Bırak-ma-(k) içinde çok şey barındırıyor. Bir tarafın bırak derken diğer yanın bırak-MA diyor. Mantığın git derken, duyguların git-Me diyor ve tutun-ma(k) devreye giriyor, bırakmak istedikçe bilinçsizce daha çok, daha sıkı tutunuyorsun, hatta tutunduğunu sanıp tutunamıyorsun. Sonrasında sadece ellerin acıyor… Senin hiç ellerin acıdı mı? Benim çok acıdı.
Bırakamamak. Kendinle savaştır ve o savaştaki cepheyi sen açarsın, üstelik hiç gerek yokken. Bu yüzden için için bırakmak istersin de bırakamazsın. Bugüne kadar içsel olarak verdiğin bir savaşı kazandığın oldu mu hiç? Daha iyi hissettiğin oldu mu kendini bütün bu arbede içinde? Ya da ruhunu yaralayan insanlar senin içsel savaşın sonrasında pişman mı oldular? Ne oldu?
Cevabı ben vereyim, tek kaybeden sen oldun. Hem de kazananı olmayan bir savaşta… Çünkü aslında hiçbir savaşın kazananı olmaz, sadece yaralıları olur ve sen kendini yaraladın çünkü kabullenemedin. Hadi artık, kabullenip “Neden?” diye sormayı bırakalım, var mısın? “Neden bunlar benim başıma geldi?”, “Neden şöyle yaptı, böyle dedi?” gibi seni yiyip bitiren iç sesi susturma zamanı.
Yargılarımıza ve şikayetlerimize, duygularımıza ve hikayelerimize takılıp kalıyoruz. Nedeni, nasılı, niçini önemli değil, sonuca odaklanalım, tek bir gerçek var ki, her ne yaşadıysan o bitmiştir. Yaşanmışlıklar kalmıştır geride, iyi/kötü bir sürü deneyim. Koy cebine ve git.
Sahip olduğumuzu sandıklarımıza, bizi mutlu edeceğini düşündüğümüz şeylere (!) neden bu kadar bağlanıyoruz?
Elbette ki yaşananlar ağır gelince ağrı kaçınılmazdır, bu çok normal, fakat ıstırap isteğe bağlıdır; ağrı fiziksel bir durumdur, şu anda ağrı varsa, o ağrı gerçektir, oradadır, yok sayamazsın, vardır çünkü. Ağrıya direnmek yardımcı olmaz bize, sadece rahatsızlığı artırır. Öte yandan ıstırap acıya karşı kayıtsızlığımızdan, orada olmamasını dilediğimizden gelir. Gerçeğe açtığımız kavgadan doğar. Olanı kabul etmemek, bir şeyin nasıl olması gerektiği fikrine tutunmaktan kaynaklanan ek bir rahatsızlık katmanıdır. Gerçeklere karşı direnen duruşumuzdur ıstırap. Razı gelmeyişimiz, rıza gösteremememiz, direnişimizdir.
Ne yaşadıysak yaşadık, belki hak ettiğimiz sevgiyi vermediler bize, belki büyük acılar çektik. Belki yok sayıldık, kullanıldık, belki çok daha kötü şeyler yaşadık. O anları zihnimizde veya kalbimizde tekrar tekrar yaşamak, bedel ödemek veya ödetme hayalini kurmak, hayatı kabullenememek, içsel huzursuzluk, öfke, mutsuzluk, hatta kendini sevmeme gibi sonuçlar doğurur. Yeterince savaşmadın mı? Geçmişte olanları kabul edip “Neden?” diye sormamalısın. Kalem kırıldı, hükümler verildi, yaşaman gerekeni yaşadın ve bitti. “Neden?” sorusu çok zarar verici olabilir, seni hep geriye götürür. “Keşke”ler en büyük düşmanındır. Pozitif psikoloji burada başlıyor işte, o süngeri çekip elindekilerle mutlu olmayı öğrenmelisin. Hadi o zaman, sahne senin…
İlginizi çekebilir: Susmak bir eylem değil, devrimdir: Suskunluğun anlattıkları