Gölgesini kabul etmeyen kendini sevemez: Jung, kahramanın yolculuğu ve gölge arketipi
“İster Kongolu bir büyücü-hekimin düşlerine, ister bir Eskimo peri masalının görkemli anlamına bakalım: Bulduğumuz şey, her zaman, bilinen ya da anlatılandan daha fazlası olduğuna dair kışkırtıcı, ısrarlı bir hisle birlikte, şekil değiştiren olağanüstü biçimde aynı bir öyküdür.”
Joseph Campbell, Kahramanın Sonsuz Yolculuğu
Kahraman, macerasının başında sıradan bir insandır. Beklenmedik bir çağrı, macerayı başlatır. Sıradan kişinin, kahraman olabilmek için gelecek çağrıya yanıt vermesi gerekir. Çağrı, gündelik yaşamı sırasında kahraman adayının çevresinde yaşanacak bir ölüm ya da eksilme de olabilir, sevilen birinin kaçırılması ya da ölmesi de. Kahraman çağrıya karşılık vererek görevi sırasında çeşitli maceralara girmek ve tehlikelere göğüs germek zorunda kalacağı bir yolculuğa çıkar.
İsviçreli psikiyatrist Carl Gustav Jung ve arketip kavramı
1900 yılında Zürih Üniversitesi Psikiyatri Kliniği’nde çalışmalarına başlayan Carl Gustav Jung, 1907 yılında Freud ile tanışmasına kadarki süreçte Freud’un savlarının üzerinde çalışarak bunları kanıtlamaya çalıştı. Bu durum Freud ile arasında yakın bir dostluğun ve entelektüel bir alışverişin yapılanmasını sağladı, ancak kendi kuramı üzerinde çalışmaya başlayan Jung ile Freud arasında zamanla düşünsel ayrılıklar yaşanmaya başladı. Jung ile Freud arasındaki temel farklılık Freud’un kişisel bilinçdışı kavramına karşın Jung’un kullandığı kolektif (ortak) bilinçdışı kavramıydı.
Kişisel bilinçdışı, bireyin bastırılmış çocuksu dürtü ve arzularından, yüksek algılardan ve sayısız unutulmuş deneyimlerinden oluşurken, kolektif bilinçdışı insanlığın ortak deneyimlerinin birikiminden oluşan ve bütün insanlığa ait olan ortak bir alandı. Birbirinden etkilenmesi fiziken mümkün görünmeyen kültürlerin mitlerinde, masallarında ve diğer halk söylencelerinde yer alan, birbirine son derece benzer özellikler taşıyan şemalar veya kalıplar olarak tanımlanabilecek arketipler de, kökenleri insanoğlunun dünya üzerindeki geçmişi kadar eski ve nesilden nesile aktarılarak bizlere ulaşan, kolektif bilinçdışını bir araya getiren parçalardı. Kahraman arketipi tüm arketiplerin başıydı.
“Arketipler tam olarak suların çekildiği nehir yatakları gibidir ama kurumuş bir nehir yatağı belirsiz bir sürenin sonunda yeniden su tutabilir. Bir arketip, uzun zaman, içinden yaşamın ırmakları akmış eski bir vadiye benzer. Sular ne kadar süre akmışsa, nehir yatağı o kadar derin oyulmuştur; şimdi nehrin kuruluğuna bakmayın, er ya da geç bir gün sular geri dönecektir… Eğer devinen artık varlık değil kitleyse, kişisel ayarlamalar durur ve arketipler etkilerini göstermeye başlar; tıpkı bildiği davranış kalıplarının yardımıyla karşılaştığı sorunların üstesinden gelemeyen bireyin yaşamında olduğu gibi.” (akt. Tecimer, 2005)
Maceranın dönüm noktası: Gölge Arketipi
Gölge arketipi bir şeylerin ifade edilmeyen, reddedilmiş, karanlık kalan taraflarını temsil eder. Karanlık taraf aynı zamanda iç dünyamızın bastırılmış canavarlarını barındırır. Jung’a göre gölge arketipi bireyin kabullenilmeyen, bastırılmış ya da başkalarına yöneltilmiş karanlık veya şeytani yönünü temsil eder. Birçok araştırmacı gölgeyi kahraman arketipinden sonra en önemli ikinci arketip olarak kabul eder.
“Gölge ruhumuzun öteki yüzü, bilinçli zihnin karanlık kardeşidir. Kabil, Caliban, Frankenstein’ın canavarı, Bay Hyde. Dante’yi cehennemde gezdiren Vergilius, Gılgamış’ın dostu Enkidu, Frodo’nun düşmanı Gollum. Ruhunuzun ikizini taşıyan hayalet. Mowgli’nin Boz Kardeş’i; kurtadam; kurt, ayı, binlerce halk masalındaki kaplan; yılan, Lucifer. Gölge bilinçli ve bilinçsiz zihnin arasındaki eşikte bekler ve rüyalarımızda ona kardeş, dost, hayvan, canavar, düşman, rehber olarak rastlarız. O, bilinçli benliğimizde kabul etmek istemediğimiz, kabul edemediğimiz her şeydir; içimizde bastırılmış, inkar edilmiş ya da kullanılmayan tüm özellikler ve eğilimlerdir.” (Le Guin, 1999)
Gölge her zaman kötü, olumsuz ya da kahramanın düşmanı görünümünde değildir. Gölge, kahramanın taşımadığı, üstlenmediği veya bastırdığı özellikleri kendinde barındırır. Bazen gölge, kahramanın reddettiği, bastırdığı özveri ve şefkattir.
“Jung, bireylerin bilinçli zihinlerinin ortaya attığı bu gölgenin, kişiliğin gizli, bastırılmış, değersiz (ve günahkar) yönlerini içerdiğini göstermiştir. Ama bu karanlık basitçe bilinçli egonun tersinden ibaret değildir. Egonun değersiz ve tahrip edici tasarımları olduğu gibi, gölgenin de normal güdüler ve yaratıcı dürtüler gibi iyi özellikleri vardır. Ego ve gölge gerçekte ayrı olsalar da birbirlerine tıpkı düşünce ve duyguların birbirlerine bağlı olması gibi, şaşmaz şekilde bağlıdırlar.” (Henderson, 2007)
Gölge arketipini taşıyan karakterlerin birçoğu kendilerini kötü karakter ya da düşman olarak görmeyebilir. Onlara göre kendileri hikayenin kahramanıdır ve kahraman olarak hikayede tanıtılan karakter aslında düşman ve kötüdür. Gölge bazen kabullenmek zorunda kalacağımız ya da reddetmemiz gereken içimizdeki şeytani bir duygu biçiminde de belirebilir. Gölgenin hikaye içerisindeki en önemli fonksiyonu kahramana meydan okumak ve kahramana mücadele edeceği niteliklerde bir rakip sunmaktır.
Bu fonksiyonlarını yerine getirirken çatışmalar yaratarak kahramanı ölümcül tehlikelerle yüzleştirmeye çalışır. Bazen de gölge arketipini taşıyan karakterin diğer arketiplerin de özelliklerine sahip olduğu görülür. Kuzuların sessizliği filmindeki Hannibal Lecter karakteri insan doğasının karanlık yanını temsil eden bir seri katildir. Fakat Hannibal Lecter aynı zamanda FBI’a başka bir seri katilin yakalanmasında yardımcı olurken, akıl hocası arketipi işlevini de taşır.
“Mitolojik kahraman kendi gündelik yaşamını geçirdiği kulübesinden ya da şatosundan dışarı çıkar; ayartılarak, sürüklenerek ya da gönüllü olarak yola düşer ve serüvenin eşiğine kadar gelir. Eşikte, geçidin bekçiliğini yapan, doğaüstü dünyayı koruyan karanlık bir gölge-varlıkla karşılaşır. Kahraman bu varlık-gücün ya gönlünü almalıdır ya da onu yenilgiye uğratmalıdır. Ancak böylece karanlığın krallığına canlı girebilir ya da rakibi tarafından öldürülür ve böylece ölüler dünyasına inebilir.
Eşiğin ötesine geçen kahraman artık, hiç bilmediği, yabancı bir dünyada yolculuğa başlar. Burada pek garip biçimde tanıdık gelen kişisel güçlerle karşılaşır; bazısı tehdit eder, bazısı büyülü yardımlarda bulunur. Mitolojik gezinin en alt noktasında, en yüce sınavı verir ve ödülünü alır. Zaferin sağladığı ödül, kahramanın ana-tanrıçayla cinsel birleşmesi, yaratıcı baba tarafından tanınma, bizzat tanrıya dönüşmesi olabilir. Hatta, kazanmaya geldiği ödülü, armağanı çalar ve kaçar. Gerçek ödül aslında bilincin genişlemesi ve böylece varlığın yücelmesidir.
Son çaba geri dönmek içindir. Eğer rakip güçler kahramanı yaraladıysa, onların koruması altına girmek zorundadır; yaralanmamışsa kaçar ve izlenir. Dönüş eşiğinde, aşkın güçlerin geride bırakılması gerekir; kahraman dehşet ülkesinden geri gelir. Yanında getirdiği ödül ya da ihsanlar, dünyayı eski haline döndürür, onarır, sağlığına kavuşturur.” (Joseph Campbell, Kahramanın Sonsuz Yolculuğu)
Joseph Campbell’in yukarıda anlattığı evreler, kahramanın yolculuğundaki önemli aşamaları temsil eder. Campbell’ın tespitlerine göre kahramanın yolculuğu ayrılma, erginlenme ve dönüş olmak üzere üç ana başlık altında toplanabilecek 17 basamaklı bir süreçtir.
Ayrılma (Yola Çıkış) Evresi:
1. Maceraya Çağrı
2. Çağrının Reddedilmesi
3. Doğaüstü Yardım
4. İlk Eşiğin Aşılması
5. Balinanın Karnı
Erginlenme Evresi:
6. Sınavlar Yolu
7. Tanrıçayla Karşılaşma
8. Baştan Çıkarıcı Rolüyle Kadın
9. Babanın Gönlünü Alma
10. Yüceltme/Tanrılaştırma
11. En Son Ödül
Dönüş Evresi:
12. Dönüşü Reddetme
13. Büyülü Kaçış
14. Dışarıdan Gelen Kurtuluş
15. Dönüş Eşiğinin Aşılması
16. İki Dünyanın Ustası
17. Yaşama Özgürlüğü (Campbell, 2000)
Jung’un kültürden ve zamandan bağımsız bir şekilde tüm öykülerde bulunduğunu tespit ettiği arketiplerin belli bir sırayla işlendiğini söyleyen Campbell, kahramanın yolculuğu aşamalarının küçük farklılıklar taşısa da bütün mitlerde bulunduğunu savunur. Bu aşamalar aslında Jung’un bireyleşme dediği, Anadolu kültüründe kamil insan olarak bilinen, psikolojide ise kendini gerçekleştirme olarak tarif edilen ruhsal olgunlaşma yolculuğudur. Kamil insan, bireyleşme veya olgunlaşma süreci, ne derseniz deyin bu yolculukta kişi muhakkak gölgesiyle karşılaşacak ve ancak onu kabul edip bütünleştiğinde kahraman olacaktır. Gölgesiyle yüzleşmeyen ne kendini ne de başka bir şeyi sevebilir.
Dünyanın her yerinden online psikolojik danışmanlık almak ve süreçle ilgili bilgi edinmek için [email protected] adresine e-posta gönderebilirsiniz. Sağlık ve sevgiyle kalın.
Kaynaklar:
Akgün, Ö. U. (2008). Kahraman olgusunun çizgi romandan sinemaya uyarlamadaki görünümü: Tarkan ve Conan örnekleri. Doktora Tezi.
Campbell, J. (2000). Kahramanın Sonsuz Yolculuğu, Çev: Sabri Gürses, Kabalcı Yayınevi, İstanbul.
Henderson, J. L. (2007). “Modern İnsan ve Mitler,” İnsan ve Sembolleri, ed: Carl Gustav Jung, Çev: Ali Nihat Babaoğlu, İstanbul, Okuyan Us Yayınları.
Jung, C. G. (2007). “Bilinçdışına Giriş,” İnsan ve Sembolleri, ed: Carl Gustav Jung, Çev: Ali Nihat Babaoğlu, İstanbul, Okuyan Us Yayınları.
Le Guin, U. (1999). Kadınlar, Rüyalar, Ejderhalar, İstanbul, Metis Yayınları.
Tecimer, Ö. (2005). Sinema Modern Mitoloji, İstanbul, Plan B.
İlginizi çekebilir: İnsan insandır ve terapide ilişki esastır: Süre sınırlı psikanalitik psikoterapi (SSPP)