X

Hangi tip ‘erteleyici’ olduğunuzu biliyor musunuz?

‘Erteleme’ zaman zaman hepimizin yaptığı bir davranış biçimi ve günlük hayatımızdaki örnekleri de tam anlamıyla sınırsız… Nevresimleri değiştirmeyi ertelemek, sunumu tamamlamayı ertelemek, spora başlamayı ertelemek, arkadaşlarımızla buluşmayı ertelemek… Pek çok işi, görevi veya sorumluluğu çeşitli sebeplerden ötürü erteleyebiliyoruz. Bazen ya yapamazsam diye korktuğumuz için, bazen gerekli motivasyonu bulamadığımız için, bazense ‘canımız istemediği’ için erteleyip, işleri bir sonraki tarihe bırakabiliyoruz. Son yıllarda oldukça popüler bir kavram olan ve hakkında çok satılan bir kitap da yazılan prokrastineyşın yani erteleme alışkanlığı ne yazık ki günlük yaşamda hepimizin deneyimlediği bir davranış biçimi olabiliyor. Evet, erteliyoruz, peki ‘nasıl’ erteliyoruz? Hepimizin farklı bir erteleme şekli olabilir. Bu konuda altı erteleyici tip karşımıza çıkıyor. Gelin, her birini keşfedip bize en yakın olanı bulalım. İşte o 6 tip erteleyici:

Endişeli (the worrier)

Endişeli erteleyiciler, yapmaları gerekenleri korkuları, kaygıları yüzünden ertelerler. Zihinlerinde sürekli ‘ya başaramazsam’ düşüncesi dolaşır ve bu nedenle bir türlü o işe başlayamazlar, erteledikçe ertelerler. Yapamamaktan korktukları için başlamaya da cesaret edemezler. Sürekli neden başaramayacaklarına dair bahaneler üreterek, erteleyişlerini haklı çıkarmaya çalışırlar. Kendi yeteneklerine, becerilerine, kapasitelerine güvenmezler, yeterince iyi olduklarını düşünmezler. Örneğin, sigarayı bırakma sürecinde yaşayacakları olası olumsuzluklara odaklanarak, bu olumsuzlarla baş edemeyeceklerini düşündükleri için bir türlü bırakmaya yeltenmezler ve sürekli bu alışkanlığı terk etmeyi ertelerler. Ancak, tüm bu endişelerinden arınıp, bir şekilde başlamayı başardıklarında olası sorunların da üstesinden gelebileceklerini çoğu zaman göz ardı ederler.

Peki, ne yapmalı? Eğer endişeli erteleyiciyseniz, kendinize çoğu korku ve kaygınızın aslında yersiz olduğunu hatırlatın ve siz başlamadıkça ‘iyi yapamamaktan’ korkarken ‘hiçbir şey’ yapamayacağınızı aklınızın bir köşesinde tutun. İyi sonuçlar almanız garanti olmasa bile, başlamazsanız hiçbir sonuç alamayacaksınız.

Mükemmeliyetçi (the perfectionist)

Mükemmeliyetçi erteleyiciler de tıpkı endişeli erteleyicilere benzer bir şekilde, ‘ya yapamazsam’ endişesinden işlerini, yapacaklarını ertelerler. Ancak, buradaki var ‘mükemmel bir şekilde yapamazsam’ kaygısıdır. Çünkü, kendilerine verilen bir görevi, sorumluluğu mümkün olan en iyi, en mükemmel şekilde yapmak isterler ve eğer en mükemmele ulaşamayacaklarsa ya da ulaşamamaktan korkuyorlarsa ertelemeyi seçerler Mükemmeliyetçi erteleyicilerin bu düşünce kalıplarını fark etmeleri ve kusursuzluğa odaklanmak yerine işe başlamak için adım atmaları önemlidir. Örneğin, iş yerinde sunmak için bir sunum hazırlaması gereken kişi, o sunumu en mükemmel şekilde hazırlayamayacağını düşündüğü için bir türlü sunuma başlayamaz, bu da onu mükemmeliyetçi erteleyici yapar.

Peki ne yapmalı? Eğer mükemmeliyetçi erteleyenseniz, sizi strese sokan şeyin işin kendisi değil, kişisel standartlarınız olduğunu kendinize hatırlatın ve başlamadan önce gerçekçi hedefler belirleyerek işi yapabileceğinize inanın.

Fazlasını yapan (the overdoer)

Overdoer veya fazlasını yapan erteleyiciler, sorumluluk yükünün altında ezilen erteleyiciler olarak da tanımlanabilir. Çünkü, bir yerine birden fazla görevi yerine getirmeyi taahhüt ederler ve daha sonra bu kadar çok işi tamamlamak mümkün olmadığından, başarısız olacaklarını bilirler. Yani, aslında kendilerine imkansız standartlara ve gerçekleşmesi mümkün olmayan beklentilere dayanan bir zaman dilimi belirlerler ve bu süre zarfında tüm işleri yapamayacaklarını fark ettiklerinde erteleme yoluna giderler, çünkü başaramayacaklarının farkına varmışlardır. Örneğin, evin tek bir odasını temizleyecekken, tüm odaları aynı günde dip köşe temizlemeyi görev edinen biri, bir gün bu kadar temizliğin yapılamayacağını fark ettiğinde, ilk başta düşündüğü tek bir odayı temizlemeyi de erteler. İşte bu, fazlasını yapan bir erteleyici olabilir.

Peki, ne yapmalı? Eğer fazlasını yapan bir erteleyiciyseniz, neden daha fazlasını yapmayı istediğinizi sorgulamakla başlayabilirsiniz. Kendi kendinize daha fazla iş ve sorumluluk yüklemek yerine, tek seferde tek bir iş yaparak ertelemenin önüne geçebilir, başkalarının verdiği fazla işlere de hayır demeyi öğrenebilirsiniz.

Meydan okuyan (the defier)

Meydan okuyan, karşı çıkan ya da isyankar erteleyici olarak tanımlayabileceğimiz bu erteleme türü, başkaları tarafından belirlenmiş ‘zorunlu’ görevlere karşı çıkar. Şöyle ki, bir başkasının teslim tarihini belirlediği zamana iş yetiştirmeye direnç gösterirler, genellikle otorite figürlerine isyan etme eğiliminde olurlar ve bu nedenle de ertelerler. Erteleme davranışının altında yatan temel inanç bu erteleme türünde aslında öfkeye dayanır. Çünkü, meydan okuyan erteleyiciler ‘bunu yapmak zorunda olmamalıyım’ düşüncesine sahiptir. Ancak, yaşam belirli görev ve sorumlulukları yerine getirmemizi gerektiren bir süreçtir ve sürekli isyan bayraklarını çekerek ertelemek, gerçeği görmeyi zorlaştıracağı gibi iş-yaşam döngüsünü işlevsiz bir hale de getirebilir.

Peki, ne yapmalı? Eğer isyankar ve meydan okuyan bir erteleyiciyseniz, kontrolün sizde olduğu kısımları ön planda tutup size bağlı olmayan faktörler üzerine zihninizi yormamayı deneyebilirsiniz. Düzenleyebileceğiniz bir değişken varsa müdahale edip, yoksa da mevcut şartlar üzerinden çalışmaya başlayabilirsiniz. Örneğin, yöneticinizle bir işin teslim tarihini değiştirmek istediğinizi konuşabilir, eğer değiştiremiyorsanız elinizdeki mevcut işlerin tarihini erteleyerek onu önceliklendirebilirsiniz.

Hayalperest (the dreamer)

Hayalperest erteleyicileri tanımlamanın en hızlı yolu ‘armut piş ağzıma düş’ sözünü hatırlatmak olabilir. Bu tür erteleyiciler, adeta işlerin kendiliğinden bir şekilde hallolacağına inanırlar. Yoğun bir çaba sarfetmeksizin yapmaları gereken şeylerin tamamlanacağına inandıkları için, bir an önce işleri halletmeye çalışmaz, aksine ertelemeye devam ederler. Çünkü onlara göre nasılsa çok çalışmalarına gerek yoktur ve yapmaları gereken her şey bir şekilde tamamlanır. Ancak, bu gerçeklikten oldukça kopuk olan düşünce yapısı, somut adımlar atmalarını ve ilerlemelerini engeller. Tam anlamıyla hayal dünyasında yaşadıkları söylenebilir.

Peki, ne yapmalı? Eğer hayalperest bir erteleyenseniz, hedeflerinizi somutlaştırın ve hedefinize ulaşmak için gerekli adımları planlayıp, eyleme geçin. Gerçekçi bir bakış açısı ile hedeflerinize ulaşana kadar çalışmaya devam edin.

Kriz çıkaran (the crisis-maker)

Kriz çıkaran ya da kriz yapıcı erteleyiciler için ‘drama sever’ erteleyenler de denilebilir. Çünkü, tam bir drama, kaos, kriz ortamı yaratmakla tanınırlar. Yumurta kapıya dayanıncaya dek aksiyon almaz, ertelemeye devam ederler. Bir işi, görevi, sorumluluğu yerine getirebilmeleri için son dakika eylemlerin yarattığı stres ve baskıya dayanan bir motive olma özelliğine sahiptirler. Yani, bir işi yapmaya başlamak için adeta adrenalin patlaması yaşamaları gerektiğini düşünürler, bu adrenalini de son dakikaya kadar ertelediklerinde bulabilirler. Ancak, bu tür bir erteleme düzenli, planlı ve organize olarak çalışmanın önündeki en büyük engeldir.

Peki, ne yapmalı? Eğer son dakikaya kadar aksiyon almayan bir erteleme alışkanlığınız varsa, zamanınızı en iyi şekilde planlamaya özen gösterin. Son dakikada bir şeyleri yetiştirmeye çalışmanın stres ve baskısı altında ezilmek, kendinizi kötü hissetmek yerine, planlı ve önceden belirlenmiş zaman dilimleri doğrultusunda çalışmayı deneyin.

Sonuç olarak hangi erteleme tipi olursanız olun, ertelemeyi kronik bir alışkanlık haline getirmek, yaşama ayak uydurmakta zorlanmanıza, işlerinizde başarısız olmanıza veya istediğiniz düzen ve huzur ortamını bir türlü kuramamanıza neden olabilir. Dolayısıyla, bu davranışınızın farkında olmak ve onu yıkmak için harekete geçmek, önceliğiniz olmalıdır.

İlginizi çekebilir: Ertelemenin panzehiri harekete geçmektir

Kaynaklar: lifehacker, jaysonmoran

Uplifers: Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!

Akbank’tan sürdürülebilirlik yolunda ilham veren bir rehber

Sürdürülebilirlik, günümüz dünyasında her zamankinden çok daha büyük bir öneme sahip. Çünkü, doğal kaynaklarımız hızla tükenirken yalnızca kendi geleceğimizden çalmakla kalmıyor, gelecek nesillerin sahip olabileceği yaşamdan da çalıyoruz. İklim değişikliği ve çevresel sorunlar bir yana, kişisel tercihlerimiz, hızla artan tüketim alışkanlıkları, teknolojik gelişmeler ve daha pek çok sebep, sürdürülebilirliğin ne kadar hayati bir gündem olduğunu defalarca gözler önüne seriyor. Artık yalnızca bugünü değil, yarınları da düşünerek doğal kaynaklarımızı korumak, geleceğimizi ve gelecek nesillerin geleceğini garanti altına almak, daha yaşanabilir bir dünya yaratmak için adımlar atmalı, değişimi geç kalmadan başlatmalıyız. Sürdürülebilirlik, artık bir tercih değil; kendimiz için, dünyamız için, geleceğimiz için benimsememiz gereken bir zorunluluk. Aksi halde yarınlar, hayalini kurduğumuz yarınlardan çok uzak olacak.



Bu bağlamda sürdürülebilirlik konusunu merkezine alan ve hem bireysel hem toplumsal farkındalığı artırmayı hedefleyen Akbank, sürdürülebilir bir gelecek inşa etmek için “Sürdürülebilirlik insan için, #Hepimizİçin” diyor ve sürdürülebilirlik odaklı bloguyla bizleri buluşturuyor. Sürdürülebilirliği yalnızca çevresel boyutuyla ele almayan, sosyal ve ekonomik boyutunu da göz önünde bulunduran Akbank, bu önemli konuda liderlik ederek sürdürülebilirliğin her yönüyle ilgili bilgi ve farkındalık dolu içerikleri kaleme alıyor. Hem sürdürülebilirlik konusunda neler yapabileceğini merak eden herkese hem de bu konudaki bilgi birikimini artırmak isteyenlere geleceğimizi koruma yolunda ilham verici bir rehber oluyor. Peki, bu rehberde başka neler var, gelin yakından bakalım.

Akbank Sürdürülebilirlik Blog’da neler var?

Akbank, sürdürülebilirlik konusundaki farkındalığı artırmayı amaçladığı bu blogda, bireyleri harekete geçmeye teşvik edecek güncel bilgileri ve sürdürülebilir alışkanlıkları hayata dahil etmenin pratik yollarını aktarıyor. ‘Herkes için sürdürülebilirlik’ mesajını paylaşarak toplumun tüm kesimlerini kapsamayı ve bireysel olarak atılabilecek adımlar konusunda da ilham vermeyi amaçlıyor.

“Sürdürülebilirlik, çevrenin yanında insan için, toplumun gelişmesi için” anlayışını benimseyen Akbank, eğitimden gönüllülüğe, yatırımdan sanata her alanda toplumun kalkınması ve sürdürülebilir yarınlar için çalışıyor. Bu bağlamda Akbank’ın sürdürülebilirlik blogunda yer alan, farklı alanlara hitap eden başlıklardan bazıları ise şöyle:

Sürdürülebilir Kalkınma İçin: Toplumsal Cinsiyet Eşitliği

Toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmasının hem toplumsal bilincin artmasında hem de kalkınmanın sağlanmasında kritik bir öneme sahip olduğunu biliyor muydunuz? Akbank, blogunda yer verdiği Sürdürülebilir Kalkınma İçin: Toplumsal Cinsiyet Eşitliği yazısında bu konuyu detaylıca ele alıyor ve UN Women’ın verilerinden yola çıkarak toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmasının getireceği faydaları, ekonomik, sosyal ve daha pek çok açıdan sürdürülebilirlik bağlamında değerlendiriyor.

Yeşil Bütçe Nasıl Oluşturulur?

Sürdürülebilir bir yaşam biçimi benimsemenin en önemli adımlarından biri de hiç şüphesiz bireysel olarak finansal sürdürülebilirliği sağlamaktan geçiyor, bunun da en etkili yolu bireysel yeşil bütçeler oluşturmak. Yeşil Bütçe Nasıl Oluşturulur? yazısında Akbank, çevreyi korumaya odaklanan harcamaların nasıl planlanacağından yeşil bütçe oluşturmanın pratik yollarına kadar pek çok kolay uygulanabilir yöntem paylaşıyor.



5 Adımda Minimalist Yaşama Geçiş

Günümüzde hızla yaygınlaşan tüketim çılgınlığının hem bütçeye hem doğaya verdiği zarar aşikar. Bu tüketim alışkanlıkları, doğal kaynakların bilinçsizce harcanmasından karbon ayak izinin artmasına, çevre kirliliğinden biyoçeşitlilik kaybına kadar gezegenin doğal dengesini bozan pek çok olumsuz sonucun ortaya çıkmasına zemin hazırlıyor. Karşılığında ise ‘az, çoktur’ anlayışını benimseyen minimalizm, bu gereksiz harcama alışkanlıklarına bir panzehir olma görevi üstleniyor. Akbank’ın sürdürülebilirlik blogunda yer alan 5 Adımda Minimalist Yaşama Geçiş yazı da modern dünyada minimalist alışkanlıklar benimsemenin yollarını aktarıyor.

Sanatta Sürdürülebilirlik

Sürdürülebilirliğin genellikle pek değinilmeyen ya da bağlantısı sorgulanmayan fakat aslında çokça göz önünde bulunan kısmı; sürdürülebilirlik ve sanat ilişkisi üzerine hiç düşündünüz mü? Sanat, yüzyıllardır toplumsal bilinci artırmada ve en zor görünen konuları bile daha anlaşılır kılmada güçlü bir iletişim aracı. Bu gücü onu sürdürülebilirlik konusunda da etkili bir özneye dönüştürüyor. Sanat eserlerinde kullanılan materyallerden sanatçıların toplumsal konulara farkındalık yaratmak amacıyla benimsedikleri yaklaşımlara kadar sanat ve sürdürülebilirlik bağını pek çok açıdan ele almak mümkün. Akbank Sürdürülebilirlik Blog’ta yer alan Sanatta Sürdürülebilirlik başlıklı paylaşım da bu bağın ne denli güçlü olduğuna dikkat çekiyor.

Sürdürülebilir Turizm, Karbon Nötr, Doğa Dostu Teknoloji ve dahası

Sürdürülebilirliği tüm yönleriyle ele alan Akbank, blogunda daha pek çok konuya dikkat çekiyor. Sürdürülebilir turizmden, karbon nötr kavramına, doğa dostu teknolojik gelişmelerden sürdürülebilirlik alanında öne çıkan yeni trendlere kadar yaşama, insana, dünyaya ve geleceğe dair her alanda sürdürülebilirliğin önemine ve etkisine değiniyor. Hayatın her alanına yayılan stratejilere ihtiyacımız olduğunun farkında olan Akbank, sürdürülebilirliğin kalbinde insan var diyor ve toplumsal dönüşüm için bütünsel bir yaklaşım benimsemenin gerekliliğini vurguluyor.

Siz de çok geçmeden bir adım atmak ve daha yaşanılabilir bir dünya için bugünden neleri değiştirebileceğinizi öğrenmek istiyorsanız Akbank’ın sürdürülebilirlik odaklı bu blogunu takip edebilir, hem kendiniz hem de gelecek nesiller için değişimi başlatabilirsiniz.

*Bu yazı, Akbank katkılarıyla hazırlanmıştır.



Orkid, “Sporla Güçlen” projesine verdiği destekle kız çocuklarının geleceğine ışık tutuyor

Bir kız çocuğu düşünün: Günün ilk ışıklarıyla birlikte koşuya çıkan, her sabah elinde topuyla antrenman yapan, büyük bir hevesle hem bedenini hem de zihnini beslemek için yıllarca gönül verdiği spor dalı uğruna çalışmaya devam eden ve uzun yıllar sonra gözlerinden ışıklar saçarak ilk kupasını milyonların önünde havaya kaldıran… Ne harika bir tablo, öyle değil mi?



Toplumun her köşesinde, binlerce kız çocuğu bu anı yaşamayı hak ediyor. Ancak, ne yazık ki birçoğu için spor; erişilmesi çok güç bir lüks, uzak bir hayal gibi kalıyor hayatları boyunca. Oysa spor, sağlığın, özgüvenin, azmin, başarının, kararlılığın, istikrarın temellerini atan, kız çocuklarının güçlü bireyler olarak yetişmesine katkı sağlayan en önemli araçlardan biri. Bu önemin farkında olan ve kız çocuklarını spor yoluyla güçlendirmek isteyen Orkid, Watsons iş birliği ile Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi’nin (TMOK) Diyarbakır, Gaziantep ve Şanlıurfa’da yürüttüğü “Sporla Güçlen” projesine destek veriyor.

Geleceğe atılan adımlar: Kız çocukları, ‘sporla güçleniyor’

Türkiye’de kadınları ilk kez hijyenik pedle buluşturan P&G’nin kadın bakım markası Orkid, 45 yılı aşkın süredir dünyadaki tüm kadınların hayatını kolaylaştırmak, onları her alanda desteklemek için imza attığı çalışmalarına bir yenisini daha ekleyerek “Sporla Güçlen” projesiyle kız çocuklarının yanında oluyor.

Kız çocuklarına sporla yeni yollar açmayı ve kız çocuklarının geleceğini aydınlatmayı hedefleyen Orkid, yürüttüğü bu iş birliğiyle kız çocuklarının eğitim ve spor yaşamlarını desteklemeyi, onların fiziksel, zihinsel ve sosyal gelişimlerine katkı sağlamayı amaçlıyor. Kız çocuklarının hayatta karşılaşacakları tüm zorluklar karşısında çok daha güçlü durmalarını sağlayan, onların bütüncül gelişimini desteklerken duygusal dayanıklılık kazanmalarına da zemin hazırlayan sporun gücü, yadsınamayacak kadar fazla. Öyle ki; Orkid’in, İpsos ile Türkiye genelinde gerçekleştirdiği araştırmaya göre; ergenlik döneminde spor yapan kadınların %77’si, sporun bugün oldukları kişi olmalarına yardımcı olduğunu belirtiyor. Dahası, yapılan bu araştırmaya göre; ergenlik döneminde spor yapan kızlar, istedikleri kişi olmalarına yardımcı olabilecek özgüven ve becerileri sporla kazanıyor.

Buna rağmen genç kızların neredeyse yarısının düzenli spor yapmadığı sonucuna ulaşan Orkid, TMOK ve Watsons iş birliği ile kız çocuklarının sporla güçlenmesi için onların yanında yer alıyor. Kız çocuklarının hem eğitimlerine hem de spora devam etmelerine yönelik gerekli spor malzemelerinin temin edilmesini destekleyen Sporla Güçlen projesi ile Diyarbakır, Gaziantep ve Şanlıurfa’da bulunan okullardaki kız öğrenciler dönem boyunca badminton, basketbol ve voleybol dallarında eğitim alıyor.



Kadınların daha özgüvenli olmasını destekleyen ve spor ile olan bağlarını güçlendirmeye odaklanan bir marka olarak Orkid, hiçbir kız çocuğunun bu haklarından mahrum kalmaması için çalışıyor. Bu sayede geleceğin sağlıklı, özgüvenli, başarılı ve belki de milli sporcuları bugünden yetişmeye başlıyor. Gelecek nesillerin hayallerine ulaşmalarına yardımcı olmak için onların yanında olmaya ve onları cesaretlendirmeye devam eden Orkid, kız çocuklarına yeterli imkan sağlandıkça daha eşit ve aydınlık yarınların mümkün olduğuna inanıyor.

Kız çocuklarını genç yaşta sporla tanıştırarak onların kendi potansiyellerini keşfetmelerine olanak tanıyan bu projenin ve başta Orkid ile Watsons olmak üzere projenin tüm destekçilerinin ülkemize ve dünyaya ilham olması, kız çocuklarının ışıl ışıl bir geleceğe doğru çok daha emin adımlarla yürümesi hepimizin en büyük temennisi.

Güçlü kadınlar, güçlü yarınlar için, #SporlaGüçlen projesine destek veren Orkid ürünlerini Watsons’ta keşfetmek için tıklayın.

*Bu yazı Orkid katkılarıyla hazırlanmıştır.



İlgili Makale