Hayal kırıklıklarından ilişkide güvenmeye: “Yepyeni bir adım atmaya hazırım”
Kendime fazla güvenemiyorum… Bunu çok açıkça ifade etmek istiyorum bu yazımın ilk cümlesinde… “Neden?” diye soracak olursanız hayatımda bu başlıkta yazılan “hayal kırıklıkları” öyle bir ağırlığa sahip ki, bazen “Daha ne olabilir?” diye soruyorum hayata ve o bana öyle cevaplarla geliyor ki… Ben yeniden görüyorum, “Evet ben güvenemiyorum” diyorum kendi kendime. Aslında sözel olarak güveniyorum ama arka planda yine çok gizli kalmış noktalarda “mutlak” bir güvensizlik hakim…
Bu yüzden çokça kaçındığım bir konu hakkında yazabileyim (daha çok dertleşelim!) istiyorum bugün; ilişkilerde güvenmek… Aslında bunu öncelikle bir kişi ile bağdaştıracağız ve ertesinde “hayata güvenmek” ile birleştireceğiz. Bu ikisi oldukça paralel olan kavramlar… Şimdi güven nedir; neden güvenmemiz gerekir; güvenmiyorsak ilişkilerimizi nasıl etkiliyoruz ve güvenmek için ne yapabiliriz? Açıkçası “güven” neden bu derece önemli bir kavram?
Öncelikle güvenmediğimiz durumu ele almak istiyorum. Genel olarak kadınlarımızda ve erkeklerimizde de çokça gözlemlediğimiz bir yaklaşımdır; başkası ile mesajlaşmak, konuşmak ve hatta normal arkadaş olmak “bile” fazla görülür ve problem sayılabilir. Peki, bir kadın veya erkek neden bizlerin bu ilişkilerimizi güvensizlik noktasında algılar, neden bunu hissederiz? Aslında çok basit bir cevabı vardır “diğer” kişiye yansıttığımız bu oluş kendimize olan “güvensizliğimizdir”.
Evet, yanlış okumadınız, kendimize güvenmiyoruzdur. Eğer bir ilişkide gerçekten kendimize güveniyor olsak, o diğer kişinin gizli kapaklı olarak farklı bir kişi ile birlikte olabileceği olasılığını yine hayalimizde tezahür edemez, bunu ona yükleyemez ve hatta bunu henüz yapmadığı bir durumda bile onu “suçlamaya” başlamazdık… Şunu diyebilirsiniz, fakat ya gerçekten açık açık böyle bir duruma eğilimi varsa veya gerçekleştiğini biliyorsak.
İşte bu nokta yine kendimize güvenimizin ortaya çıkması gereken yerdir. Bir “karar” vermemiz gerekir; ayrılmanın sorumluluğunu “alarak” ilişkiye veya evliliğe bir son verebiliriz veya bu sorumluluğu alamıyorsak kendimize has güvensizliklerimizle şiddeti artarak devam eden bir huzursuzluk seline kapılıveririz…
Peki, bir de güven tarafından bakalım, gözümüz kapalı güvendiğimizde, sorgulamadığımız, diğer kişinin kendimiz gibi kendisine “yapılmasını” kabul edemeyeceği bir şeyi bize de yapmayacağını tam olarak bildiğimizde, kısacası hayata ve bu ilişkiye güvendiğimizde ve aslında “kendimize” tam anlamıyla güvendiğimizde ne olur?
Bir ilişkiyi hızlıca sona götüren ve her iki tarafı yavaş yavaş parçalayan o “suçlamak”, “sen ve ben kavgasına girmek”, “diğeri ile olan” kavramını konuşma bile olsa da bir ilişkinin içine sokmak. Veya “ilişkiden zevk almaya odaklanmak yerine” ben ve sen “güçlüsün”, “kabahatlisin”, “yeterince iyi değilsin” gibi bir ilişkinin başlangıcında hiç ihtiyacımız olmadığının farkında olduğumuz fakat yavaş yavaş unuttuğumuz bu yıpratıcı döneme hiç ama hiç yaklaşmamış oluruz…
İşte güven faktörü, kullandığımız bir araç gibidir adeta. Güvenle gaza bastığımızda aslında zamanı gelince frene basabileceğimizi, bu ilişkide eğer kendimize uymayacak veya kişiliğimize zarar verebilecek bir şey olduğunda gerekli müdahaleyi yapacağımızı bilir, yolu suçlamayız. Fakat işte kendimize güvenmediğimizde (ve ilişkimize güvenmediğimiz ki bu genel olarak eşimize, erkek arkadaşımıza veya kız arkadaşımıza güvenmediğimiz anlamına gelir) gaza basmaktayızdır, fakat aracımızın yuvarlanmasından yolu suçlu tutarız… Aslında ortada ne tam bir suçlu ne de suçsuz olan vardır…
Bakın sevgili David Deida bizler için güzel eseri Yakın İlişki’de hayata ve ilişkiye güvenmenin önemini nasıl anlatıyor;
“…Yaşamın dişil gücüne güvenmemiz gerektiğini öğrendiğimizde, bu enerjinin hiç plan yapmadan artık hayatımızın her alanına yayıldığını görebiliriz. Kaç tane önemli ilişkimiz tesadüfen buluşmalarla başlamıştır? Eğer tam anlamıyla güven olsa, güven ve hislerimizle tam olarak hareket etmeye başlasa hayatımız nasıl değişirdi? …Unutmayın: Hepimiz yaşamın bu dişil gücüne bağlıyız. O bize nefes aldırır, kalbimizin çarpmasını sağlar, vücudumuzu hareket ettirir. Evrende ve doğada yaşayan her şeye; rüzgara, akan suya, küçük böceklere, tohumlara, balıklara bile o enerji verir. İlişkilerimizde olduğu kadar kişisel sağlığımız da dişil gücü anlamaya bağlıdır. Bu dakikada rahatlamayı, nefes almayı ve akıntıda kalmayı öğreniriz.”
Hepimiz, hayatımız boyunca hayal kırıklığı olarak nitelendirebileceğimiz olaylar yaşadık, belki aldatıldık, belki sadece hiç istemesek de ayrılmak durumunda kaldık, bazen aldatmadık ama tam anlamıyla artık sevmediğimizi anladık ve hiç düşünmüyorken yine de ayrıldık… Bu örnekler çoğaltılabilir fakat tüm ilişkilerimiz “ben” halimizin en güzel çağrısına cevap vermek için bizimle oldular, o yol boyunca bizlere eşlik ettiler ve “zamanı” geldiğinde ve işte bizler yeterince “olduğumuzda” hoşça veda ettiler.
Ve bizler korkmadan ve “güven” ile yürüyemiyorsak ve bizi bekleyen muhteşem günlere kollarımızı, canımızı ve en önemlisi kalbimi açamıyorsak bu hayata bakmıyoruz demektir. Her gün yenidir, yenilenir, tüm “hayal kırıklıkları” yolun parçasıdır. Bizler ve sadece yine kalbimizden gelen ses ile “varım” diyebiliriz, ben yarın için “varım”, gerçekten sevmek için “varım”, ilerlemek için “varım”, değişmek için “varım ve yeniden “aşık olmak için” varım…
Ben bugün yepyeni bir adım atmaya hazırım!
İlginizi çekebilir: Aşkın en sevdiği: Ben halini ortaya çıkartmak