X

Gözümüze imkansız görünse de aşk, hayal kurmayı gerektirir

Geçtiğimiz günlerde beni çokça düşündüren bir deneyim yaşamıştım. Sadece bir soru çıkmıştı karşıma ve ben fark etmiştim ki bunu “hayal edebilmenin” bile fersah fersah uzağındaydım. Telefondaki ses bana hayatınızda nasıl birini istiyorsunuz Pınar Hanım diye sormuştu. Çok ama çok basit bir soruydu. Verecek bir cevabım olmayan bir soru. Üzülmüştüm, ben ne istediğini bilmeyen, nasıl birini istediğimi bile düşünemeyecek kadar hayal etmekten uzak bir kişiydim…

Sadece bir soru çıkmıştı karşıma ve ben fark etmiştim ki bunu “hayal edebilmenin” bile fersah fersah uzağındaydım.

Verdiğim cevap sadece “insan olsun” olmuştu. Düşünebiliyor musunuz, hayatımda “insan” olan birini istiyordum. Verecek cevabım buydu – bu derece vahim durumdaydım. Telefondaki ses (içinden geçenlere artık değinmiyorum) üstelemişti “tamam insan olsun ama nasıl bir insan olsun?” diye sorarak devam etmişti… Bu soru benim için “asla” cevabı olmayan bir kavramdı…

Ben bu yazımda aşka dair “hayallerimize” değinelim istiyorum sizlerle. Hepimiz kolaylıkla ifade ederiz, bir ev istediğimizde üç odası olsun, aydınlık olsun, site içerisinde olsun, bahçesi olsun. Veya yeni bir iş istediğimizde maaşı uygun olsun, huzurlu bir çalışma ortamı olsun, ulaşımı kolay olsun… Peki ya konu aşka geldiğinde neden çekiniriz? Neden açık açık düşleyemeyiz? Neden hayal etmekten bu kadar uzak dururuz? Neden inanmayız hak ettiğimize? Neden aşka dair hayaller tüm diğer hayallerin yanında bu derece “imkânsız” ve “olasılıksız” gözükür gözümüze? Neden aşk ile ilişkili isteklerimizi sadece söylemek bile bu kadar zor gelir?

Ben hemen cevap vermeye çalışayım; tabii ki öncelikle “hak etmeye” inanmakla başlar her şey. Örneğimize geri dönelim bir düşünün; o kadar hak etmediğim inancındaydım ki sadece düşleyebildiğim kişi “insan” olmalıydı. Her şey bu kadar basitti. Benim için ayrıntısı bile yoktu. Sizce ayrıntıları “isteyebilecek” bir noktada olduğuma inanıyor muydum? Yani ben bir aşkı detaylarıyla düşleyebilecek kadar değerli miydim? Bunu hak ettiğime inanacak kadar kendime güvenip kendimi bu aşka layık görebiliyor muydum?

Neden aşk ile ilişkili isteklerimizi sadece söylemek bile bu kadar zor gelir?

Cevabımız oldukça açıktır aslında “hayır”. Düşlediklerimizi düşünelim, bir yerde olmayı, dünyanın bugün hiç gitmediğimiz bir şehrini görmeyi. Oraya ayak bastığımız ilk an hissedeceklerimizi, orada sokaklarda dolaşırken göreceklerimizi, alacağımız kokuları belki geçireceğimiz güzel bir akşam partisini belki kumsalda basacağımız kumları… Bunları “hayal ettiğimizde” aslında tüm bu olacakları kendimize layık da görmekteyizdir; bizler evet o ülkeye her şeyi bir yana bırakıp da sadece kocaman kalbimizi alıp gidebilecek kadar güçlüyüzdür ve evet “ben buna değerim” diye bilmekteyizdir…

Peki ya konu aşk için hayal etmeye geldiğinde kaç kişi bir kadın düşlüyorum, saçları mutlaka siyah olmalı ve kalbi çok yumuşak olmalı, bana huzur vermeli ve her zaman onu aradığımda yanımda bulabileceğim kadar vefakâr olmalı diye ayrıntılara girebilir? Neden kaçınırız, işte burada vereceğimiz cevap açıktır; “korkarız”. Çünkü bir ülkeye gitmek üzere kurduğumuz düş gerçekleşmediğinde bu büyük bir hayal kırıklığı değildir fakat “aşk” için kurduğumuz hayaller gerçekleşmediğinde “yıkılırız” değil mi?

Yine de aşk için hayal kurmaktan vazgeçmemizi gerektirir mi? Veya hayallerimizin gerçekleşmeyeceği kararına nasıl varabiliriz? Ben hemen cevap verebilirim, evet demek isteriz, hayal kurmak isteriz. Hayal kurmaya belki devam ederiz fakat bu esnada karşımıza hayalimin tam tersi örnekler de gelebilir. Biz güvenmek isterken güvenimizi tepe taklak edecek bir olay ile karşılaşırız. Biz gerçekten sevmek isterken sevgiyi sorgulatacak örnekler çıkar karşımıza… Ne yazık ki farkında değilizdir karşımıza çıkanlar evet “hayal ettiklerimiz” değil, aşk hakkındaki en büyük ama en büyük korkularımızdır; güvensizlik, sevgisizlik, başarısızlık, değer verilmeme, değer görememe, yeterince bağlanmamak ve yine bir ilişkide aradığımızı bulamamak… Oysa hayal etmek korkuların çok daha ötesine geçmeyi gerektirmektedir…

Ne istediğiniz ve onu niye istediğinizle ilgili konuştuğunuzda, genelde kendinizi daha iyi hissedersiniz.

Bakın sevgili Mustafa Kartal, İzin Ver Olsun ile bunu nasıl açıklıyor:

…İsteyip de ulaşamayacağınız ve gerçeklik dünyanıza getiremeyeceğiniz hiçbir düşünce yoktur. Hayal edebiliyorsanız, gerçekçidir. Eğer bu zaman mekân gerçekliğinde o isteği yaratmayı başarabilmişseniz, bu durum zaman mekân gerçekliği içinde onu gerçekleştirecek kaynaklara sahip olduğunuzu gösterir. İhtiyacınız olan tek şey, isteğinizle titreşimsel uyumu yakalayabilmektir. Kendinizi hayal ettiğiniz şeyin içerisinde canlandırdığınızda, koşulları kendinize çekersiniz. Böylece onu yaratmak için gerekli mantığı oluşturursunuz.

…Kişi istediği şeyi düşündüğü ya da hayalinde canlandırdığı zaman, elde etmek istediği şeyi nasıl elde edebileceğini de hayal etmelidir. Eğer elde etmek istediği şeyi belirlemek için aktif olmaya karar verirse, o zaman dikkatini oluşma seçenekleri üzerinde tutması, isteğine ulaşmasına katkı sağlayacaktır.

…Ne istediğiniz ve onu niye istediğinizle ilgili konuştuğunuzda, genelde kendinizi daha iyi hissedersiniz. Ancak ne istediğiniz ve onun size nasıl geleceğiyle ilgili konuştuğunuzda, eğer şu anda onun nasıl oluşacağını göremiyorsanız, o belirleyici düşünce size kendinizi daha kötü hissettirecektir.

Kimin size yardım edeceği, ne zaman oluşacağı, ya da nereden geleceğiyle ilgili konuşursanız ve bu soruların yanıtlarına sahip edilseniz, o zaman belirleyici özellikler faydadan çok zarar verir. Yapmanız gereken, iyi hissetmeye devam ederken, olabildiğinizce net olmaktır.

İşte bu yüzden aşk hayal edilerek beklenmeyi, hayal edilmeyi, layık görülmeyi, aşk ile hayale dahil olmayı sever. Bugün hayatınızda nasıl bir aşk arıyorsanız nasıl bir ilişki istiyorsanız çok daha detaylı olarak çok daha içten ve çok daha fazla “hayal” etmenizi dilerim.

Çünkü aşk, aşk ile hayal edilmeyi sever…

 

İlginizi çekebilir: Denemekle aşk olmadıysa; gitmek mi zor kalmak mı?Denemekle aşk olmadıysa;

Pınar Özeken (Ulus): 2007 yılında Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümü ile Kimya bölümlerini bitirdi. Aynı üniversitede Biyomedikal Mühendisliği ve İspanya Pompeu Fabra üniversitesinde master derecelerini aldı. Özellikle 2011’den bu yana moda ile ilgili çalışmalara ağırlık verdi ve hala moda üzerine yazı dizileri, farklı moda kaynaklarında yayınlanmaktadır. Yoga eğitmeni olma yolunda ilerleyen Pınar, bir Arjantin Tango aşığı. Gerçek tutkularından bir diğeri ise seyahat etmek."Dünya üzerinde ayak basılmadık toprak kalmasın" mottosu ile dünyayı dolaşmaya devam ediyor.

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.



21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?



İlgili Makale