dummy

Hafta sonunu iple çekerken, neler var bu sabah aklınızda?

Hafta sonunu iple çekerken neler var bu sabah aklında?

dummydummy

Ya da bu yazımı okuduğun saatlerde ruh halin nasıl mesela?

Mutlu bir gününde misin, yoksa tersinden uyandığın, huysuz bir gününde misin bugün?

Hafta sonuna yalnızca 1 gün kaldığı için perşembeyi sevenlerden misin, yoksa perşembe de diğerleri gibi sıradan bir hafta içi günü diyenlerden mi?

Bir haftayı daha bitirdik diye sevinenlerden misin sen, yoksa hayatımdan bir hafta daha geçti diye üzülenlerden misin?

Cuma akşamı illa dışarı mı çıkılır sence? Yoksa sevdiklerinle evde huzurlu zaman geçirmek mi cuma akşamının güzelliği sana göre?

Hafta sonu çalıştığı için cumaları sevmeyenlerden mi, yoksa çalışıyor olsa bile hafta sonunun keyfini sonuna kadar çıkaranlardan mısın sen?

İşini sevdiği için cuma günün gelmesini çok da önemsemeyen grupta mısın, yoksa işini sevmediği için cumayı büyük bir heyecanla bekleyenlerden misin?

Bugün hayatım için neler yaptım?” diye düşünenlerdensindir belki de sen. Ya da günlerini amaçsız geçirenlerden, tıpkı birçoğu gibi…

dummydummy

Bir yılı daha yarılamışken, günlerin isimlerinin çok da önemi yok aslında düşündüğümüzde. Cuma olmuş, pazartesi olmuş, hafta sonu olmuş, önemli olan günün adı değil, o güne kattıklarımız ve o günün de hayatımıza kattıkları. Öğrendiklerimiz belki, belki de kaybettiklerimiz, yıllar sonra o gün ile ilgili aklımızda kalacak olanlar. Günün sonunda hala ayakta, hala hayatta olabilmemiz önemli olan asıl şey aslında.

Günleri sıradanlaştırmaktansa onlara bir değer vermemiz, hepsini aynı görmektense her birine ayrı gözle bakabilmemiz güzel olmaz mıydı? Bir pazartesi gününü sevmiyorken, bir sonraki pazartesiyi hayatımızın en güzel günü yapmayı deneyebiliriz mesela. Onu, pazartesi haftanın ilk iş günü diye nitelendirmek yerine, ona yepyeni bir gün gözüyle bakabilmeli insan.

Ya da cuma gününü sevdiğimiz gibi hafta içine ait olan diğer günleri de sevebilmek. Her birini en güzel şekilde ismine aldanmadan değerlendirebilmek. Bu şekilde hayatlarımızı daha heyecanlı, daha huzurlu bir hale getirebileceğimizden kuşkunuz olmasın.

Peki bu güzel olurdu diyorsanız, bunu insanlar için uygulamak nasıl olurdu size göre? Güzelden de öte, muhteşem olurdu bana göre.

İnsanları diline, dinine, ırkına, rengine, cinsiyetine göre değerlendirmeyi bir kenara bırakıp, hepsinin bambaşka bireyler olduğunu anlayabilmek. Kötü diye bilinen bir toplumdaki insanları o topluma dayatmaktansa, onları ayrı bir birey olarak görebilmek. Belki de dünyamızın asıl ihtiyacı olan şeydir bu.

Karşımızdaki kişinin bizden tüm o farklılıklarını bir çekmeceye kaldırıp, onları kalbindeki sevgiye, ruhunun güzelliğine göre değerlendirebilmek. Aynen haftanın günlerine uygulayabileceğimiz gibi…

İlginizi çekebilir: Zaman makinesi icat edilmiş olsaydı: 30’lu yaşlarımdan 20 yaşıma öğütler

Gizem Okut: 1986 yılında İstanbul'da doğdum ve Kıbrıslı'yım. 2010 yılında DAÜ'de Turizm ve Otel İşletmeciliği bölümünü bitirdikten sonra Londra'da moda yazarlığı da dahil olmak üzere moda ile ilgili kurslara katıldım. Bir buçuk senelik bir Londra macerasının ardından tatil için gittiğim İstanbul'da ailemle kalmaya karar verdim ve İstanbul'da çeşitli firmalarda Stil Editörlüğü, Sosyal Medya Yönetimi, Müşteri İlişkileri gibi farklı pozisyonlarda çalıştım. 2016'da Kıbrıs'a geri dönmem ile birlikte üniversite yıllarımda staj yaptığım ve ülkenin en eski otellerinden olan Dome Hotel'de Misafir İlişkileri ve Sosyal Medya Yönetimi pozisyonlarında 2 yıl çalıştım. Daha sonra turizm sektörüne ait olmadığıma karar vererek ani bir kararla birbirinden tamamen farklı sektörlerde, birbirinden farklı işlerde çalıştım ve çalışmaya da devam ediyorum. Yazı yazmak, kitap okumak, müzik dinlemek, plajda vakit geçirmek gibi vazgeçemeyeceğim hobilerimin yanı sıra, seramik objeler yaratmak, bahçe ile uğraşmak, farklı tarifler denemek gibi hobilerim de mevcut. Şu hayattan istediğim üç şey; sağlık, barış, huzur.
İlgili Makale
whatsapp