleri desteklemek ve birlikte iş yapmak için onların arasında olduğum Kolektif House’taki dünya, diğer tarafta İş Bankası’nın içinden yenilikçi teknolojik ürünler çıkarmak için yaptığım çalışmaların olduğu İş Kuleleri’ndeki dünya. İki cephede de başarının sırrı bu iki dünyayı birbiriyle konuşturabilmekte; o yüzden sürekli hareket halindeyim. İkisinin yakın olması büyük şans; günlerimin büyük kısmı kulede başlayıp Kolektif House’ta bitiyor, bazen gün için birden fazla kez gidip geldiğim oluyor. Bütün gün bilgisayar başında sabit oturmaktansa bu hareketliliği tercih ediyorum. Yolda geçen zamanı da zihnimi dinlendirmek için kullanıyorum. Akşamları kısa da olsa sadece aileme ayırdığım bir zaman olmasına çalışıyorum.

Boş zamanlarınızı nasıl değerlendirmeyi tercih ediyorsunuz?

Yeni şeyler öğrenmeye zaman ayırmak istiyorum, o yüzden çoğunlukla okuyorum. Kafamı boşaltmak için puzzle yapıyorum veya yürüyüşlere çıkıyorum.

Sizi daha yakından tanıyalım:

• En son gittiğim şehir: Lizbon
• En son okuduğum kitap: Creative Schools – Ken Robinson
• En son gittiğim konser: Silvia Perez Cruz
• Dinlemeyi en çok sevdiğim müzik türü: Her türü severim, Queen de dinliyorum, Michael Buble de
• Şimdiye kadar en çok etkilendiğim kitap: Seçmesi çok zor, Flowers for Algernon diyebilirim ve Tüfek, Mikrop ve Çelik
• Kariyer hedeflerimde bana en çok üretme isteği güç veriyor. Ne konuda çalışırsam çalışayım, sonuçta, içime sinen “buna harcadığım zamana değdi” diyeceğim bir şey çıksın istiyorum. Şimdiye kadar kariyerimdeki gelişmeler de bu motivasyon sonucu geldi.

İş ve özel yaşam dengesini kurmak için nasıl bir formül uyguluyorsunuz?

Zor oluyor. Özellikle hafta sonları sadece aileme konsantre olup işi düşünmeyeceğim zamanlar ayırmaya çalışıyorum. Kızımla sohbet ettiğimiz, birlikte yürüyüşe çıktığımız veya kek yaptığımız aralıklarımız oluyor. Sonra o ödev yaparken ben de çalışıyorum. Tabii ki işin yoğunluğuna göre dönem dönem bu zamanlar kısalıyor, fırsat buldukça telafi ediyorum. Seyrek de olsa önceden ince ince planlayarak yakın arkadaşlarımla görüşebiliyorum.

Kolektif House’ta çalışıyor olmanın bu yaşam tarzı ve dengesine etkileri neler?

Kolektif House’un ruhu ve enerjisi harika; her köşede sizi iyi hissettirecek sanat eserleri görmek, güler yüzlü genç insanlarla karşılaşmak insanın yorgunluğunu ve stresini azaltıyor. Burada geçirdiğim 1,5 yılın beni gençleştirdiğini söyleyebilirim.

Sevinç Satıroğlu – Spiker

Öncelikle, sizi biraz tanıyabilir miyiz?

İktisat Fakültesi ve ikinci üniversite olarak Türk Dili ve Edebiyatı mezunuyum. Aynı zamanda öğrencilik yıllarımda Uluslararası İlişkiler ve AB Siyasal Sistemler Hukuku araştırmaları yaptım. Amacım haberci, gazeteci olmaktı. Ve donanımlı bir muhabir olabilmek için hem ekonomi, siyaset, uluslararası ilişkiler, AB konularında üniversitede kendimi geliştirmeye çalıştım, hem de Milli Eğitim Bakanlığı onaylı Spikerlik-Sunuculuk eğitimi alarak haberciliğe hazırlandım. 2003 yılında Cnbc-e televizyonunda stajyer muhabir olarak haberciliğe başladım. Ardından 32. Gün, Cnn Türk, Kanal 24 ve HaberTürk Tv’de çalıştım. Ekranda ilk olarak muhabir olarak yayın yaptım, ardından meslekteki 15 yılım içinde haber sunucusu, Tv Anchorwoman olarak haber kuşakları sundum. Bu arada meslek yıllarımda Topluluk Önünde Etkili Konuşma, Protokol ve Nezaket Kuralları üzerine hem resmi kurumlara hem de özel sektör üst düzey yöneticilere eğitim veriyordum. Aynı zamanda konferans ve zirvelerde sunuculuk ve moderatörlük teklifleri alıyordum. Bir gün bu işlerimin markalarım olacağını o zamanlar hiç planlamamıştım. Aslında süreci hep şöyle tanımlıyorum: 32 yaşıma kadar mesleğimde hep hedeflerime ulaşmak için çalıştım. Hedefim “iyi bir haberci olmaktı” Ama hep kendime “peki ya sonra, iyi bir haberci olduktan, kendi kuşağını sunduktan sonra yeni hedefin ne olacak?” diye soruyordum. 32 yaşımdan sonra “hayatın karşıma çıkardığı yolları okumaya ve iyi yaptığım, yaparken keyif aldığım, herkesin takdir ettiği yönlerimi kendi markam ile de yapabileceğimin farkındalığı ile” markam kendi kendine yolunu buldu… İlla girişimci olacağım, illa bir markam olsun diye hiç düşünmedim, hiç zorlamadım. Sadece işimi iyi yapmaya çalıştım ve bir bakmışım insanlar benim işimle bir marka olduğumu konuşuyor. Bunu fark ettiğimde ismimle bir logo ve kurumsal çalışmamı yapan dostlarımı buldum yanımda… İşte bu süreç de bana konferans ve zirvelerde master of ceremony, sunucu ve moderatörlük ile verdiğim eğitimleri resmen markalaşma sürecine soktu. Eğitim modellerimi bilimsel çalışmalarla birleştirerek, kendi eğitim metodolojimi oluşturmuştum zaten. TED Talks stili konuşma üzerine yine bilimsel araştırmalarla, “storyteller olmak” üzerine kendi metodolojimi oluşturdum. Halen kendi ofisimde marka tescilli olarak “Sevinç Satıroğlu Master of Ceremony”, “Master of Talk” ve “Master of Prestige” markalarım ile master of ceremony sunuculuk hizmeti vermeye ve eğitimlerime devam ediyorum. Aynı zamanda İstanbul Aydın Üniversitesi’nde de Öğretim Üyesi olarak Konuşma Teknikleri dersi veriyorum. Benim tüm işim ve markam “İyi Konuşmak”…

Nasıl bir çalışma temponuz var? Bu tempo içerisinde kendinize zaman yaratabiliyor musunuz?

Aslında medyadan sonra tam da bunu planladım kendi işimde. Çünkü günümüzün yeni iş modelleri içerisinde bir markanın hedefinde artık “iyi yaşam koşulları içerisinde çalışmak” var. Benim işim çok bireysel. Konferans, zirvede sunuculuk yapan da benim, eğitimleri veren de benim. Dolayısıyla enstrümanım da markam da kendimim. Konferans / zirve sunuculuğum, kurumsal ve bireysel eğitimlerim oluyor. İş toplantılarım ve bireysel eğitimlerimi ofisimde veriyorum, sunuculuk için sahnede oluyorum. Bu süreçte işlerimi kolaylaştıran asistanlarım var. Ben de onlar da haftalık, aylık çalışma planlarımı “sağlıklı yaşam” prensibimizle planlıyoruz. Çok yoğun günlerim oluyor ama uykumu, beslenmemi o tempoya göre planlıyoruz. Üst üste yoğun günlerin sonunu mutlaka bir dinlenmeye ve aileme, dostlarıma ayırıyorum. Sıcak yuva, dostluk ortamı ve doğal beslenmek, doğada olmak beni dinlendiren, huzur veren kıymetlerim. İşteki başarının düzenli aile hayatına bağlı olduğunu düşünürüm. Ne iş yaparsam yapayım akşam yemeklerinde mutlaka ailemle ya da dostlarımla oluyorum. Asla yalnız yemek yemiyorum. Ve sevdiklerimizle geçen zamanın insanın kendine ayırdığı en özel zaman olduğunu düşünüyorum. İşimdeki başarım da bence bu manevi güçten geliyor. Ayrıca mutlaka kendimle kaldığım, zihnimi ve ruhumu dinlediğim zamanlar da yaratıyorum kendime. Kendime “nasılsın, neden mutlusun, seni rahatsız eden ne var?” diye yokluyorum ve hayat yoluma bu duygu-zihin uyumuma göre planlıyorum. Zihnimin ve ruhumun huzurlu olmadığı hiçbir şeyi yapmıyorum. İşte bu zaman dilimi kendime ayırdığım en özel zamanlar.

Boş zamanlarınızı nasıl değerlendirmeyi tercih ediyorsunuz?

Evde doğal ev yapımı ürünler (yoğurt mayalamak, yazın sebze kurutmak gibi) için vakit ayırmayı seviyorum. Bazı kıyafetlerim üzerinde değişiklikler yaparak tasarımlar yapmayı ve örgü örmeyi seviyorum. Kıyafetlerde özellikle “şık, farklı ve güzel düğme” merakım var. Farklı bir ilgi alanı ama düğmeler benim için bir merak. Doğa gezileri yapmayı ve film izlemeyi çok seviyorum. Özellikle bilim kurgu, tarihi, biyografi filmlerini seviyorum. Kitap okumak işimin bir parçası olduğundan onu boş zaman aktivitesi olarak değil, bir iş olarak görüyorum. Ailem ve dostlarım ile sohbet etmek ve gezmek de benim için en keyifli zamanlar.

Sizi daha yakından tanıyalım:
• En son gittiğim şehir: Bolu-Abant
• En son okuduğum kitap: Michio Kaku – Zihnin Geleceği
• En son gittiğim konser: Borusan Filarmoni Orkestrası Konseri
• Dinlemeyi en çok sevdiğim müzik türü: Klasik müzik
• Şimdiye kadar en çok etkilendiğim kitap: Solmaz Kamuran – Kiraze
• Kariyer hedeflerimde bana en çok sadece içimden geleni yapmak güç veriyor.

İş ve özel yaşam dengesini kurmak için nasıl bir formül uyguluyorsunuz?

Önceliğim daima özel hayatım. İş bulunur, yapılır ama aile ve sevdiklerimiz tektir ve kaçıracağımız zamanların maalesef telafisi olmayabilir. İş için özel hayatımdan zaman ayırmam gerekiyorsa, bunun için duruma ve işin koşullarına göre formüller ürettiğim zamanlar oluyor. Mesela sunumum ya da eğitimlerim şehir dışında ise birlikte gidip iş sonu bir geziye dönüştürebiliyoruz. Mutlaka yoğun günlerin ardından hemen telafi ediyorum vakit ayırarak. Aslında ben de iş için pek ihmal edilmeyi sevmediğimden, sevdiklerimi de iş için çok ertelememeye çalışıyorum.

Kolektif House’ta çalışıyor olmanın bu yaşam tarzı ve dengesine etkileri neler?

İşte o çok önemli bir etken… Bir kere işlerim için tüm ofis düzenlemesi bana çok ciddi zaman kazandırıyor. Sadece ofis değil, ofis komşularım benim en candan dostlarım oldu. Çok yerinde bir benzetme yapacağım; hani Türk filmlerinde samimi ve birbirine destek olan mahalleler vardır ya… İşte tam da öyleyiz bence Kolektif House‘ta… Birbirimizin işlerine de destek oluyoruz, dostluk da ediyoruz, birlikte eğleniyoruz, iyi günümüzü de kötü günümüzü de paylaşıyoruz. İşte bunlar çok kıymetli… İşimin içinde daima her yerde sevgi var… İşte benim işimin de hayatımın da felsefesi özü bu… İşin içinde sevgi var… 

Zeynep Özenç Göçer – adXclusive

Öncelikle, sizi biraz tanıyabilir miyiz?

Özetle; uzun yıllar profesyonel spor kariyeri akabinde yurt dışında yüksek lisans eğitimini tamamladıktan sonra 10 yıl kadar Garanti Bankası, Pepper’s & Roger’s ve Doğuş Otomotiv gibi büyük kurumsal firmalarda mesai harcamış, tecrübe edinmiş, akabinde dijital sektörde ajans dünyasını irdeledikten sonra “bu işe bizzat kendim el atsam ne olur?” merakı ile yola çıkmış bir kadın girişimciyim desem yalan olmaz.

Kurucusu olduğum ve Ajans Başkanlığı’nı yaptığım adXclusive; 2014 yılı başında kurulmuş, sektörde bir takım boşlukları doldurma, tamamen reklamverenlerin ihtiyaçlarına ve ötesine odaklanmış bir “360 Dijital Pazarlama” ajansı. Benim 3. çocuğum desem çok net tanımlamış olurum.

Yoktan var etmekten, var olanı daha iyiye taşımaktan, hayalimdeki mükemmelikte hizmet verecek yapıları oluşturmaktan ve bunları ruhu güzel, zeki, akıllı insan grubu ile yapmaktan, yapabiliyor olmaktan çok büyük keyif alıyorum.

Nasıl bir çalışma temponuz var? Bu tempo içerisinde kendinize zaman yaratabiliyor musunuz?

Çok yoğun bir tempoda çalışıyorum. Geçen yıl Hollanda’da kurduğum şirketler nedeniyle de farklı bir yoğun tempo ile karşı karşıya kaldım. Benim için bir haftanın başlaması ile bitmesi bir oluyor. Sabahları 6:00 da kalkıyorum, 7:00-8:00 arası spor yapıyorum. Bu saat aralığını; benim kendime ayırmak istediğim zamanın garantisi olarak gördüğümden hiç aksatmamaya çalışıyorum. Günün geri kalanında kendime pek de zaman ayırabildiğimi söyleyemem. Yalnız belirtmeliyim ki; iş hayatımı sevdiğim insanlar ile ördüğüm için benim için çalışmak çok ama çok keyif aldığım bir eylem. Sabah 8:30 itibariyle telefon, mail ve toplantı trafiğim başlar, akşam saat 8:00 gibi eşim ile eve geldiğimizde tamamen kendimizi 2 çocuğumuza adarız ve onları yatırana kadar kendimizi teslim ederiz. Hafta sonu ise; çocukların programı, ihtiyaçları ve istekleri önceliğimiz olmak ile beraber tabii her yakaladığım fırsatta okurum, keyif aldığım dizileri izlerim ve eşimle arkadaşlarıma zaman ayırırım.

Fırsat buldukça kışın hafta sonları ailecek, sevdiğimiz arkadaşlarımız ile Bolu’daki dağ evimize, yazın ise Bodrum’a kaçarız. Temiz hava, biraz da partileme… Tam bir doping alır, hafta başı kafayı boşaltmış bir şekilde iş başı yaparız. Kesinlikle bu tip molaların, şehirden uzaklaşma fırsatının iş hayatımıza başarı oranımızı artırdığına inanıyorum. Senede tatil adı altında en az 3-4 yurt dışı seyahati planlar, bu seyahatlerin heyecanıyla iş zamanı motivasyonum tavan yapar. Tabii benim sözlüğümdeki TATİL’in tanımı; “tamamen işten uzaklaşma” değil maalesef. Her zaman online, ulaşılabilir olma, hatta uzaktan toplantılara bağlanma gibi davranışlar, benim kötü alışkanlıklarım arasında.

Boş zamanlarınızı nasıl değerlendirmeyi tercih ediyorsunuz?

Sakin ortamları seviyorum. Aklımı, kalbimi dinleyebilmek, kafamı boşaltabilmek için yanımda kimse olmadan, sadece kendi kendime kalabildiğim ortamlar yaratabilmeyi tercih ediyorum. Çocuklarım olduğundan beri çok yapmaya fırsat bulamasam da, boş zaman yaratabildiğimde; SPA merkezine gidip hem bedenen hem de ruhen dinlenebilmekten çok keyif alıyorum.

Sizi daha yakından tanıyalım:

En son gittiğim şehir: Amsterdam
En son okuduğum kitap: Elon Musk: Tesla, SpaceX and the Quest for a Fantastic Future
En son gittiğim konser: Concha Buika
Dinlemeyi en çok sevdiğim müzik türü: Yabancı ve Türkçe Pop
• Şimdiye kadar en çok etkilendiğim kitap: Kızım Olmadan Asla – Betty Mahmudi
• Kariyer hedeflerimde bana en çok, kendime olan inancım güç veriyor.

İş ve özel yaşam dengesini kurmak için nasıl bir formül uyguluyorsunuz?

İnsanın içindeki güzel, pozitif enerjinin doğal olarak huzur, mutluluk ve başarı getirdiğine inanırım ben. Bana göre “iç huzur”, özel hayattaki huzur ile eş değerdedir. Özel hayatında doyuma ulaşmış birinin başarısız olması imkansız bence. Ben dengemi; benimsediğim bu ilke çerçevesinde kuruyorum, koruyorum.

Kolektif House’ta çalışıyor olmanın bu yaşam tarzı ve dengesine etkileri neler?

Kolektif House, genç ve yaratıcı ruhlar tarafından hayata geçirilmiş, birçok genç ve yaratıcı ruhu bir araya getirmeyi başarmış ve çıkaracakları sinerjiye güvenerek büyümeyi hedeflemiş bir yapı. Kolektif House’un huzurlu çalışma ortamı, pozitif enerjisi, vizyoner ruhu bana ve ekibime iyi geliyor.

Bizim Kolektif House Levent’de Asma katta, 2 tarafı cam ile çevirili, Kanyon manzaralı geniş bir ofisimiz var. Hemen kapısında mutfağı ile sanki sadece bize ait bir alan. Ofiste kimsenin özel masası yok, ekip uzun ve geniş masalarda birlikte takım olarak çalışıyor. Ortam değiştirmek isteyen Kolektif’in keyifli bir başka köşesine istediği gibi yerleşip çalışmasına devam ediyor. Kolektif’in sosyalleşme adına gerçekleştirdiği her etkinlik; ekibin enerjisini ve motivasyonu yukarı taşıyor. Günümüzün en popüler işini yapan adXclusive çalışanları için; olabilecek en uygun çalışma ortamı diyebiliriz, Kolektif için. 

Kolektifli “Hayallerine Koşan Kadınlar”ın ilham dolu hikayeleri için buraya tıklayabilir, Kolektif Houseburaya tıklayabilir, Instagram adresini takip edebilirsiniz.

 

Uplifers: Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!

LEGO’dan hem çocukları hem yetişkinleri mutlu edecek en mükemmel yılbaşı hediyeleri

Yeni yıl, soğuk günleri sıcacık bir sevgiyle sarmalayan, neşe ve heyecan dolu büyülü bir dönem. Öyle ki yalnızca taptaze başlangıçların değil; sevdiklerimizi mutlu edecek fırsatların da habercisi. Bu özel dönemi daha da unutulmaz kılmanın ve yılbaşı coşkusunu sevdiklerimizle paylaşmanın en keyifli yollarından biri ise hiç şüphesiz gözlerden kalpler çıkaracak mükemmel yeni yıl hediyeleri. Peki ama gerçek anlamda mükemmel bir hediye bulmak mümkün mü?



Çocukken çok kolay olan hediye seçimi konusu, ne yazık ki yetişkinlikte zor bir hal alabiliyor. O zamanlar en sevdiğimiz karakterin yeni çıkan bir kitabı ya da havalı yeni bir oyuncak, bizi mutlu etmeye yeterdi. Ama büyüdükçe işler biraz karıştı… İhtiyaçlar, istekler, beklentiler, arzular, hepsi değişti, karmaşıklaştı. Haliyle, bir yetişkini ‘gerçekten’ mutlu edebilecek o ‘mükemmel’ hediyeyi bulmak da zorlu bir sanata dönüştü. Ama çözüm, sandığımızdan çok daha yakında olabilir. Belki de oyuna ve yaratıcılığa yeniden kucak açmak, tüm bu karmaşıklığı alıp götürmeye yetebilir. Siz de bu yıl sevdiklerinizi gerçekten heyecanlandıracak bir hediyenin peşine düştüyseniz aradıklarınızı LEGO’da bulabilirsiniz. Çocuklar için olduğu kadar yetişkinler için de oyunun, yaratıcılığın ve rahatlamanın kapılarını aralayan LEGO’da herkese uygun yüzlerce çeşit var:

Estetik ve dekoratif dokunuşları sevenlere özel

Çevrenizde gördüğü her boş duvarı doldurmak için hemen zihninde tasarım yapmaya başlayan ya da boş rafları estetik detaylarla dekore etmeye bayılan sevdikleriniz varsa, onlar için en iyi yılbaşı hediyesi bir LEGO’dan bir sanat eseri, doğadan bir parça veya mimari bir detay olabilir:

  • LEGO® Art Mona Lisa: Dekorasyonun yanı sıra sanat ve tarih meraklısı sevdikleriniz için Mona Lisa’nın 3D versiyonu şahane bir yeni yıl armağanı olabilir. Sevdiklerinizin duvarlarını süsleyerek yaşam alanlarına enerji katacak bu özel hediye, onların yaratıcı duygularını da harekete geçirebilir.
  • LEGO® Icons Yalıçapkını Kuşu: Doğanın dokunuşlarını yaşam alanlarına taşıyacak LEGO® Icons Yalıçapkını Kuşu, canlı renkleriyle sevdiklerinize yılbaşı coşkusunu yansıtırken mutluluktan gözlerinden kalpler çıkartabilir.

Enerjisini doğadan alanlara özel

Doğaya, yeşile, bitkilere düşkün, enerjisini, ilhamını büyüleyici çiçeklerden ve renklerden alan sevdikleriniz için de en mükemmel hediyeler, yine LEGO’da:

  • LEGO® Icons Orkide: Orkidelerin bitkiler aleminde çok özel bir yeri olduğu tartışılmaz. Siz de sevdiklerinize onların sizin için ne kadar özel olduğunu hissettirmek istiyorsanız bu seti kaçırmayın. 5 taban yaprağı ve 2 hava kökü ile gerçekçi bir görünüme sahip bu ikonik orkide setini görenler canlısından ayırmakta zorlanabilirler 🙂
  • LEGO® Icons Erik Çiçeği: Bu set, sevdiklerinize güzel bir kırmızı çiçeği tomurcuktan açmaya ve tam çiçeklenmeye kadar inşa etme fırsatı sunuyor. Üstelik sevdikleriniz bu seti sergilemekten de büyük haz duyacak. Hem şık bir dekor hem de yaratıcı bir yapım süreci, ikisi de bu mükemmel hediyede.

Hız, heyecan ve adrenalin tutkunlarına özel

Hız, şüphesiz ki büyük bir tutku. Özgürlüğüne düşkün, heyecanı seven, teknolojiye ve otomobil dünyasına meraklı herkes için LEGO’da şahane hediyeler bulabilirsiniz:

  • LEGO® Technic Mercedes-Benz G 500 Professional Line: Mercedes-Benz tutkusu olan herkesi heyecanlandıracak, otantik özelliklerle dolu ikonik G Serisi’nden bir model, mükemmel bir yılbaşı hediyesinden çok daha fazlası olabilir. Baştan sona adeta bir mühendislik deneyimi sunan bu modelin sevdiklerinizi çok mutlu edeceği kesin.
  • LEGO® Technic Emirates Team New Zealand AC75 Yat: Maceranın sudaki halini seven ve yelken sporuna da merak duyan sevdiklerinizi mutlu etmek için fazla düşünmenize gerek yok. Aradığınız hediye LEGO Technic Emirates Team New Zealand AC75 Yat. Biraz çılgın, biraz heyecanlı, en çok da kusursuz… Emin olun sevdikleriniz bu seti hem yaparken hem de sergilerken çok keyif alacak.

Sinemaseverlere özel

Beyaz perdenin büyüsüne kapılan sevdiklerinize, onların bu tutkusunu daha da derinleştirecek hediyelerle unutulmaz deneyimler sunabilirsiniz:

  • LEGO® Star Wars™ Millennium Falcon™: Çoğu sinemaseverin gönlünde taht kurmuş en özel serilerden biri hiç şüphesiz ki Star Wars. Star Wars™ Millennium Falcon’un kokpiti, uydu çanağı, topları ve diğer ikonik detaylarıyla sevdikleriniz inşa sürecini tamamlarken kendilerini galaksinin derinliklerinde bir macerada da hissedebilirler.
  • LEGO® Disney™ Genç Aslan Kral Simba: Sevdiklerinizin sinema tutkusunu nostaljik rüzgarlarla buluşturmak isterseniz, aradığınız mükemmel hediye yine LEGO’da. Onları LEGO® Disney™ Genç Aslan Kral Simba ile çocukluk anılarına doğru bir yolculuğa çıkarabilirsiniz.

Oyunculara ve uzay meraklılarına özel

Uzayın sınırsız gizemini merak eden ya da en zorlu oyunları bile tek hamlede geçmeyi başarabilen sevdikleriniz varsa, onlar için de en mükemmel yeni yıl hediyeleri LEGO’da:

  • LEGO® Super Mario™ Super Mario World™: Mario ve Yoshi: Mario, şüphesiz ki hem çocukların hem yetişkinlerin gönlünde büyük yer tutan en ikonik oyunlardan biri. Eğlenceli bir nostaljik tur, keyifli bir oyun deneyimi ya da rahatlatıcı bir aktiviteden çok daha fazlasını sunacak bu set, sevdiklerinize yepyeni bir dünya yaratmak için ilham verebilir.
  • LEGO® Technic NASA Apollo Ay Taşıtı – LRV: Kozmik maceracılar için en şahane hediye: NASA Apollo Ay Taşıtı (LRV) modeli. Sevdiklerinizi yıldızlara götürüp geri getirecek bu özel hediye, bambaşka dünyaların kapısını onlar için aralarken yaratıcı duygularını da harekete geçirebilir.

Bonus: Mırmır Pati ile eğlenceyi geri getirin

LEGO’nun sonsuz olasılıklarla dolu dünyasında en mükemmel hediyeler de eğlence de oyun da bitmez… Mırmır Pati, oyunu her yaştan insan için geri getiriyor ve herkesi yılın bu büyülü zamanını çok daha keyifli geçirmeye davet ediyor.

Mutlu bir yer inşa etmek isteyen herkes için mükemmel hediyeler ve çok daha fazlası LEGO’da. Hemen tıklayın ve sevdiklerinizi mutlu etmeye erkenden başlayın.

*Bu yazı LEGO katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlgili Makale