Affetmenin gerekliliği, üstümüzdeki olumlu etkileri artık herkes tarafından bilinen ve kabul edilen bir gerçek. Affetmek insanı özgürleştirir, rahat bir nefes almasını sağlar. Ancak bunu hayata geçirmek, her zaman söylemek kadar kolay olmuyor. Hatta bazen hayatımızda aldığımız en zor karar bile olabiliyor.
Affetmenin önünde onu engelleyen bir sürü etken olur. Maruz kaldığımız kötü ve uygunsuz davranışlar, uğradığımız haksızlık, yaşadığımız hayal kırıklıkları ve en önemlisi affedeceğimiz kişinin kendisi affetmenin önünde birer engel olarak dimdik durur. Bu noktada “Nasıl affedeceğim?”, “Affedersem yine aynı şeyleri yaşayacak mıyım?”, “Affedersem ne olacak?” gibi sorular dönüp durmaya başlar kafamızda. Böylece karar süreci de zorlaşmaya başlar.
Affetmenin önündeki bir diğer engel de ona yüklediğimiz anlamlardır. Bu anlamı bazen kişisel olarak biz yükleriz ona, bazen de toplumun kendisi. Yüklediğimiz bu anlamlar, affetmeyi olduğundan çok daha farklı bir şekilde yorumlamamız, affetmeyi güç bir hale getirir. Bu engelleri ortadan kaldırabilmemiz için affetmenin gerekliliğini bilmek kadar, belki çok daha fazla, affetmenin ne olmadığını görmemiz ve fark etmemiz gerekir.
Affetmek, unutmak değildir. Affetmek, olanı görmezden gelmek, onu yok saymak, onaylamak değildir. Saflık, güçsüzlük, boyun eğmek, o kişiyle uzlaşmak asla değildir. Affetmek, yapılan yanlışı ortadan kaldırmaz. Affetmek, yapılan yanlışın varlığını kabul etmek ve üzerimizdeki kötü etkilerini ortadan kaldırmaktır. Olayın ya da kişinin bizim üzerimizde bir gücünün olmasına izin vermemektir. O kızgınlığın, öfkenin, nefretin getirdiği yükü taşımamayı seçmektir.
Birini affetmemiz, onun yaptıkları yüzünden acı çekmemeyi seçmemiz, o kişiyle ilişkiye devam edeceğimiz anlamına gelmez. Böyle bir zorunluluğumuz yoktur. İlişkiye kaldığı yerden devam edeceğimiz ya da sıfırdan başlayacağımız, bunu istediğimiz anlamına da gelmez. Birini affedip pekala o kişiyle ilişkimizi sonlandırabiliriz. Çünkü affetmek başkasıyla ilgili değil, kendimizle ilgili aldığımız bir karardır. Böyle olmalıdır. Biz bu kararı geleceğimiz için alırız, geçmişte yapılanları silmek ya da yok saymak için değil.
Affetme kararını alıp almamak o kişi için yapılan bir tercih değildir. Bu karar tamamen bizimle ilgilidir. Kendimiz için aldığımız bir karardır. Affetmeyi seçerek içimizde yaşatmak ve büyütmek için nefret yerine şefkat duygusunu seçmiş oluruz. Aslında bu karar bir bakıma hangi duyguyu yaşamak istediğimizi seçmektir. Nefret mi? Şefkat mi? Çünkü seçtiğimiz duyguyu en çok biz yaşarız. Başkalarına yaşatmaya çalışsak da biliriz ki bizim kadar taşıyamazlar o yükü.
Affetmek zaman alan bir süreçtir. Birini, bir şeyi, bir anda affedemeyiz. Bir anda gerçekleşen affedişler de gerçek bir affetme olmaz zaten. İlerleyen zamanlarda kendisini yine belli eder. Eğer affetmek istiyorsak nasıl affedeceğimize değil, neden affetmemiz gerekitiğini düşünmeliyiz. Bunu düşünürken de affetmenin ne olmadığının da bilincinde olmalıyız.
Ve kendimize şunu hatırlatmalıyız: Affetmek özgürleşmektir.
İlginizi çekebilir: Duygusal şiddet: Fiziksel şiddet kadar yıkıcı ve göz ardı edilmemesi gereken şiddet türü