Geçen gün birkaç arkadaşımızla otururken konu 30’lu yaşlara geldi. İstanbul’da yaşamanın zorluğu, hayat pahalılığı, basit zevklerin bile büyük lükslere dönüşmüş olması, beklediğimizi bulamamak, stresten çatlayacak hale gelmek… gibi gibi gündemlerimiz vardı. Konu da kapsül kahvelerin ne kadar zamlandığından buralara geldi. Makineyi aldık ama kapsülleri de çok pahalı diye konuşuyorduk. Sonra hepimizin ağzından aynı cümle döküldü; “30’larımı böyle hayal etmemiştim.” Ben, bir tek ben böyle düşünüyorum sanıyordum.
30 yaş ile ilgili bir yazı yazmayı zaten epeydir istiyordum, bu konuşma da vesile oldu. 30 yaş bende ciddi bir psikolojik sınırdı, fobi gibi bir şey. Çünkü bugüne kadar hep 30 olduğumda şu anda yaşadığımdan farklı bir hayat hayal ederdim. Belki şehir, belki ülke, belki de yaşam şartları olarak… Tam olarak ne isterdim sorusunun çok net bir cevabı yok ama işte ‘böyle hayal etmemiştim’ diyenlerdenim ben de…
Hani klasik bir geyik konusu var ya ‘Biz küçükken 30 yaşındaki insanlar çok büyük geliyordu…’ diye, aynen öyleydi benim için de. Ben nasıl 30 oldum, ne ara geçti bunca zamanın cevabı bende de yok. Zaten pandemiyle birlikte askıya alınan hayatlarımızı düşününce, bende son 3-4 yıl yok gibi bir şey, keşke kalan ömrümüze eklense o bekleme modunda geçen yıllarımız.
Athena ne güzel söylemiş şarkısında ‘beklentiler sadece üzer’ diye. Öyle gerçekten de. Kendimi bu kadar şartlamasaydım şu 30 yaşa, bu kadar beklentiye sokmasaydım kendimi, muhtemelen bu kadar zor gelmezdi son doğum günümü kutlamak. Garip bir burukluğun eşlik ettiği, bir yaş daha alışın kutlandığı o gün…
Bir tek ölüme çare yok diyorlar ya hani bir de geçen zamana. Geçmiş, gitmiş, bitmiş… Ne yapabilirsin ki, ne geçen zaman gelir geri ne de ahlana vahlana keşkelerle anlattığın o hikayelerin gerçekleşmemiş senaryoları… Hayatın da tanımı bu değil mi zaten, her şeyi bir kez ve kendi zamanında yaşıyor olman. O zaman geçtikten sonra ne kadar çabalasan ne kadar serzeniş etsen de boşa, geri gelmeyecek çünkü, ne sen değiştirebileceksin ne bir başkası.
Ama her zaman olduğu gibi burada da madalyonun iki yüzü var. Hayır hayır, artık zamanın değerini anladım, şimdi aklıma gelen her şeyi yapacağım, değil. Keşke o olsaydı ama bende öyle işlemiyor. Bendeki çıktı ‘bundan sonra beklenti yok’ oldu. Gerçekten de yok.
Her yeni yaşıma, her yeni yıla kocaman kocaman beklentilerle girerdim ben, hedeflerle değil evet beklentilerle. Spor yapayım, şu kadar kilo vereyim, çok para kazanayım olmadı bendeki ‘new year’s resolution’lar. Bir şey olsun, hayat değişsin modundaydım ben daha çok. Ama ‘o bir şey nedir’in de cevabı olmadığı için kaçırmışımdır belki de değişim şanslarını bilemiyorum. Çünkü geçen senenin sonunda 2023’ün Aslan burçları için tabir yerindeyse ‘bombastik’ bir yıl olacağını okuduğumda bir şeylerin değişeceğine kaptırıvermiştim kendimi. Ama hepimizin bildiği, duyduğu ve belki de birçoğumuzun yaşadığı üzere yıla ülkece kötü deneyimlerle dolu bir başlangıç yapmış olmamız; yaslar, kayıplar, afetlerle geçen ilk aylar, sonrasında politik gündemler, ekonomik krizler derken 2023’ün ağır ve diğer yıllardan daha yorucu geçtiğini söylemek mümkün. Öyle ki, benim açımdan pandeminin ilk senesini ya da tez yazdığım yılı bile solladı -ki onları en zoru sanırdım-.
Tek başına yaşadığın, bireysel olumsuz deneyimleri atlatmak belki de daha kolaydır ama ülkece bu kadar çok yükün altına girmenin bedeli daha yıpratıcı, çünkü destek alabileceğin, çevrende olan herkes de seninle aşağı yukarı aynı durumda. İster hayat pahalılığından ister orman yangınlarından konuşuyor ol, karşındakinin de üzüntüsü senin üzüntünden az değil, dolayısıyla biraz ‘körler toparlar birbirini ağırlar’ gibi bir modumuz olabilir. Ama geçer, bu da geçer, neler neler geçmedi ki…
Önce kendimize sonra birbirimize iyi bakıp, beklentilerden arınıp ama içten içe de ‘bir gün bir şey olacak ve her şey değişecek hem de çok iyi yönde’ inancını da yitirmeyip bu yılı kapatabilir, 2024’ün çok daha güzel geçmesi için tüm totemlerimizi yapabiliriz… Merak etmeyin, yılın bitmesine daha çok var, ben biraz erkenci davrandım 🙂
İlginizi çekebilir: Birey olmaktan çok uzakta: Sınırlarımızı koruyamama sanatı