Bir civcivin büyüyüp, gelişebilmesi için yumurtasından çıkması gerekir. Eğer kabuğunu kıramaz ve oradan çıkamazsa ölür, aynı şekliyle kalır veya diğer canlılara yem olur.
Sürekli genişleyen, gelişen, değişen ve aynı şekilde kalmadan devam eden bir dünyada yaşıyoruz. Farklı boyutların, algıların, frekansların aynı anda yaşandığı bir dünyada. Ne kadar kabuğumuzdan ve saklandığımız yerden çıkarsak o kadar hayatla uyum içinde dans ederiz. Ne kadar kabuğumuzda kalırsak, o kadar dışarıdan oyunu oynayanları izleriz ve değişmeyecek olana yorumlar yaparız. Yani geçmiş deneyimlere. Olan bitene…
Debbie Ford ne güzel söylemiş “karanlığı arayanların aydınlık yanı” diye. Karanlıkta durursan, ışığı göremezsin. Onu görebildiklerine yansıtamazsın. Burada Karanlıktan kastım olana, duygulara, düşüncelere, davranışlara, acıya, kedere, geçmiş deneyimlere, egoya, tanımlara ve anlamlara tutunmaktır. Onları yok saymaktır.
İçerisi ne kadar karanlıksa o kadar karanlığı yansıtırsın hayata.
Oysaki ışık, güç hakikatten gelir. Birlikten gelir.
Işık, bir geçiştir. Tutunmamak ve her ne oluyorsa içinden sevgiyle geçebilmektir. Sonsuz olasılıkların var olduğunun idrakidir. Hayatla Danstır ve Uyumdur. Gerçek bir dinleyiştir. Güvendir. Renktir. Okyanustaki bir dalgadır.
Bunun için dışarıya çıkmak yerine, içeriye girmek gerekir. İçeriye girmek için ise dışarıya bakmak gerekir. Dışarısı aynadır.
Eğer bir acı, öfke, şiddet görüyorsan kendini sorgula. Kendine nasıl davrandığına bir bak bakalım.
Kederleri özgür bıraktığında ışık ortaya çıkar.
Şimdi sor kendine “Beni üzen, inciten davranışlar neler?”
Ben asla onun gibi yapmam dediğin şeyler neler?
Neleri hayatına çekmek, neleri hayatından itmek istiyorsun?
Sadece fark et ve alan aç.
Işık; görünenin ötesidir.
Yani zihnin (egonun) ve beden gözlerinin ötesindedir. Bunu fark ettiğiniz anda bir uyanış başlar.
Bilmediklerini bilmek için tüm bildiklerini unutup zihnini açtığında bir uyanış başlar ve sonsuz olasılıklar dünyasına geçiş yaparsın.
Bunun için uyanmaya çalışmayın!
Bunun için bir şey yapmaya, olanı değiştirmeye, onunla savaşmaya veya ışık olmaya çalışmayın!
Sadece fark edin. Zihninizdeki tanımlarla sevgiyi, huzuru, mutluluğu nasıl limitlediğimizi, küçülttüğümüzü fark edin, değiştirmeye veya bir şey yapmaya çalışmadan. Çünkü bir şey yapmaya çalıştıkça bilinçli zihin inançlar oluşturur. Kalıplar, tanımlar, bahaneler yaratır. Gerçek olmayan ve sürekli değişebilen bahaneler.
Bir şey yapmaya çalıştıkça, işin içinden çıkamıyorsunuz değil mi?
Pozitif düşünmeye çalıştıkça, negatiflik fazlasıyla geri geliyor değil mi?
Duyguları itmeye ve onları görmemezlikten gelmeye çalıştıkça, gerçekleri kaçıyorsunuz değil mi?
Sevginizi göstermeye veya sevgiyi almaya çalıştıkça daha çok sevgisizleşiyor ve gerçek sevgiden uzaklaşıyorsunuz değil mi?
Bu son sigara dedikçe, içinizden daha çok içmek geliyor değil mi?
Bu son yudum dedikçe, içkinin tadı daha bir güzel geliyor değil mi insana?
Bu son tatlı dedikçe, daha çok yeme ihtiyacı doğuyor…
Çünkü beden zihni, EGO aldatır. Hep daha fazlasını ister, daha fazla anlamlar, tanımlar, bahaneler üretir.
Mutlu olmak için, sevmek ve sevilmek için, ışık için bir nedene ihtiyacın yok.
Sadece fark et ışığını örten kederleri ve alan aç.
Çünkü zihni boşaltmadan sana sunulan hediyeleri görmek imkansız.
İlginizi çekebilir: Bolluğun bilgeliği ile güzel bir yolculuğa çıkmaya hazır mısın: 7 günlük bolluk planı