“Hatasız kul olmaz” sözünü bir kez daha anlamak: Kendini olduğu gibi kabul etme özgürlüğü
Herkes hata yapar!
Cesur bir tarafım oluyor bazen… Gözümü kararttım ve hayatımda ilk kez bir ihaleye girdim. İhale ortamı; biraz heyecan, biraz rekabet, biraz merak, biraz da tanımlanamayan duygular ve hisler… Hepsi bir arada, her deneyim öğretiyor insana…
Niyetim iyi… Kendime göre…
Hızlı geçen dakikalar arasında bir anda ihale bana kaldı. Sevindim elbette… Dedim ya niyetim iyi diye, bir de hayalim var. O da güzel, niyetime ortak olan…
Yaşamda da öyle değil miyiz? Bir hayal kuruyoruz, niyet ediyoruz, üzerimize düşeni yapıyoruz, sonra da olana teslim oluyoruz. Dirensek de eninde sonunda olanı ya da bize göre olmayanı kabul ediyoruz.
Evet, nurtopu ihalemle kiraladığım eski bir Rum eviyle, hayalimi gerçekleştirmeye çok yaklaştım. Ancak, hiç bilmediğim, bu eski ahşap evin tadilat masrafının epeyce boyumuzu aştığı ve tadilatın çok zahmetli görünmesiydi. İçim buruldu, dilim tutuldu. “Olan güzeldir” desem de dilimde kaldı, kalbime inmedi. Kısacası; arkadaşlar kısmet değilmiş, olmadı.
Ev olmadı ancak; insanın hata yaptığını kabul etmesi ne kadar kıymetliymiş anladım. Önce “Hay Allah, nasıl böyle oldu?” derken, hata yaptığımı kabul ettim. Ardından hata dediğimiz şey Nasreddin Hoca’nın hikayesinde olduğu gibi, “Kazan doğurduğunda iyi de, kazan öldüğünde kötü mü?” sorusunu getirdi aklıma. Bir şey istediğimiz gibi olduğunda, seviniyoruz, “İyi oldu” diyoruz, “tam da hayal ettiğim gibi…”
Ya böyle olmadığında ne yapıyoruz?
Bedeli olsa da öğrendiklerimiz çok kıymetli. Hata yapmayı sevmeyen, kabul edemeyen ise egocuğumuz. İşte o zaman kendimizi biraz dövüyoruz. Dövmeye gerek yokmuş anladım. Her hatanın da iyi gelen, iyileştiren bir tarafı var. Bir zaman geliyor evrenin büyük planı, hata olmadığını gösteriyor, yaşatıyor insana…
Sadece deneyimler var. Yaşadığımız deneyimleri etiketlemeden yaşamak çok rahat.
Karar alamamanın, bir şeyleri belirsiz bırakmanın, olaylara, insanlara göre yaşamamızın belki de kararlarımızın sorumluluğunu almaktan kaçmak olduğunu fark ediyoruz.
Kaçmadan, ertelemeden karar alabilip -hata ya da değil- kendimizi her halimizle kabul edebilmenin özgürlüğünü yaşayalım. Önümüzdeki maçlara bakalım. Hatalarla beni ben yapan her şeye minnettarım.
Orhan Gencebay’ın dediği gibi “Hatasız kul olmaz!”
Sevgilerimle…
İlginizi çekebilir: Önemli bir hayat dersi: Taraf olmak yerine, gözlemci olmayı dene