X

Hakkını vererek yaşamak: Bugünden sonra her anın hakkını vermeye hazır mısın?

Hakkını vermek kavramı kişisel olarak hayatımda oldukça büyük yer taşımakta. İtiraf etmeliyim ki bazen aşırılığa kaçsa da (örneğin saatlerce bilgisayar başından kalkamamak, gece geç saatlerde çalışmak gibi) yine de “hakkını vermek” demek gerçekten herhangi bir işi “hakkıyla” yapmak demek benim için.

Ben bugün bu yazımda bu hakkıyla yapmak yani yeterince emekle, yeterince özenle, yeterince istekle, yeterince itina ile yapmak konusunu biraz hayatımızı nasıl yaşadığımız açısından değerlendirelim istiyorum sizlerle birlikte. Bir günümüzü düşündüğümüzde hakkıyla uyanabiliyor muyuz? Veya “hayatımızdaki diğer günlere eş farkı olmayan sıkıcı bir gün daha” diye düşünerek aslında gözlerimizi muhteşem bir güne daha açabilmenin şükranını duymaya bile tenezzül etmiyor muyuz? Sonra yanında uyandığımız hayat arkadaşımıza, canımız eşlerimize hakkıyla günaydın dileyebiliyor muyuz? Veya her sabah olduğu gibi yine yanımızda olduğu için nasıl olsa her daim öyle olacağı inancıyla bir candan günaydın dilemeyi bile es mi geçiyoruz?

Peki ya sokağa ilk adım attığımızda aynı eşini sağlıkla giyebildiğimiz ayakkabılarımız için, yine sağlıkla yürüyebildiğimiz her bir adımımız için, belki sabah keyfimize keyif katan sabah kahvemizden aldığımız ilk sıcacık yudum için bir kez olsun hakkını vererek gönülden teşekkür edebiliyor muyuz? Ya da düşündüğümüz, “zaten her sabah diğer bir sabahın tekrarı” şeklinde olduğu için aynı tekrar tekrar bir filmi başa sarar gibi yinelendiği ve gelecek günün diğer günlerin bir benzeri olduğu sıkıntısı mı oluyor? Sizce bizler buradan bakıldığında sağlığımızın, yürüyebilme özgürlüğümüzün, sağlıkla keyifli zaman geçirebilme lütfunun ve uyandığımız o eşsiz günün, bize bahşedilen bu anlarımızın, hakkını gerçekten verebiliyor muyuz?

Gece yastığa başımızı koyarken, bir kez olsun “Bugün ben kim için kendimden önce düşünerek bir el uzattım, bir iyilikte bulundum, kime gerçekten kalpten sevgimi aktardım, kimin biraz olsun hüzünden kurtulabilmesi adına ona neşe vermeye çalıştım, belki teselli ettim” diye sorguluyor muyuz? “Bugünün hakkını vererek yaşadım mı? Eğer bugün hayatımın tek ve biricik son günü olsaydı yine de aynı şekilde geçirir miydim? Bugünün hakkını bu son günümde yaşadığım her anın hakkını aynen bu şekilde verir miydim?” diye bir kez olsun kendi muhakememizde kendimizi değerlendiriyor muyuz?

İşte farkında olmasak da hakkını vermek yakından bakıldığında böylesine ciddi bir kavramdır. Hele hayata yaşadığımız her anın hakkını vermek ise çok daha ciddi bir iştir. Bizler rutin akış içerisinde bize bahşedilmiş bu zamanın kutsallığını ve güzelliğini unutabiliyoruz. Yanımızdan geçen yüzünde güzel derin çizgiler oluşmuş bir teyzeye sabah içten bir günaydın demeyi çok görüyoruz örneğin… Karşıdan karşıya geçmeye çalışan bir görme engelli arkadaşımıza yardımcı olabilmeye zaman ayıracak kadar zamanımız da olmuyor. Diğerlerine yardımcı olmayı geçtim, kendimize baktığımızda durum daha da vahim hale geliyor ne yazık ki. Hafta sonu çalışıyoruz, hafta içi geç saatlere kadar çalışıyoruz, gözümüzün önünde büyüyen çocuklarımızın nasıl büyüdüklerine bile eşlik edemiyoruz; çünkü bizim hakkını vererek yaşayacağımız bir hayatımız ne yazık ki yok! Değil hakkını vermek, bir kez olsun “Ben ne yapıyorum neden bu şekilde geçen her günümü diğerinin aynısı şeklinde adeta bir robot gibi yaşıyorum?” diye sormuyoruz bile…

Oysa bu hayat zamanımızın her anının hakkını vermeyi öyle güzel hak ediyor ki… Sabah parkta yanından geçtiğimiz sümbülleri koklamak sadece bir saniyemizi alır, teyzeye gülümsemek sadece bir saniyelik zaman dilimine rahatça sığar. Sonra sabah erkenden annemizi arayıp hal hatır sormak sadece beş dakikalık bir iştir. Gün içerisinde sadece kendimiz için on dakika yalnız başımıza kalıp günü düşünmek ve biraz olsun beynimizi yatıştırmak sadece on dakika gerektirir. Yirmi dört saatimizin içerisinde 1440 dakikamızın sadece %0,69’una karşılık gelir. Bir arkadaşımızın derdine ortak olmak belki on beş dakika ister, parkta oynayan güzelim çocukları izlemek sadece yirmi dakikaya sığar, sevdiğimiz insanın elinden tutup yürüyüş yapmak ve gerçekten nasıl olduğunu sormak sadece yarım saatimizi alır.

Bakın sevgili David Schwartz ünlü eseri Büyük Düşünmenin Büyüsü’nde hayatın hakkını vermek konusunu nasıl ele alıyor;

…’Üçüncü ve son olarak, ölene kadar hakkını vererek yaşamaya kesin karar verdim.’ Ardından yıllar önce tüberküloza yakalanmış bir avukat dostumdan aldığım bazı akıllıca tavsiyeleri bu dertli adama aktardım. Bu dostum, düzenli, kontrollü bir yaşam sürmesi gerektiğini biliyordu ama bu onun mesleğine devam etmesine, güzel bir aile kurmasına ve hayattan gerçekten keyif almasına engel olmadı. Şimdi yetmiş sekiz yaşında olan bu arkadaşım felsefesini şu sözlerle dile getirir: ‘Ölene kadar hakkını vererek yaşayacağım ve hayatla ölümü birbirine karıştırmayacağım. Bu dünyada olduğum sürece yaşayacağım. Neden yaşamımı yarı canlı sürdüreyim ki?’”

Bugün bu yazımı okuyorsanız, hayata ve hakkını verdiğiniz (ama gerçekten gönülden hakkını verdiğiniz) her şeye yeniden bakmanızı dilerim. Yaşadığınız her anın hakkını vermek hayatta unutmamamız gereken ilk işimizdir. Bizler sahip olacağımız evler, kullandığımız arabalar, taktığımız markalar için hakkını vererek zamanımızı harcarız da (veya feda ederiz) şu yaşadığımız hayatın gerçekten hakkını vermek için aynı özeni göstermeyi unuturuz.

Bugün, yaşadığınız her anının hakkını vererek bir değişiklik yapın; sabah kahvenizi gözlerinizi kapatıp derin derin koklayın, tadını hissetmek için biraz zaman ayırın… Bir dostunuza gerçekten nasıl olduğunu sorun, annenizi gönülden (eğer halen yapabiliyorsanız) kucaklayın, ona onu çok sevdiğinizi söyleyin… Bir aynanın karşısında sadece beş dakikanızı ayırıp kendinize bakın, kendi güzelliğinize, oluşunuza, bedeninize, size gerçekten görmek isteyen gözlerle bakın… Fırsatınız varsa yağmurda yürüyün…

Çünkü hayat sabırla “hakkını vermemiz” için hepimizi bekliyor…

 

İlginizi çekebilir: Emek vermek kolay değildir: Peki mum olup yanmaya cesaretin var mı?

Pınar Özeken (Ulus): 2007 yılında Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümü ile Kimya bölümlerini bitirdi. Aynı üniversitede Biyomedikal Mühendisliği ve İspanya Pompeu Fabra üniversitesinde master derecelerini aldı. Özellikle 2011’den bu yana moda ile ilgili çalışmalara ağırlık verdi ve hala moda üzerine yazı dizileri, farklı moda kaynaklarında yayınlanmaktadır. Yoga eğitmeni olma yolunda ilerleyen Pınar, bir Arjantin Tango aşığı. Gerçek tutkularından bir diğeri ise seyahat etmek."Dünya üzerinde ayak basılmadık toprak kalmasın" mottosu ile dünyayı dolaşmaya devam ediyor.

Geleneksel lezzetlerden vazgeçmeden bitki bazlı beslenmek isteyenlere: Fine Life Fermente Kajulu İçecek

Son yıllarda sağlıklı beslenme ve bilinçli tüketim alışkanlıklarının, daha önce hiç olmadığı kadar ilgi gördüğü kesin. Veganlık, vejetaryenlik, fleksitaryen gibi bitki bazlı beslenme türleri, sadece etik ve çevresel nedenlerle değil, aynı zamanda bütüncül sağlık açısından sunduğu çeşitli faydalar nedeniyle de dünya genelinde hızla yayılmaya devam ediyor. Bitki bazlı beslenme alışkanlıklarına yönelik talepler hızla artarken çok sayıda bitki bazlı ürün de raflardaki yerini alıyor. Özellikle süt ürünlerine alternatif arayanlar için çok sayıda ürün piyasaya sürülüyor. Bu konuda öncü isimlerden biri olan Metro Türkiye de “Sofrada herkese yer var!” mottosuyla tüketicilerin ihtiyaçlarına, yenilikçi ürünlerle cevap veriyor.



Raflarında 400’den fazla bitki bazlı ürün sunan Metro Türkiye, geleneksel lezzetlerden vazgeçmeden bitki bazlı beslenme alışkanlıklarına sahip olmanın en leziz yollarını sunuyor. Ve güzel haber; Türk mutfağının favori içeceklerinden ayrana bitki bazlı alternatif sağlıyor: Fine Life Fermente Kajulu İçecek.

Lezzetli, vegan, fermente: Ayrana bitki bazlı alternatif

Herkes için sağlıklı beslenme ve sürdürülebilirlik anlayışıyla hareket eden Metro Türkiye, beslenme trendlerine ve değişen tüketici taleplerine verdiği önemle Fine Life Fermente Kajulu İçecek’i raflara getiriyor. Geleneksel lezzetimiz ayrana bitki bazlı bir alternatif olarak öne çıkan Fine Life Fermente Kajulu İçecek, bitki bazlı beslenme alışkanlıklarını benimseyen ya da benimsemek isteyen herkesin beğenisine sunuluyor.

Metro Türkiye raflarında yerini almaya başlayan bu yenilikçi ürün, %27 oranında kaju fıstığı, tuz ve çeşitli probiyotikler içeriyor. Bunun yanı sıra katkı maddesi, koruyucu ve gluten içermemesiyle de dikkat çeken Fine Life Fermente Kajulu İçecek, hem bitki bazlı ürünleri tercih edenlerin hem de laktoz tüketmemeye önem verenlerin favorisi olmaya aday. Ayran alternatifi olarak soğuk tüketilebilen bu ürün, 250 ml’lik cam ambalajlarda satışa sunuluyor. Vlabel etiketiyle otel ve restoran gibi yeme içme işletmelerinde rahatça kullanılabilecek Fine Life Fermente Kajulu İçecek, menülere yeni vegan bir alternatif getirirken, müşteri memnuniyetini de artırma potansiyeli taşıyor.

Geçtiğimiz yıllarda süt ve yoğurt gibi hayvansal gıdalara bitki bazlı alternatifler sunmuş olan Metro Türkiye, Metro Chef Veggie Bademli ve Fındıklı içecekler ile yoğurda alternatif Metro Chef Veggie Fermente Süzme Kaju’yu ve Metro Chef Veggie Meze Serisi’ni tüketicilerle buluşturmuştu. Bu yıl ise Türk mutfağının vazgeçilmezlerinden ayrana bitki bazlı bir alternatif getirerek hem sağlıklı hem de yenilikçi bir seçeneği yani Fine Life Fermente Kajulu İçecek’i tüketicilerle buluşturuyor.

Elbette Metro Türkiye’nin raflara taşıdığı yenilikçi ürünler sadece süt ve yoğurt gibi hayvansal gıdalara bitki bazlı alternatifler ile sınırlı değil. Çok daha fazlası, raflarda çoktan yerini aldı.

Bitki bazlı geniş ürün yelpazesi: 400’den fazla çeşit



Metro Türkiye’nin raflarındaki vegan ürün yelpazesi içerisinde bitkisel bazlı hamburger ekmekten köfteye, mayonezden çikolataya çok sayıda çeşit bulunuyor. Üstelik gıda dışı vegan ürünlerin de sayısı oldukça fazla. Vegan yumuşatıcı, şampuan, sabun, hatta yağ çözücü bile bu geniş yelpazede yer alıyor. Dahası, Metro markalı ürün portföyünü de yenilikçi çeşitlerle sürekli genişleten Metro Türkiye, kendi markaları altında içli köfteden lahmacuna paçanga böreğinden haydari, havuç tarator gibi meze seçeneklerine; falafel çeşitlerinden pizzaya, ranch sostan çamaşır yumuşatıcısına kadar 50’ye yakın çeşitte gıda ve gıda dışı bitki bazlı ürün sunuyor. Eğer tüm bu ürünleri ve çok daha fazlasını incelemek isterseniz hemen tıklayıpvegan ürün yelpazesi içerisinde bitkisel bazlı hamburger ekmekten köfteye, mayonezden çikolataya çok sayıda çeşit bulunuyor. Üstelik gıda dışı vegan ürünlerin de sayısı oldukça fazla. Vegan yumuşatıcı, şampuan, sabun, hatta yağ çözücü bile bu geniş yelpazede yer alıyor. Dahası, Metro markalı ürün portföyünü de yenilikçi çeşitlerle sürekli genişleten Metro Türkiye, kendi markaları altında içli köfteden lahmacuna paçanga böreğinden haydari, havuç tarator gibi meze seçeneklerine;vegan ürün yelpazesi içerisinde bitkisel bazlı hamburger ekmekten köfteye, mayonezden çikolataya çok sayıda çeşit bulunuyor. Üstelik gıda dışı vegan ürünlerin de sayısı oldukça fazla. Vegan yumuşatıcı, şampuan, sabun, hatta yağ çözücü bile bu geniş yelpazede yer alıyor. Dahası, Metro markalı ürün portföyünü de yenilikçi çeşitlerle sürekli genişleten Metro Türkiye, kendi markaları altında içli köfteden lahmacuna paçanga böreğinden haydari, havuç tarator gibi meze seçeneklerine; Metro Türkiye’nin Bitki Bazlı & Vegan Katalogu’nu keşfedebilirsiniz.

Temel gıdadan temizlik ürünlerine, kişisel bakımdan atıştırmalıklara aradığınız her şeyi bulabileceğiniz Metro Türkiye ile sağlıklı ve sürdürülebilir bir yaşam tarzına ulaşmak artık çok daha kolay.

*Bu yazı Metro Türkiye katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlginizi çekebilir: Vegan beslenenlere müjde: Metro Türkiye’nin zengin vegan ürün yelpazesini keşfedinVegan beslenenlere müjde: Metro Türkiye’Vegan beslenenlere müjde: Metro Türkiye’

 

İlgili Makale