Güven duymak, şüphesiz insanlığın en önemli ihtiyaçlarından biri. Öyle ki, Maslow’un İhtiyaçlar Hiyerarşisi’nde su, yemek gibi temel fizyolojik ihtiyaçların hemen ardından “güvenlik ihtiyacı” geliyor. Buradaki bağlamda, hem tehlikelerden uzak güvenli bir alan ihtiyacı, hem de kişinin kendini güvende hissetmesi, yani duygusal bir ihtiyaç söz konusu. Günümüzde ise, birçok tehlikeden uzakta olabildiğimiz bir alanı daha kolaylıkla yaratabiliyoruz kendimize, ancak belki de daha önce hiç olmadığı kadar “güven duygusundan” uzaktayız.
Güven duygusunun bir ikamesi yoktur esasen. Ancak, yeni çağda insan, güven yerine koyduğu birçok başka duyguyla bu boşluğu doldurmanın peşinde koşabiliyor. Mesela, bitmek bilmez bir macera arayışı, kişiyi güven duygusundan uzakta, sürekli bir heyecan peşinde olmaya itebiliyor. Hızlıca tüketilen merak, macera hevesi ve heyecanın yerini yeni merak, macera ve heyecan alabilsin diye oradan oraya savrulabiliyor kişi. Gerçekten ne aradığını kendisine hiç sormadan oradan oraya savrulduğunda da, güven ihtiyacını gidermeye yaklaşamadığı gibi tam tersi giderek ondan daha uzakta bulabiliyor kendini.
Bazen de güven duygusunun yerine kayıtsızlık geçebiliyor. Güvenin kişiye verdiği huzur ve rahatlık hissi, kimi zaman konfor alanının kişide yarattığı rahatlık ve tembellik hissiyle karışabiliyor. Mesela, bir ilişkide “kişiler birbirine güvendiği için” yanılgısıyla yapılmayan konuşmalar, harcanmayan çabalar aslında kayıtsızlıktan ileri gelebiliyor. Gerçek bir güven değil de, güven illüzyonu aslında konfor alanına bağımlı hale gelen kişinin kayıtsızlığından doğuyor. Kayıtsızlık çabayı ortadan kaldırıyor ve güvenin devamlılığı için aslında çaba gerekiyor.
Sürekli bir uyarana maruz kalınmasıyla oluşan yüksek duygularla, kayıtsızlıktan ileri gelen adeta bir hissizlik arasında bir yerde duruyor aslında güven duygusu. Dolayısıyla ona yaklaşmak için hem kişinin konfor alanını sorgulaması, hem kendini sorgulaması, hem de kendinden çıkıp çevresini anlamaya çalışması gerekiyor. Ve kişi hayatında eksik olan güven duygusuyla arasındaki bağı yeniden kurmadan birçok alandaki tatminsizliği de bitmiyor. Güvensizlik beraberinde aidiyetsizliği de getiriyor. Ait olduğu bir alan, bir ilişki, bir iş bulamayan kişi arayışına devam ediyor. Ancak gerçekten ne aradığını da bilmeden hayatındaki eksikleri göremiyor.
Hiçbir yeni heyecan, rahatlık hali ya da kayıtsızlık güven duygusunun verdiği huzuru ve doygunluğu kişiye sağlayamıyor. Bizlere gereken, güven olmaksızın devam etmenin yollarını bulmaya çalışmak değil, tam tersi, önce hayatımızda hangi alanlarda güven eksikse bunu keşfetmek ve nasıl güven inşa edilirdi, nasıl korunurdu, bunları hatırlamak.
İlginizi çekebilir: İnsanın mutluluk arayışı: Hedonik adaptasyon ve eudaimonia