X

Hangi Medusa: Bir kadının hikayesi nasıl kadın merkezli olur?

Anlamları kadim zamanlara uzanan hikayelerle doludur mitoloji. Kendimize kahramanları, tanrıları ve canavarları hatırlatmak istediğimizde, bunlardan birinin adı öne çıkar: Medusa!

Yunan mitolojisinin ikonudur o ve Perseus’un da en güçlü düşmanı olarak yerini alır geçmişin hafızasında. Medusa, Gorgon tanrıları olan Phocus ve Ceto’nun üç kızlarından biridir. Onun fiziksel tanımları çok çeşitli olsa da, ortaklaşılan tema saçlarında kanatlar ve yılanlar olan güzel bir kadın tasviridir. Erkeklere karşı beslediği sağlam nefreti ve gözlerine bakanları taşa çevirmesi, yaratılan “canavar”ın en belirgin tepkileri olarak yazılır birçok kitapta. Bazıları yaşadığı eziyetleri öne çıkarır ve neden karşı cinsle savaşta olduğunun temellerini vurgular, bazıları bir zamanlar sıradan bir insan olarak tanrıça Athena’nın hizmetçilerinden olduğunu yazar. Öyle güzeldir ki Poseidon Medusa’ya sahip olmak ister ve ona tecavüz eder. Bu durumdan hoşnut olmayan Athena ise Medusa’yı lanetleyerek onu hafızamızdaki “Yılan Başlı Kadın” canavarına dönüştürür.

Bu “canavar”ın en ünlü serüveni Perseus ile arasındaki savaştır ve onun bu yolculuğu ölümle sona erer. Perseus ile olan hikayesinde; gençliğini yaşamakta olan Perseus’a Medusa’yı yok etme görevi verilir. Elbette Perseus’un ikilemi, ona bakmadan Medusa’yı nasıl öldüreceğidir. Bu zorlu görev için kullanacağı silahlar kendisine verilir: Bir kılıç ve aynalı bir kalkan. Medusa ile karşılaşmasında onun gözlerine bakmadan bu aynalı kalkanı kullanır ve kestiği “Medusa Başı”nı diğer savaşlarında da bir silah olarak kullanır.

Medusa’nın ortaya çıkışı ve ölümü genellikle daha eski bir anaerkil kültürün sembolik olarak baskı altına alınışının hikayesi şeklinde yorumlanır. Yerebatan Sarnıcı’nda “baş aşağı” çevrilmiş eski Medusa kafası heykellerini sergileyenlerin de belki aklından geçen buydu. Yaşadığımız çağda Medusa mitinin farklı yorumları vardır.

Sigmund Freud, “Medusa’nın BaşıMedusa’” adlı çalışmasında Medusa’nın hikayesine psikanalitik bir bakış açısı getirir. Freud; Medusa’nın hikayesinin doğuştan gelen bir hadım edilme korkusunu yansıttığını savunur. Freud, Medusa’nın erkekleri taşa çevirmesini, annesine karşı gayri meşru duygular beslediği için oğlunu cezalandıran bir babanın tutumuna benzetir.

Psikoloji alanında çalışan birçok bilim insanı Medusa’yı, içinde sıkışıp kalabileceğimiz taşlı bir çıkmazın sembolü olarak görür. Hayatımızda ilerlerken aniden bizi esir eden, raydan çıkaran, yolumuzu kesen ve ilerlememizi engelleyen bir şeyle -bir Medusa ile- karşılaşırız. Bunu korkunç bir şey olarak görürüz. Ve bu şeye doğrudan bakmanın bizi durma noktasına getireceği de bir gerçektir. Psikologlar depresyonu çoğu zaman böyle tanımlar. Doğrudan “canavar”a bakmayarak, onunla aranızda muazzam, kutuplaştırıcı bir mesafe yaratırsınız derler. Kurban ve saldırgan birbirine bakmadığı sürece reddediş de güçlenir ve o saldırgan artık bir “şeytan”a dönüşür. Kendimizde reddettiğimiz şey (genellikle kendimizde sevmediğimiz bir şey) çevrede belirir, bizi durdurur ve ona dikkat etmemizi talep eder. Bir canavar olarak şeytanlaştırıldığı zaman boyunca bizi karanlığa hapseder.

Psikoloji alanındaki yaygın görüş, gözlerine baktığımızda bizi taşlaştıracağını düşündüğümüz şeyin motivasyonlarını, bizimle olan ilişkisini gerçekten incelemenin bir yolunu bulamadan “düşmanımızı” şeytanlaştırmamızın herhangi bir çözüm yaratmayacağıdır.

Çözüm nedir?

Mitin farklı versiyonları iki türden psikolojik çözüm sunar. Biri, gerçeği daha az tehditle algılanabilen hale getirecek olan yansıtıcı bir kalkan taşımanın bilgeliğidir. Psikoterapi bu şekilde değerlendirilebilir. Uğraşılması gereken bir canavar var ama ona doğrudan bakılamaz çünkü bizi hareketsiz bırakır. Böylece terapist gördüklerini sizin için size yansıtır.

İkinci çözümde de konuya girmenin (canavara bakmanın) yolunu bulmak ve onu hissetmek teşvik edilir. Aslında kendi benliğimizin yarattığı bir imajdır “canavar”. Ona bakmadan onunla baş etmek mümkün değildir. Yargılamaktan öte ona dokunmak salık verilir bu çözüm yolunda. Çünkü o bizim bir parçamızdır.

Karşılaştırmalı mitoloji profesörü Joseph Campbell ise Medusa’yı ve onun Perseus ile yüzleşmesini “gerçeğin yeniden inşası” olarak anlatır. Campbell’a göre, Perseus’un Medusa’yı katletmesinin öyküsü, eski mitoloji ve kültürün yıkılışını ve “kadın ilkesi”nin ikincil bir konuma düşürülmesini işaret eder. Kadınları; köleliğin hemen üstünde olan bir düzeye indirerek dünyadaki uygarlıkların tarihi yeniden yazılır böylece.

Modern kültürde Medusa, kadın zekasının ve bilgeliğinin güçlü bir sembolü olarak görülür. Yılanlarla bezenmiş kafası, patriarkinin korktuğu “dişil zehir”e yapılan bir atıftır. Medusa efsanesinin; sembolizm, dişil güç, öfke ve arzu etrafında toplanan bir ağ yarattığı ortadadır. Hem bir “siren” hem de bir “aziz” olarak aynı anda vücut bulur bu “canavar”. Onu erotik bir nesne olarak sahiplenmeye çalışan fallosentrik anlayış; onun tüm düşüncelerini, hareketlerini ve gücünü reddeder. Başının kesilmesi, erkeklerin güç ve kontrolü sürdürme konusundaki kaygısının doğrudan sonucudur. Bugün dünyada herhangi bir ünlü kadının adını; arama motorunuza yanına Medusa yazarak araştırırsanız karşınıza pek çok analiz çıkacaktır. Yüzyıllar boyunca “iktidarda olan ya da güç için savaşan kadınlar” Medusa ile karşılaştırılmıştır. Açıktır ki cinsel ve entelektüel olarak bağımsız kadınlar, birçokları için kaçınılması gereken korkunç bir manzaradır.

20. yüzyılın ortalarında, feminist yazarlar Medusa’yı her yerde kadınlar için bir simge olarak kullanmaya başlar. Bu yazarların çoğu, Medusa’yı; kadınlara baskı yapanlara karşı gelişen öfkenin bir sembolü olarak görmeyi seçmiştir. Bazıları da Medusa’yı kadınların koruyucusu olarak tanımlar. Bu tür yorumlarda Medusa, gücünden dolayı onu yok etmeye çalışan Perseus’un suçsuz bir kurbanı olarak yeniden tasavvur edilir.

Feminizmin teorisyenlerinden olan Hélène Cixous, 1976 yılında bu efsaneyi ortaya koyduğu “Medusa’nın Gülüşü” adlı bir makale yazar. İçerik olarak kadınları yazmaya ve kendilerini tam olarak ifade etmeye çağırır. Makale boyunca kadınlara “cinsellik, kadınsılık ve doğal güç sergilemeye izin verin”, der. Ona göre ancak bu şekilde kaybedilenler geri alınacaktır. Bu kayıplar; fikirler, tavırlar, mallar, hazlar, organlar ve temelinde özgürlüklerdir. Cixous, kadınların bedenlerinin çok uzun süredir işgal edildiğini ve onların birer suçlu gibi varsayıldığını söyleyerek devam eder: “Her şeyden suçlu, her fırsatta suçlu: Arzuya sahip olmak, hiçbir şeye sahip olmamak; çok soğuk olduğu için, çok seksi olduğu için; aynı anda hem kadın olamadığı için hem de belki hem kadın hem de öfkeli olduğu için hep suçlu.”

Cixous, kadın sesinin, kadın hikayesinin önemini vurgulayarak, kadınları acilen konuşmayı öğrenmeye çağırır çünkü sonuçta “bedensiz, dilsiz ve kör bir kadın muhtemelen iyi bir dövüşçü” olamayacaktır. Olabileceğine izin verilen şey ise “militan bir erkek gölgesinin hizmetkarlığıdır.” Kadınlar hangi sinsi yollarla bir erkeğin gölgesinde bırakılır? Kadınların hikayeleri aslında nasıl kadın merkezli olabilir? Tüm çalışmaları boyunca, Cixous, erkeklerin ve fallik imgelemenin aslında nasıl kadınların hikayelerinde merkezlendiğini vurgular. Ona göre Medusa da tüm bu baskının ortaya koyulduğu metafordur.

Yüzyıllar içinde Medusa mitinin aldığı şekillere baktığımızda; aslında belirli bir zamanda ifade edilmesi gereken şeylere göre mitin yorumlanışının değiştiğini görürüz. Duygusallaştırmaya meyilli olduğumuz bu hikayeler, bir mitin ayrıntılarını tam anlamıyla kendi durumlarına uyacak şekilde değiştiren bakış açılarıyla doludur.

Medusa’nın hikayesi de bu bakış açılarıyla beslenmiştir. Her zaman pek çok versiyon yaratılabilir ve böylece bizler de hikayeyi kendi hayal gücümüze göre yeniden anlamlandırmaya devam edebiliriz.

Kaynaklar:
*Joseph Campbell- The Pregnant Virgin
*Richard Caldwell- The Origin of the Gods: A Psychoanalytic Study of Greek Theogenic Myth
*Allison Meier- The Beauty and Horror of Medusa
*Kris Hirst-Medusa: The Ancient Greek Myth of the Snake-Haired Gorgon
*Tyler Donohue-Mishandling the Myth of Medusa
*Paul Hay-Mythology and Astronomy as Manifestations of Ancient Greek Culture

İlginizi çekebilir: Ruhun özgürlüğü: İçsel farkındalıkla psişik özgürlüğümüzü bulabiliriz

Şerife Günaydın Karaköse: Yazar Şerife Günaydın Karaköse, 1980 Adana doğumlu. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi ve Çağ Üniversitesi Özel Kamu Hukuku Yüksek Lİsansı'nı bitirmekle hukuk dünyasına girdi ve avukatlık mesleğine de halen devam ediyor. "Three", "The Shadow House","Happiest Hour","Uzaya Kaçan Küpe" ve "Keyfi Yanılsamalar" isimli kitapları hem Amazon hem de Barnes and Noble da online olarak yayımlandı. Yazarın denemelerini aktardığı www.allbyourselves.blogspot.com adlı bir blogu mevcut; aynı zamanda @mind_index Instagram profilinde de sanattan bilime, felsefeden psikolojiye kadar pek çok konu hakkında da içerik üretiyor.

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.



21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?



İlgili Makale