“Hepimiz zaman zaman samadhiye (yani bir olma haline) dokunuyoruz, yoksa bu hayat nasıl çekilirdi?” diyor ünlü gurulardan biri. Belki bir gün batımı izlerken veya bir bebeğin gülüşünü yakalarken sadece “olmak” hissiyle karşılaşabiliyoruz. Bunun tadını sen de biliyorsun değil mi? O yüzden bu halin bizim doğal hallerimizden biri olduğunu söylemek mümkün. Sadece bu halin üzeri günlük hayatın getirdikleriyle zaman zaman örtülüyor, biz de bu halin kendiliğindenliğini unutabiliyoruz. Sonra da tekrar o sükunet, huzur ve bir olma hissine kavuşmak için yollar arayıp duruyoruz.
Benim anladığım, kendimize ait bir ritmle hayatı yaşamak, her sabah bir amacı hatırlayarak uyanmak, kendimize hem şefkat hem disiplinle yaklaşmak ve her konuda elimizden gelenin en iyisini yapıp sonuçları olacağına bırakmak bizi özlemini çektiğimiz duygulara yakınlaştırıyor. Herkesin kendine göre bir reçetesi var. Tüm yaklaşımlardan ilham alacağımız şeyler var, ama yine de vazgeçilmez olan kendimizinkini yaratmak; bu sayede hem ne kadar benzer hem de ne kadar farklı olduğumuzu görmek ve bu gerçeği kucaklamak.
Tüm bunları fark etmek, kendini duymak ve istediğin hale doğru bir adım atmak için öncelikle sessizliğe ihtiyacımız oluyor; hem dışta bir sessizlik hem de içte. O yüzden spiritüel geleneklerin hepsinde sabah saatleri çok kutsal. Henüz günün getirdikleriyle ve başka insanların etkileriyle sarılmamış, zihnimizdeki duygu ve düşünceler dalgalanmaya başlamamışken kendimize ve hayatımıza içten bir şekilde yaklaşmak kolaylaşıyor, kendiliğinden oluveriyor.
O yüzden gün doğumlarını izlemek, gün doğarken uyanmış hissetmek bize başka bir tat verebiliyor. Potansiyeli ve yaşamın canlılığını görmek için bize fırsat sunuyor. Bütün bunlara yürekten inanmama hatta bilmeme rağmen maalesef istediğim kadar erken uyanamıyorum ben de. Çocukluğumuzdan beri erken uyanmanın zor, sıkıcı ve zorunlu olduğunu bilmek sanki bir direnç yaratıyor hepimizde. Kendimize zaman ayırmak istediğimizde akşam hatta gece saatlerini tercih edip sabah saatlerini hiç düşünmemek ne kadar garip aslında değil mi? Veya gün batımı izlemenin bu kadar yaygın ve popüler olduğu bir dünyada gün doğumu saatlerini neden kaçırıyoruz?
Yoga yolunda sevdiğim yaklaşımlardan biri yavaş yavaş dönüşmeye izin vermek. Bir anda değil alıştıra alıştıra, hatta faydasını göre göre ilerlemek, yani bir nevi deneyimlemek ve kendini dinlemek. İşte ben de bu niyetle günün ilk saatlerini yakalayıp bendeki yansımalarını fark etmeye çalışıyorum. Çünkü bir bilgi deneyimlendiğinde asıl değerini kazanıyor, aksi takdirde raflarda duran ve okunmayı bekleyen kitaplardan bir farkı olmuyor.
Bu sıralar huzura ve bütünlük hissimin üzerini kapatanlardan sıyrılmak için rutinime erken uyanmayı ekliyorum. Peki sen demin o tadını hatırladığın, kendiliğinden gelen huzur ve mutluluk halini gölgeleyen şeylerden nasıl sıyrılmayı tercih edersin?
Eğer birlikte farkındalıkla bu yolda ilerlemek ve bireysel seanslarım hakkında bilgi almak istersen bana seza.aslanbas hesabımdan ulaşabilir veya sezaaslanbas@gmail.com’a mail atabilirsin.
İlginizi çekebilir: En eski sorulara cevap arıyorsanız: “Kozmos’un Aklı: Niçin Buradayız”