“Cüret etmek, çok kısa bir süre için güvenli bölgeden çıkmaktır. Cüret etmemek ruhu kaybetmektir.” –Soren Kierkegaard
Cesaret hayatımızın her alanında, adım atmak için oldukça önemli bir kavram. Fakat öyle bir alan var ki, hani bir kaynak gibi nehirlerin doğduğu noktalar vardır, eğer o doğuş noktası olmasaydı nehir de olmayacaktır ve kaynak hayat verir, can verir, enerji verir, akışı verir. İşte hayal etme yeteneğimiz de hayatımızın o kaynağını oluşturur… Peki hayal etmek ve cesaret arasında nasıl bir ilişki vardır veya bu hayatımızın farklı alanlarında nasıl tezahür eder?
Ben bugün sizlerle biraz bu sorunun cevabına odaklanmak istiyorum. Öncelikle kendimize sorarak başlayacağız tabi ki, hayatımızın hangi alanında hayal kurabiliyoruz? Çoğumuz tarafından “tabi ki her alanda rahatlıkla hayal kurabilirim, hayallerimin alanı yoktur ben her şeyi isterim düşünürüm” veya “hayal ediyorum ama olmuyor” gibi cevaplar gelebilir bu soruya karşılık olarak. Fakat nasıl bir hayal etmek halinde olduğumuzun evrene hangi akışlar ile hayallerimizi yansıtmakta olduğumuzun veya hayal etmekte ne kadar cesaretli olduğumuzun yeterinde farkında mıyız?
Gelin sizlerle birlikte cesaretle yine hayal ettiğimiz bir yolculuğa çıkalım. Örneğin hayatımızda bir aşk olsun, samimiyeti ve duygusallığı güçlü bir ilişki olsun istiyoruz. Ve hayallerimizde olan böyle bir ilişki yaşamak. Fakat diğer yandan şu düşünceye sahibiz “aşk günümüzde bulunmuyor, tüm ilişkiler samimiyetsiz, bana böyle bir aşkın gelebilmesi çok zor, ben imkansızı hayal ediyorum, aşkı bugün kim bulmuş da ben bulayım?” gibi çoğaltabileceğimiz istediğimiz aşkı hayal etme cesaretinden fersah fersah uzak düşünceler, inançlar veya söylemlerimiz… Peki sizce bu nokta, cesaretle hayal edebilmeyi hayatımıza getirmekte midir? Gerçekten cesaretle hayal etsek nasıl olurdu?
Yani şunu söyleyebilsek;“ben bugün sevginin aşkın ve karşılıklı samimiyetin var olduğu bir ilişki hayal ediyorum, bu ilişkide çok sevmeyi ve çok sevilmeyi istiyorum, bu akışta dengeli bir ilişki kurarak hayatımın güzelleşeceğine inanıyorum ve bu kişi ile evleniyor olmayı diliyorum, bu inancımı cesaretle bu hayalimi kalbimden geçen en güzel niyetlerim ile evrenin muhteşem akışına bırakıyorum, biliyorum ki en doğru zamanda en doğru şekilde bolluğun bereketin ve muhteşemliğin kompozisyonu bana en uygun kişiyi hayatıma getirecektir.” İşte bu bakış açısı hayal edebilmenin ve cesaretle hayalimize sarılabilmenin ve hayal ettiğimizin evrende mutlaka bir karşılığı olduğuna sonsuz bir güvenle inanabilmenin gerçeğini hayatımıza yansıtır.
Bu noktada cesaret, etrafımızda gördüğümüz belki negatif örneklere, ayrılıklara, kavgalara veya uyumsuzluklara hayatın “bir parçası” veya bu ilişkilerde, diğer kişiler için kendilerine bu hayat akışında sunulmuş birer öğrenme fırsatı olarak bakmayı gerçekleştirebilip, kendi hayatımız için akışa sonsuz bir güven duyarak hayal kurma becerimizdir. Hayal edebilme cesareti, aslında diğer örneklerde her ne görmüş olursak olalım, hayatın bizlere sağlayabileceği tüm güzelliklere kalpten inanmaya devam ederek, tezahür eden gerçekliğin yaratıcısı olduğumuzu görebilmektir…
Farklı bir açıdan bakacak olursak, yeni bir iş hayal edebilmeyi örnek olarak verebiliriz. Şu anda mevcut işimizden memnun değiliz, sorunlarımız var fakat etrafımızda bir o kadar çok başarısız örnek de var, iş arayıp bulamayanlar, mutsuzluklarını performansına daha çok yansıtanlar veya “kim yeni ve güzel bir iş bulabilmiş ki ben tam hayal ettiğim, tam kalbimden geçen bir işi bulabileyim” diye çokça iç geçirenler… İşte hayal edebilmek cesaretimiz, durum, etraf veya dış etkenler her ne kadar tersini gösteriyor olsa da hayalimizin mümkün olduğuna inanmak bilinci demektir. İçimizden gelerek ve sonunda evet hayalimizin gerçek olacağına inanarak aramaya devam ettiğimizde, önümüzde açılan muhteşem kapılar, yani yeni olanaklar yani yeni iş fırsatları, diğer bir değişle o “olmaz” denilenin “oldu” ile değişebildiği durumları görmüş oluruz.
Bakın sevgili Sam Horn, Otuz Adımda Özgüven isimli eserinde hayal edebilmeye “cesaretli olmak” kavramını nasıl yorumluyor;
“…Bir seminerde, bir adam “hayallerim kabusa dönüştü. Hayatım istediğim hayata yakın bile değil” dedi negatif bir şekilde. Olumsuzluk bize yardım etmez. Bize yardım eden, o anda istediğimiz her şeye sahip olamayabileceğimiz ama istediğimiz en az bir şey olduğu sürece kalp kırıklığından sakınabileceğimizi anlamaktır. Hayallerimizden birini canlı tuttuğumuz sürece canlı hissetmeye devam edebiliriz.
…Hayallerinizi belirlemek için 3 soru önerisi:
- Doktorun size bir aydan daha az ömrünüz kaldığını söylediğini düşünün: Sadece bir ayınız kalsa yapmak istediğiniz 2 şey nedir?
- Önümüzdeki üç yıl içinde başarmak istediğiniz bir şey nedir?: Her zaman yapmk isteidğiniz nedir? Bunu başarmak size geriye dönüp baktığınızda, ‘’Bu zaman boşa harcanmadı,’’ dedirtecek mi?
- Beş yıl önceyi düşünün: O zaman ne yapıyordunuz? Nerede yaşıyordunuz? Nerede çalışıyordunuz? Nasıl ilişkiler içerisindeydiniz? O günden beri gelişim gösterdiniz mi? Gelişiminizden memnun musunuz yoksa kalbinizde başka birşey yapmış olmayı mı diliyor sunuz?“
Bugün hayallerinize bakmanızı diliyorum, neyi hayal edebilme cesaretine sahipsiniz? Hayal edebilmeye cüret ediyor musunuz? Her şeye ve herkese rağmen veya hayatınızda “henüz” tezahür etmemiş tüm olasılıklara karşın, dalgalara direnen muhteşem bir gemi gibi hayalinize sadık kalabiliyor musunuz? Hayallerinizi cesaretle kalbinizde ışıldatabiliyor musunuz? Ruhunuz, dünyanız, hayalleriniz aynı yolda ilerlemeye hazır mı? O muhteşem hayallerinizden sadece “başka bir kişi inanmıyor, mevcut durum tam tersini gösteriyor” veya “istiyorum istiyorum olmuyor” diye hızlıca vaz mı geçmektesiniz?
Bugün cesaretinize o muhteşem “hayal edebilmek” cesaretinize sarılın, çünkü hayat hayal edebilenleri, hayal etmeye cesaret edebilenleri, her daim hayallerine kavuşturmak ister…