X

“Hayallerine Koşan Kadınlar”: Başarılı Kolektifli ARYA kadınları ile motivasyon ve başarı üzerine

Hayallerine Koşan Kadınlar” paylaşımlı ofis Kolektif House tarafından başlatılan ve hayalleri peşinde koşan başarılı kadınlara yer veren bir paylaşım serisi. Hayallerine Koşan Kadınlar’ın ilham veren hikayelerini anlatan, iş yaşamlarına ufak bir pencere açan ve hayallerini gerçekleştirmek isteyenlere cesaret vermeyi amaçlayan bu seri ile hazır ofis Kolektif House, mutluluk ve başarının sırlarını tüm kadınlarla paylaşıyor.

Hayallerine Koşan Kadınlar röportaj serimizde bu ay Ahu Serter, Dilek Dayınlarlı ve Eda Günay yer alıyor. Her biri aynı zamanda ARYA Women Investment PlatformHayallerine Koşan Kadınlar röportaj serimizde  üyesi olan bu başarılı kadınlara iş yaşam temposunu, boş zamanlarını değerlendirme yöntemlerini ve motivasyon kaynaklarını sorduk. İşte tutkulu, azimli ve başarılı bu üç kadının başarı ve mutluluk sırları:

Ahu Serter –Fark Holding  A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı & Arya Kadın Yatırım Platformu Kurucusu
  1. Öncelikle, sizi biraz tanıyabilir miyiz?

Biraz karışık bir hikaye. Kariyerimin başında, New York’ta, 6 yıl trader ve hedge fon yöneticisi olarak çalıştım. Fark Holding Yönetim Kurulu Başkanı’yım. Holding bünyesinde; Farplas, FPlus Ventures gibi büyüklü küçüklü pek çok iş kolumuz var, ana sektörler otomotiv, beyaz eşya yan sanayi, turizm… vb. Hobi olarak sanatı ve seyahati seviyorum, bu karışımdan doğmuş Casa dell’Arte adlı bir sanat oteli markasını kurdum. Holding dışında otomotiv sektöründe kendi yatırımlarım da var.

FPlus Ventures, akıllı ulaşım şirketlerine yatırım yapan kurumsal sermaye şirketimiz. Arya Kadın Yatırım Platformu’nun kurucusuyum ve GBA üyesiyim. Mobilite dışındaki tüm yatırımları, kadın girişimcilere ARYA üzerinden, teknolojik yatırımlarımı da Galata Business Angels’ta yapıyorum. Girişimci, incubator ve yatırımcı olarak yer aldığım 30’dan fazla yatırımım var. Konuya, şirketin ve benim o anki durumuma göre iş için en doğru olacak şapkayı takmaktan hiç gocunmam, gerektiğinde ön planda, gerektiğinde arka planda olabilirim.

Kötü yönetilen şirketleri iyiye götürmek, olmayan yerden iş çıkarmak, satüre olmuş iş modellerini değiştirerek başarı yakalamak, şirket büyütmek, akıllı ve motive insanları bulup onlara yatırımcı ve “enabler” (mümkün kılıcı) olmak en sevdiğim faaliyetler… Amerika ve Portekiz’de yatırım yapan şirketlerim var.

  1. Nasıl bir çalışma temponuz var? Bu tempo içerisinde kendinize zaman yaratabiliyor musunuz?

1 ay Türkiye, 1 ay Amerika şeklinde yaşıyorum. Ailem Amerika’da yaşıyor, ben sürekli seyahat ediyorum. İşim çok dinamik olduğu için, iş için seyahat etmek benim aynı zamanda tatil anlayışım. Yazları tüm aile hep birlikte Türkiye’deyiz. Tüm yılımı, hangi tarihte nerede olacağımı, 18 aylık şekilde planlarım.

Türkiye’deyken her gün 7 gibi güne ve işe başlarım, 8 – 9’dan önce günüm bitmez. Çalışmayı çok sevdiğim için çok çalışmak ve yoğun olmak bana hiç zor gelmez. Şanslı bir insanım, sevdiğim işi, sevdiğim insanlarla yapıyorum. Çalışma arkadaşlarım benim en yakınlarım. Onlarla hem işte hem de iş dışında vakit geçirmekten büyük keyif alırım.

Amerika’ya gidince hem aileme hem de kendime daha iyi zaman ayırırım. Orada da işlerim var; ancak bu kadar seyahat gerektirmiyor. Türkiye’de yapmaya, Amerika’da planlamaya odaklanırım. Ailemle yılda birkaç kez iyi planladığım, değişik tatiller yaparız. En son eşimle motorla Norveç Fjord’larda 5000 km yaptık. Haftaya çocuklarla Arizona’da at çiftliğine gidiyoruz. Bu yaz çocuklarım ve Genç Arya ile Bayburt’taki Baksı Müzesi’nde, oradaki köylülerle ortak çalışmalar yapmaya gideceğiz.

  1. Boş zamanlarınızı nasıl değerlendirmeyi tercih ediyorsunuz?

Boş zamanlardan hoşlanmam, adı üzerinde “boş” zaman. Yani boşa harcanan zaman. Boşa zaman harcamayı sevmem. Nasıl ki; bir makinenin kapasitesini doldurup %100’de çalıştırmak istiyorsak, insan hayatı da doldurulması gereken bir kapasite benim için… Boşa harcamamak lazım. Benim için sadece dolu zamanlar var. Bu zamanlarda, hemen her konuda okumayı, düşünmeyi, hayal kurmayı ve yazmayı severim. Yeni insanlar tanımak ve keşfetmekten, yeni şeyler öğrenmekten de keyif alırım. Bu ara Portekizce öğrenmeye başladım. Çok değişik konularda, çok farklı insanlarla ve coğrafyalarda iş yapmak benim için zaten en büyük zevk. Bunun yanı sıra ailemle vakit geçirip, seyahat etmeye de bayılırım ama her tatilin bile içinin dolu olması benim için önemlidir. Yoga yapmayı çok seviyorum. Nadir durduğum anlardan olduğu için…

Güzel doğada, uzun motor gezileri yapmaya bayılırım. Bir t-shirt, bir pantolonla sadece yola odaklandığınız 15 gün geçirmek beni çok rahatlatır. Eğer artçıysam geziden pek çok konuda strateji yapmış ve problem çözmüş şekilde dönerim. Bazen bir bakmışım, 250 km kesintisiz hayal kurmuşum. Beş dakika gibi gelir bana. Eğer kendim sürüyorsam bu kadar rahat düşünemiyorum, çünkü yola odaklanmak gerekiyor. Bunun da başka bir rahatlatıcı tarafı var. Nadir boş geçirdiğim keyifli geziler olur.

  1. Sizi daha yakından tanıyalım:
  • En son gittiğim şehir: Lizbon
  • En son okuduğum kitap: Birkaç kitabı aynı anda okurum. Özgür ruh-bir anti-kişisel gelişim kitabi, Farklı Düşünme Sanatı ve Industries of the Future.
  • En son gittiğim konser: Depeche Mode, Miami
  • Dinlemeyi en çok sevdiğim müzik türü: Rock (Rammstein, Red Hot Chili Peppers, Pearl Jam)
  • Şimdiye kadar en çok etkilendiğim kitap: Bilemedim, aklıma ilk 1984 geldiğine göre, o olmalı! 
  • Kariyer hedeflerimde bana en çok iç motivasyonum güç veriyor.
  1. İş ve özel yaşam dengesini kurmak için nasıl bir formül uyguluyorsunuz? 

Denge mi ne dengesi? Dengeye inanmam. Hesap vermekten hoşlanmam. Mutlu olmaya ve özgürlüğe inanırım. Hayatta sizi ne mutlu ediyorsa, dengeniz orda equilibrium’a gelir.

Çalışırken sonuna kadar çalışmayı, eğlenirken sonuna kadar eğlenmeyi severim.

  1. Kolektif House’ta çalışıyor olmanın bu yaşam tarzı ve dengesine etkileri neler?

Oldum olası aidiyeti, masa ve kasa bağlılığını sevmem. Uzun zaman önce Holding’deki odamı co-working space’e çevirmiş biriyim. O kadar geniş ve güzel bir odanın tek bir kişi tarafından zaman zaman kullanılıyor olması, beni rahatsız ediyordu. Bir de, şirkette yakın çalıştığım insanlarla dip dibe olmayı çok severim. Odamın ortasına büyük bir masa yaptırdım. Benimle çalışmak isteyen herkesi, bu masayı ve ben yokken de odayı istedikleri gibi kullanmaya davet ettim. Gebze’deki bir üretim şirketinde bu uygulama önce biraz yadırgandı. Hatta bana o odanın bir ağırlığı var; kapıda “Yönetim Kurulu Başkanı” yazıyor, bu doğru değil diyenler de oldu. O zaman “kapıdaki tabelayı kaldıralım” diye teklif ettim. Dolayısıyla, Kolektif House bana çok uygun bir yer. Her an, herkesle istediğimiz zaman birlikte, istediğimizde ayrı olabileceğimiz bir mekan.

Dilek Dayınlarlı – ScaleX Kurucusu
  1. Öncelikle, sizi biraz tanıyabilir miyiz?

ScaleX’in kurucusu ve yönetici ortağıyım. IT’si ve teknolojisi güçlü şirketlere yatırım yapıyoruz; globalleşmeleri, büyümeleri için yanlarında ve birlikte çalışıyoruz.

Daha önce Türkiye’nin ilk venture capital fonlarından birinde ortaklardan biriydim. Ondan önce Groupon’da direktörlük yaptım, Accenture’da yönetim danışmanlığı, Koç’ta iş geliştirme ve strateji… Onun öncesinde de Amerika’da kendi işimi yaparken proje yöneticisi olarak çalıştım. Makine mühendisliği üzerine MBA yaptım.

Üç yaşında bir kızım var, Kauffman Fellow’um ve Hürriyet’te köşe yazılarım yayınlanıyor. Yatırım yapmanın dışında ekosistem gelişsin diye birçok ufak topluluğu bir araya getirecek işler yapmaya çalışıyorum.

  1. Nasıl bir çalışma temponuz var? Bu tempo içerisinde kendinize zaman yaratabiliyor musunuz?

Tempom çok hızlı. Normal düzende haftanın 2-3 günü kesin 5:00-6:00 gibi kalkıyorum. İşe erken gidiyorum veya evden çalışıp daha sonra kızım Masal’la kahvaltı edip çıkıyorum. Genelde 8:30-9:00’da ofiste olmuş oluyorum. Gün başlıyor, toplantılar oluyor; hem takım hem de çalışmak için zaman ayırmaya çalışıyorum.

Çok seyahat ediyorum; yılın neredeyse üçte birinde seyahat ediyorum. Belli dönemler sakin; örneğin şimdi batı dünyasında Christmas başladı, Ocak’ın sonuna kadar pek bir şey yapmayacağım ama Ocak sonu itibariyle bir başlıyor, neredeyse 1 ay seyahat.

Hayatım yönetim kurullarının yanı sıra, birlikte çalıştığımız ve yatırım yaptığımız şirketlerde aktif olarak nasıl işi geliştirebiliriz, nasıl iyi talent recruit edebiliriz, iş geliştirme nasıl yaparız, şirketlerimizi globale nasıl büyütürüz şeklinde geçiyor. Tempo genelde böyle; yoğun, seyahati bol, bol çalışmalı ve haftada en az 2-3 akşam da akşam yemekli toplantılar.

  1. Boş zamanlarınızı nasıl değerlendirmeyi tercih ediyorsunuz?

Çok sevdiğim bir iş yapıyorum. Sürekli öğrenmem gerekiyor. Ne zaman hangi işi yapabileceğimi kendim seçebildiğim için ve öğrenme konusu benim hobim olduğu için, hobimi işimle birlikte yapabiliyorum.

Boş zamanlarımda genelde kızıma vakit ayırmaya çalışıyorum; eşime, aileme ve arkadaşlarıma da. Oturup onlarla sohbet ediyoruz, birlikte yemek yiyoruz. Tabii bu ancak ayda birkaç gün olabiliyor. İşin yanı sıra seyahatlerin yoğun olmasının da etkisi oluyor.

Kitap okuyorum, Coursera’dan dersler alıyorum, yürüyüşe çıkmaya çalışıyorum, seyahati çok seviyorum.

İşin ilk yılı ve çok yoğun olduğu için çok bir şey yapamıyorum ama önceden sorsanız basket oynuyorum, tiyatroya gidiyorum diyebilirdim. Ama artık kendime ayırdığım vakit çok az ve genelde kitap okuyup ilgimi çeken konuları araştırmak, kızıma ve aileme vakit ayırmakla geçiyor.

  1. Sizi daha yakından tanıyalım:
  • En son gittiğim şehir: Kiev, Ukrayna. Bir konferansta konuşmaya ve bizim şirketler için Data Scientist bakmaya gittim. Ama genellikle Amerika – Londra – Dubai gibi bir hatta çok seyahat ediyorum. Şimdi bir de Avrupa Birliği’nin Avrupa’dan high tech deep tech şirketleri seçtiği Horizon 2020 programının jürisine kabul edildim; sık sık Brüksel’e gideceğim gibi görünüyor.
  • En son okuduğum kitap: Ben aynı anda birkaç kitap okuyorum, işle alakalı, sevdiğim konuyla alakalı gibi. İşle alakalı bu aralar team building, team motivation üzerine “5 Disfunction of a Team” diye daha önce okuduğum bir kitabı yeniden okuyorum. “The Art of War” diye eski bir Çin savaş ve strateji kitabı var, çok övüldüğü için onu okudum. Originals var, başarılı olan girişimciler veya o karakterdeki insanların nasıl ortak noktaları var, neyi farklı… Bir de bu ara social physics diye bir konu var ona sarmış durumdayım ve onunla ilgili kitapları karıştırıyorum.
  • Dinlemeyi en çok sevdiğim müzik türü: Müzik konusu biraz karışık; bir yandan Mahmut Orhan ve Raf’a bayılırken, bir taraftan da Yoyoma’nın hastasıyım. Özellikle klasik müzikte Yoyoma’yı çok seviyorum. Veya o anda odaklanmam gerekiyorsa akustik dinlemeyi seviyorum. Müzik mutlaka hayatımda olmalı ama ne güzelse onu seviyorum.
  • Şimdiye kadar en çok etkilendiğim kitap: Birkaç kitap var aslında… Üniversitede Emre Kongar’ın “Kızlarıma Mektuplar” kitabını okumuştum; hayatta ne yapacağım ben, yaptığım şeyleri neden yapıyorum diye sorgularken onun kitabı çok güzel gelmişti. Sonra “Gun, Germs and Steel” diye bir tane kitap var Jared Diamond’un; okurken çok hoşuma gitmişti ve bakış açımı değiştirmişti zamanında. Homo Sapiens’i de çok beğendim. Bir de “World is flat”. Amerika’dayken okumuştum onu da sanırım ve şu anda çok geçerliliği olmasa da, okuduğumda teknolojinin toplumu ve insanlığı nasıl değiştirdiğini çok iyi özetliyordu. Son yıllarda en çok beğendiğim, Nobel Ödüllü Daniel Kahneman’ın “Thinking: Fast and Slow” kitabı. İnsanlar yaptıkları şeyi nasıl yapıyorlar ve neden yapıyorlar diye anlatan muhteşem bir kitap. Bir de kendi işimle alakalı olarak okuduğum Karlotto Perez’in “Technological Cycles in Financial Bubbles” kitabı. Genel olarak teknolojinin nasıl döngülerde oluştuğunu, nasıl bir trendin üstünde aktığını tarih boyunca olanı anlatıyor. Muhteşem bir şey çünkü kendi yaşadığın ve iş yaptığın dünyanın dinamiklerini daha iyi ve derinden anlıyorsun.
  • Kariyer hedeflerimde bana en çok eşim Erman güç veriyor; yapabilirsin sen diye. Bir de mentorlarım, sevdiğim ve değer verdiğim saygıdeğer insanlar var, çok kafam karıştığında danıştığım ve oturup tartıştığım.
  1. İş ve özel yaşam dengesini kurmak için nasıl bir formül uyguluyorsunuz? 

Bu bence çok iyi bir soru çünkü evlendikten ve özellikle hamile kaldıktan sonra hep şaşırdığım ve “bunu niye kimse anlatmıyor” diye düşündüğüm bir konu. Kimse bunları konuşmuyor çünkü. Ama şunu da anladım, denge konusu sadece kadınların değil, ailesine değer veren babalar için de önemli bir sorun. İyi bir iş yapmak için çok çalışman gerekiyor, bir taraftan da ailene zaman ayırmak istiyorsun ve bir gün yalnızca 24 saat.

Benim buradaki en büyük hack’im herhalde şu; yoğun çalışıyorum ama aralarda 3 ayı geçirmeden 1-2 günlük tatiller yapıyorum ve özene özene yapıyorum.

Çok iyi bir destek mekanizmam var. Bakıcım hayatımın en iyi işe alımı olabilir, eve yardıma gelen arkadaş da çok iyi ve ikisi çok yardımcı oluyorlar. Ofisim Avrupa yakasında olmasına rağmen, annem ve kız kardeşime yakın olduğu için hala Anadolu yakasındayım; onlar da evi çekip çevirmeme destek oluyorlar.

Eşimle her hafta en az bir kez başbaşa bir şeyler yapmaya dikkat ediyorum ki birbirimize zaman ayırabilelim. Arkadaşlarıma az da olsa vakit ayırmaya çalışıyorum; bazen kızıyorlar tabi, bol bol vakti olan biri kadar vakit ayıramıyorum çünkü. Ben eski basketbolcuyum ve çok spor yapardım; artık eskisi gibi spor yapamıyorum. Çok sevdiğim bir iş yaptığım için çok sorun değil ama yalnızca “kendim” için ayırdığım vakit çok az.

  1. Kolektif House’ta çalışıyor olmanın bu yaşam tarzı ve dengesine etkileri neler?

Kolektif House’u çok seviyorum; bir ruhu var. Ama en önemlisi, köşe yazılarımı okuyanlar belki bilirler, ben insanların bir arada olup paylaşmalarına ve düşüncelerini tartışmalarına çok inanıyorum nerede olursa olsun. Kolektif House buna özellikle özendiği ve bu konuda çalıştığı için çok daha iyi sonuçlar veriyor.

Bir tarafta şirketlerim için faydalı olabilecek insanla konuşurken, bir tarafta ortak yatırım yaptığım insanlarla aynı ofiste olabiliyorum. Örneğin yatırım yaptığım şirket TeamSQL birinci katta ve bu inanılmaz bir rahatlık.

Diğer yandan çok merkezi bir lokasyonda. Herkes Kanyon’a çok geldiği için vakit kaybetmiyorum. Eskiden toplantılar için etrafta koşturmam gerekiyordu, artık o yok. Bunlar muhteşem şeyler, sevdiğin iş yapabileceğin bir sürü farklı deneyime sahip insanla aynı lokasyondasın. Kolektif House’u bu yüzden çok seviyorum.

Eda Günay – Uplifers.com Kurucusu
  1. Öncelikle, sizi biraz tanıyabilir miyiz?

Uplifers.com’un kurucusuyum. Frankofon bir eğitim aldım, Türkiye’de Galatasaray Üniversitesi’nden Fransa’da Sorbonne ve Ecole Normale Superieure’den mezun oldum. İlgi alanım medya ve toplumsal psikolojiydi, uluslararası akademik bir kariyer peşinde koşuyor, bir yandan da Liberation, Le Monde gibi Fransız gazetelere tercümanlık ve gazetecilik desteği veriyordum. 

Fransa’dan Türkiye’de dönüşümde her şey değişti. Sağlık ve psikoloji odaklı yayınlar arıyor Türkçe istediğim kalitede içerik bulamadığım için İngilizce ve Fransızca okuyordum. En nihayetinde Uplifers fikri doğdu ve o zamandan beri aktif olarak Uplifers’ı daha da geniş kitlelere ulaştırmak ve wellness alanında her türlü hizmeti verebilecek çatı bir yapı kurmaya çalışıyorum. 

TEB Girişim Evi ile startup eko-sistemine aktif olarak katıldım. Turkishwin ile Dilek Dayınlarlı ile tanışıp, kendisinden mentorluk almaya başladım. Geçen seneden beri Ahu Serter’in öncüsü olduğu ARYA üyesiyim, hem girişimci kadınlarla tanışıp iş birliği yapıyor hem de yatırımcı kadınlarla yatırım imkanlarını konuşuyoruz. Geçen sene yatırımımızı Galata Business Angels ile Arya ortaklığında kapattık. 

  1. Nasıl bir çalışma temponuz var? Bu tempo içerisinde kendinize zaman yaratabiliyor musunuz?

Son 5 yılım inanılmaz bir çalışma temposuyla geçiyor. Tüm gün bilgisayar başında geçmese de sürekli olarak yeni bağlantılar, teknolojik gelişmelere ayak uydurma amaçlı görüşmeler, müşteriler ve iş ortaklarımızla yoğun telefon trafiği ile geçiyor. Operasyonel işlerde tıkanmamak adına kendime mutlaka teknolojik ve dijital gelişmeleri takip edebileceğim okuma zamanları ayırıyor, mümkün olduğunda konferansa katılarak kendi kişisel ve profesyonel gelişimime zaman ayırıyorum. 

Uplifers’ın temel amacı insanları iyi yaşama teşvik etmek olduğu gibi, kendim de iyi yaşam prensiplerine uygun yaşamaya çalışıyorum. Uplifers sayesinde wellness dünyasının meyvelerini tatma ve kişisel gelişim öğrenme sürecimi iyileştirme imkanı buluyorum. Düzenli okumaların yanı sıra yazarlarımızın etkinliklerine gidiyor, ayrıca zaman ayırarak ufkumu genişletecek sohbetlerde bulunuyorum. 

Geçen seneye kadar ayda 1 kere teknolojiden uzak tatil yapıyordum şimdilerde ise 2-3 ayda bir bir hafta sonumu tamamen kapatıyorum. Özel hayatımda sevdiğim kişilerle vakit geçiriyorum. Bizim gibi 24 saat online olan kişilere ruh sağlığı için teknolojik detoks şart. Tatil yapamıyorsam dahi hafta sonları sahil veya orman yürüyüşleri, kalabalık arkadaş toplanmaları veya evde kedilerle sakince vakit geçirmek bana en iyi gelen şeyler arasında. Özellikle de kış aylarında.

  1. Boş zamanlarınızı nasıl değerlendirmeyi tercih ediyorsunuz?

Boş zamanlarımda sektörel okumalar yapıyor yeni gelişmeleri takip ediyorum. Ruhuma iyi gelecek şeyler okumaya ve izlemeye ayrıca vakit ayırıyorum. İşin çok yoğun olduğu dönemlerde ise boş zamanlarımı mutlaka dinlenmeye ayırıyorum. Zaman varsa şayet mutlaka yakın bir yer bile olsa yeni bir yer görmeye, seyahatlere çıkıp mevcut realiteden uzaklaşarak yeni kişler ve dünyalar görmeye çalışıyorum. Burn out olmamak için elimden geleni yapıyorum.

  1. Sizi daha yakından tanıyalım:
  • En son gittiğim şehir: Barselona
  • En son okuduğum kitap: Homo Sapiens
  • En son gittiğim konser: Şirince’de Into The Woods festivali. Düşününce araya bayağı zaman girmiş
  • Dinlemeyi en çok sevdiğim müzik türü: Son dönemlerde Indie electronic, House, Indie rock
  • Şimdiye kadar en çok etkilendiğim kitap: Tom Robbins kitapları
  • Kariyer hedeflerimde bana en çok toplumsal fayda güç veriyor. Bazen çok yorulup moralim bozulduğunda yaptığımız işin başka insanlara ilham olduğunu düşünüyor ve en zor zamanda bile devam edecek gücü buluyorum.
  1. İş ve özel yaşam dengesini kurmak için nasıl bir formül uyguluyorsunuz? 

Uygulamıyorum. İşim ve özel hayatım iç içe. Çalışmayı çok seviyorum ve boş oturamıyorum. Mevcut operasyonel işimi kenara bıraksam, bu sefer farklı ne katabilirim diye düşünmeye başlıyor ona göre araştırma konuları içinde buluyorum kendimi. Sosyal ortamlardayken bile işimle bağlantılı konular geçiyor. Beni tanıyıp sevenler bu durumun farkında o yüzden bu konuyla ilgili sorun yaşamıyorum. Çok çalışıp yorulduğumda ancak mola veriyorum. Yukarıda bahsettiğim şekillerde değerlendiriyorum. 

  1. Kolektif House’ta çalışıyor olmanın bu yaşam tarzı ve dengesine etkileri neler?

Kolektif House ilaç gibi geldi. Buradan önce kendi ofisimiz vardı, temizliği, suyu, yemeği, interneti gibi bir sürü angarya olarak gördüğüm konuyla ilgilenmek durumunda kalıyordum. Bir gün toplantıdayken temizlik görevlimiz beni Domestos almam için aramıştı, o günden sonra pes ettim.

Kolektif House’un tüm bu süreçleri üstlenmesinin yanı sıra, içeride oluşan ortam ayrıca keyifli. Outsource ettiğimiz bir çok hizmet vardı. Şimdilerde çoğunu Kolektif House’ta çalışan şirketlerden alıyor, bir derdimiz tasamız olduğunda da danışacak çok fazla girişim buluyoruz. Enerjisini çok sevdiğimiz bir ortamdayız.

 

İlginizi çekebilir: 

“Hayallerine Koşan Kadınlar”: Başarılı Kolektifli kadınlar ile zamanı etkili kullanmak üzerine

“Hayallerine Koşan Kadınlar”: Başarılı Kolektifli kadınların iş-yaşam dengesi ve sosyal yaşamlarına dair “Hayallerine Koşan Kadınlar”: Başarılı Kolektifli kadınların iş-yaşam dengesi ve sosyal yaşamlarına dair 

Uplifers: Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.





21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?





İlgili Makale