“Gölge”yi bilmenin hediyeleri
Annemizden, babamızdan ve geniş ailemizden yalnızca fiziksel özelliklerimizi almayız; onların huylarını, yeteneklerini, başarı ve başarısızlıklarını da üstleniriz. Kimden ne aldığımız yaş aldıkça daha da netleşmeye başlar: Annemin bir işi en iyi şekilde yapma ustalığını, babamın yalan söylemekteki ustalığını, dedemin parayı yönetememe konusundaki ustalığını almış olabilirim. Elbette beceriler gibi, beceriksizlikleri de üstleniriz.
Bütün bu karmik enerjileri, enerjik dolanıklıklar ve soy sadakatiyle üstlendiğimiz yükler, her birimizin hayat serüvenini şekillendiren parçalar olur. Bu parçalar bazen sorun, bazen kolaylık olarak çıkar karşımıza. Ailemizde, çevremizde olan kişilerin kalitelerine göre bazı parçalarımızı parlatır ve çok kullanır, bazılarını da hiç kullanmaz ve çürümeye terk ederiz. İşte çürümeye bıraktığımız bu parçalarımız, gölgemizin kimliğini oluşturmaya başlar.
Gölgemiz, kim olmak istediğimize ve istemediğimize dair bilgileri en açık şekilde bize verecek olan ruh parçamızdır. Onu reddetmeyi, yok saymayı öğreniriz ve bu yalnızca gölgenin daha hızlı çürümesi ve fark etmemesi imkânsız hale gelen bir koku yaymaya başlamasıyla sonuçlanır. Su dolu bir topu suyun altına ittiğinizi düşünün. Bir yere kadar bunu başarabilirsiniz ancak dikkatinizi başka bir şeye verdiğiniz ilk an, top süratle suratınıza çarpar ve canınızı acıtır. İşte gölgemizle buluşmak da canımızı acıtır ve genelde bu, beklenmedik anlarda olur.
Gölge üzerine düşünmeye başlamam, gölgeyi bilmeye dair şamanik çalışmalar yapmamla başladı. Yaşam Çemberi eğitiminde Jaguar ile çalışırken gölgenin, onun hislerinin nasıl da hayatımızın göbeğine yerleştiğini ve onun güçlenmiş varlığının hayatımızda gerçek neşeyi ve gerçek deneyimleri nasıl da engellediğini öğrendim. Bununla eş zamanlı olarak gölge hakkında çeşitli kitaplar okumaya başladım. Okuduğum ilk kitaplardan biri, dünyada tanınan ve önemli Jungiyen analistler arasında olan Robert A. Johnson’ın Gölgene Sahip Çık (Çev.: Kemal Atakay) kitabıydı. İyi bir başlangıç kitabı sayılsa da gölgenin özüne dair istediğim kadar derinleşememiştim.
Bu hevesi, gölgenin farklı alanlardaki çağrışımlarını araştırma merakım takip etti ve Budizm, Şamanizm ve Tasavuf’ta gölgenin yerine dair düşünmeye başladım. Bu alanlarda gölgenin adı farklı olsa da, ele alınış biçimi ve özü birbirine çok benziyordu. Bu beni ilk başlarda şaşırttı ancak daha sonra yollar bin bir türlü olsa da yolculuğumuz ana duraklarının ne kadar benzer olduğunu anımsadım.
Bu alanda okudukça ve derinleştikçe, gölgeyi bilme yolunda yürümüş biri olarak, bildiklerimi insanlara anlatma hevesimi fark ettim ve bir atölye açtım: Hayatımızı Şekillendiren Arketip: “İçimizdeki Şeytanlara Zülfikârlarla Saldırmak.”
Ve atölyeyle eş zamanlı olarak yayına hazırladığım bir kitap da vardı. Dünyada uzun yıllar çoksatanlar listesinden inmeyen Gölge Etkisi. Üç önemli yazarı buluşturan bu kitap, gölge konusunda kendimize rehberlik etmemiz ve gölgemizi bilmemiz için bize çeşitli yollar sunuyor. Deepak Chopra, gölgeye dair bildiklerimizi farklı şekilde yorumlamamızı sağlayan, gölgenin bir düşman değil, hayatımıza ışığı davet etmemizi sağlayan bir rehber olduğuna dair aktarımlar yapıyor. “Gölge, çözülmesi gereken bir problem ya da yenilmesi gereken bir düşman değildir. Bilakis o ekilmesi gereken verimli bir arazidir. Onun zengin toprağını ellerimizle kazdığımızda, orada en çok olmak istediğimiz kişinin potansiyel tohumlarına dokunuruz.”
Bireysel gölgemizden de kolektif gölgemizde de öğreneceğimiz çok şey var. Daha çok-daha kolay-daha hızlı” diye bağıran kolektif gölgemiz, bireysel gölgemizde çürümeye terk ettiğimiz şeylerin gittikçe daha fazla çoğalmasına neden oluyor. Buna bir de, aslında doğru olanın ve ışığa hizmet etmek için seçmemiz gerekenin ne olduğunu bilen ve biz yanlışa bulandıkça suçluluk üreten, bütünün enerjisiyle bağlantılı parçamızı da eklersek, işlerin daha da karıştığını net bir şekilde görebiliriz.
Gölge, düşman değildir. Şeytan arketipiyle birlikte ve işbirliğinde yorumlanması doğru da değildir. Gölge, benliğimizin önemli bir parçasıdır ve fark edilmeye, anlaşılmaya ihtiyaç duyar. İçsel çocuk ile bağlantı kurduğumuzda, gölgemizi de bilmeye ve tanımaya alan açmış oluruz.
İlginizi çekebilir: İnsanlığın ortak ihtiyacı: Sevilme ve yakınlık ihtiyacını sahiplenmek