Anlamları kadim zamanlara uzanan hikayelerle doludur mitoloji. Kendimize kahramanları, tanrıları ve canavarları hatırlatmak istediğimizde, bunlardan birinin adı öne çıkar: Medusa!
Yunan mitolojisinin ikonudur o ve Perseus’un da en güçlü düşmanı olarak yerini alır geçmişin hafızasında. Medusa, Gorgon tanrıları olan Phocus ve Ceto’nun üç kızlarından biridir. Onun fiziksel tanımları çok çeşitli olsa da, ortaklaşılan tema saçlarında kanatlar ve yılanlar olan güzel bir kadın tasviridir. Erkeklere karşı beslediği sağlam nefreti ve gözlerine bakanları taşa çevirmesi, yaratılan “canavar”ın en belirgin tepkileri olarak yazılır birçok kitapta. Bazıları yaşadığı eziyetleri öne çıkarır ve neden karşı cinsle savaşta olduğunun temellerini vurgular, bazıları bir zamanlar sıradan bir insan olarak tanrıça Athena’nın hizmetçilerinden olduğunu yazar. Öyle güzeldir ki Poseidon Medusa’ya sahip olmak ister ve ona tecavüz eder. Bu durumdan hoşnut olmayan Athena ise Medusa’yı lanetleyerek onu hafızamızdaki “Yılan Başlı Kadın” canavarına dönüştürür.
Bu “canavar”ın en ünlü serüveni Perseus ile arasındaki savaştır ve onun bu yolculuğu ölümle sona erer. Perseus ile olan hikayesinde; gençliğini yaşamakta olan Perseus’a Medusa’yı yok etme görevi verilir. Elbette Perseus’un ikilemi, ona bakmadan Medusa’yı nasıl öldüreceğidir. Bu zorlu görev için kullanacağı silahlar kendisine verilir: Bir kılıç ve aynalı bir kalkan. Medusa ile karşılaşmasında onun gözlerine bakmadan bu aynalı kalkanı kullanır ve kestiği “Medusa Başı”nı diğer savaşlarında da bir silah olarak kullanır.
Medusa’nın ortaya çıkışı ve ölümü genellikle daha eski bir anaerkil kültürün sembolik olarak baskı altına alınışının hikayesi şeklinde yorumlanır. Yerebatan Sarnıcı’nda “baş aşağı” çevrilmiş eski Medusa kafası heykellerini sergileyenlerin de belki aklından geçen buydu. Yaşadığımız çağda Medusa mitinin farklı yorumları vardır.
Sigmund Freud, “Medusa’nın BaşıMedusa’” adlı çalışmasında Medusa’nın hikayesine psikanalitik bir bakış açısı getirir. Freud; Medusa’nın hikayesinin doğuştan gelen bir hadım edilme korkusunu yansıttığını savunur. Freud, Medusa’nın erkekleri taşa çevirmesini, annesine karşı gayri meşru duygular beslediği için oğlunu cezalandıran bir babanın tutumuna benzetir.
Psikoloji alanında çalışan birçok bilim insanı Medusa’yı, içinde sıkışıp kalabileceğimiz taşlı bir çıkmazın sembolü olarak görür. Hayatımızda ilerlerken aniden bizi esir eden, raydan çıkaran, yolumuzu kesen ve ilerlememizi engelleyen bir şeyle -bir Medusa ile- karşılaşırız. Bunu korkunç bir şey olarak görürüz. Ve bu şeye doğrudan bakmanın bizi durma noktasına getireceği de bir gerçektir. Psikologlar depresyonu çoğu zaman böyle tanımlar. Doğrudan “canavar”a bakmayarak, onunla aranızda muazzam, kutuplaştırıcı bir mesafe yaratırsınız derler. Kurban ve saldırgan birbirine bakmadığı sürece reddediş de güçlenir ve o saldırgan artık bir “şeytan”a dönüşür. Kendimizde reddettiğimiz şey (genellikle kendimizde sevmediğimiz bir şey) çevrede belirir, bizi durdurur ve ona dikkat etmemizi talep eder. Bir canavar olarak şeytanlaştırıldığı zaman boyunca bizi karanlığa hapseder.
Psikoloji alanındaki yaygın görüş, gözlerine baktığımızda bizi taşlaştıracağını düşündüğümüz şeyin motivasyonlarını, bizimle olan ilişkisini gerçekten incelemenin bir yolunu bulamadan “düşmanımızı” şeytanlaştırmamızın herhangi bir çözüm yaratmayacağıdır.
Çözüm nedir?
Mitin farklı versiyonları iki türden psikolojik çözüm sunar. Biri, gerçeği daha az tehditle algılanabilen hale getirecek olan yansıtıcı bir kalkan taşımanın bilgeliğidir. Psikoterapi bu şekilde değerlendirilebilir. Uğraşılması gereken bir canavar var ama ona doğrudan bakılamaz çünkü bizi hareketsiz bırakır. Böylece terapist gördüklerini sizin için size yansıtır.
İkinci çözümde de konuya girmenin (canavara bakmanın) yolunu bulmak ve onu hissetmek teşvik edilir. Aslında kendi benliğimizin yarattığı bir imajdır “canavar”. Ona bakmadan onunla baş etmek mümkün değildir. Yargılamaktan öte ona dokunmak salık verilir bu çözüm yolunda. Çünkü o bizim bir parçamızdır.
Karşılaştırmalı mitoloji profesörü Joseph Campbell ise Medusa’yı ve onun Perseus ile yüzleşmesini “gerçeğin yeniden inşası” olarak anlatır. Campbell’a göre, Perseus’un Medusa’yı katletmesinin öyküsü, eski mitoloji ve kültürün yıkılışını ve “kadın ilkesi”nin ikincil bir konuma düşürülmesini işaret eder. Kadınları; köleliğin hemen üstünde olan bir düzeye indirerek dünyadaki uygarlıkların tarihi yeniden yazılır böylece.
Modern kültürde Medusa, kadın zekasının ve bilgeliğinin güçlü bir sembolü olarak görülür. Yılanlarla bezenmiş kafası, patriarkinin korktuğu “dişil zehir”e yapılan bir atıftır. Medusa efsanesinin; sembolizm, dişil güç, öfke ve arzu etrafında toplanan bir ağ yarattığı ortadadır. Hem bir “siren” hem de bir “aziz” olarak aynı anda vücut bulur bu “canavar”. Onu erotik bir nesne olarak sahiplenmeye çalışan fallosentrik anlayış; onun tüm düşüncelerini, hareketlerini ve gücünü reddeder. Başının kesilmesi, erkeklerin güç ve kontrolü sürdürme konusundaki kaygısının doğrudan sonucudur. Bugün dünyada herhangi bir ünlü kadının adını; arama motorunuza yanına Medusa yazarak araştırırsanız karşınıza pek çok analiz çıkacaktır. Yüzyıllar boyunca “iktidarda olan ya da güç için savaşan kadınlar” Medusa ile karşılaştırılmıştır. Açıktır ki cinsel ve entelektüel olarak bağımsız kadınlar, birçokları için kaçınılması gereken korkunç bir manzaradır.
20. yüzyılın ortalarında, feminist yazarlar Medusa’yı her yerde kadınlar için bir simge olarak kullanmaya başlar. Bu yazarların çoğu, Medusa’yı; kadınlara baskı yapanlara karşı gelişen öfkenin bir sembolü olarak görmeyi seçmiştir. Bazıları da Medusa’yı kadınların koruyucusu olarak tanımlar. Bu tür yorumlarda Medusa, gücünden dolayı onu yok etmeye çalışan Perseus’un suçsuz bir kurbanı olarak yeniden tasavvur edilir.
Feminizmin teorisyenlerinden olan Hélène Cixous, 1976 yılında bu efsaneyi ortaya koyduğu “Medusa’nın Gülüşü” adlı bir makale yazar. İçerik olarak kadınları yazmaya ve kendilerini tam olarak ifade etmeye çağırır. Makale boyunca kadınlara “cinsellik, kadınsılık ve doğal güç sergilemeye izin verin”, der. Ona göre ancak bu şekilde kaybedilenler geri alınacaktır. Bu kayıplar; fikirler, tavırlar, mallar, hazlar, organlar ve temelinde özgürlüklerdir. Cixous, kadınların bedenlerinin çok uzun süredir işgal edildiğini ve onların birer suçlu gibi varsayıldığını söyleyerek devam eder: “Her şeyden suçlu, her fırsatta suçlu: Arzuya sahip olmak, hiçbir şeye sahip olmamak; çok soğuk olduğu için, çok seksi olduğu için; aynı anda hem kadın olamadığı için hem de belki hem kadın hem de öfkeli olduğu için hep suçlu.”
Cixous, kadın sesinin, kadın hikayesinin önemini vurgulayarak, kadınları acilen konuşmayı öğrenmeye çağırır çünkü sonuçta “bedensiz, dilsiz ve kör bir kadın muhtemelen iyi bir dövüşçü” olamayacaktır. Olabileceğine izin verilen şey ise “militan bir erkek gölgesinin hizmetkarlığıdır.” Kadınlar hangi sinsi yollarla bir erkeğin gölgesinde bırakılır? Kadınların hikayeleri aslında nasıl kadın merkezli olabilir? Tüm çalışmaları boyunca, Cixous, erkeklerin ve fallik imgelemenin aslında nasıl kadınların hikayelerinde merkezlendiğini vurgular. Ona göre Medusa da tüm bu baskının ortaya koyulduğu metafordur.
Yüzyıllar içinde Medusa mitinin aldığı şekillere baktığımızda; aslında belirli bir zamanda ifade edilmesi gereken şeylere göre mitin yorumlanışının değiştiğini görürüz. Duygusallaştırmaya meyilli olduğumuz bu hikayeler, bir mitin ayrıntılarını tam anlamıyla kendi durumlarına uyacak şekilde değiştiren bakış açılarıyla doludur.
Medusa’nın hikayesi de bu bakış açılarıyla beslenmiştir. Her zaman pek çok versiyon yaratılabilir ve böylece bizler de hikayeyi kendi hayal gücümüze göre yeniden anlamlandırmaya devam edebiliriz.
Kaynaklar:
*Joseph Campbell- The Pregnant Virgin
*Richard Caldwell- The Origin of the Gods: A Psychoanalytic Study of Greek Theogenic Myth
*Allison Meier- The Beauty and Horror of Medusa
*Kris Hirst-Medusa: The Ancient Greek Myth of the Snake-Haired Gorgon
*Tyler Donohue-Mishandling the Myth of Medusa
*Paul Hay-Mythology and Astronomy as Manifestations of Ancient Greek Culture
İlginizi çekebilir: Ruhun özgürlüğü: İçsel farkındalıkla psişik özgürlüğümüzü bulabiliriz