X

Gölgeleri yansıtan sürrealizm: Tarihte sürrealist bir yolculuk

Birinci Dünya Savaşı’nın dünyada yarattığı psikoloji, materyalist ve milliyetçi zihinlere karşı hızlı bir cevap üretme gücünü de beraberinde getirdi. İlk kez İsviçre’de olmak üzere birçok yerde etkisini göstermeye başlayan “Dada Hareketi”nin gelişmiş bir versiyonu olan “Sürrealizm” bu cevapları vermeye çalışan bir yaklaşım olarak ortaya çıktı.

Freud’un psikanalizle ilgili çalışmalarının takipçisi olan öncül Dadaist Andre Breton, 1924 yılında yazdığı “Sürrealist Manifesto” ile sürrealizmi, “kişinin, zihnin gerçek işleyişini sözlü, yazılı veya başka bir yöntemle ifade etmeyi amaçladığı saf psişik otomatizm” olarak tanımladı.

Gerçek aklın bu şekilde ifade buluşunun merkezinde, rüyalar ve yönlendirilmemiş düşünceler vardı. Breton’a göre sürrealizm, estetik ya da ahlaki hiçbir mecburiyet ile bağlı kalamazdı. Sanatçı yaratmakta olduğu sanat eserinin bilinçli kontrolünden vazgeçmeli ve anti-estetik bir yerden beslenmeliydi. Breton’un, rasyonel düşüncenin dünyanın sorunları için hatalı bir yaklaşım olduğuna ve değişimin kalıcılığının ancak zihin yoluyla gerçekleşebileceğine yürekten inanan biriydi ve manifestosu ile nesneler, semboller ve görüntüler gibi sıradan şeylerin bilinçdışı ile yaratıldığında ve görüntülendiğinde önemli bir anlama sahip olabileceği fikrine güveni tamdı.

Dada Hareketi’nin temel özelliklerinden beslenen sürrealizm:

  • gündelik nesnelerin yeniden anlamlandırılması,
  • kabul görmüş estetiğe karşı durulması,
  • rasyonalizmin reddedilmesi,
  • bilinçdışı ile yüzleşilmesi ve
  • mizahın kullanılması gibi unsurlarla yola çıktı.

Sürrealistler kendilerini devrimci olarak da tanımlıyordu ve bu etiketten aldıkları özgüven sayesinde sanatın “büyülü” olarak algılanmamasını, hem dini hem de siyaseti aşmasını talep etmeye başlamışlardı.

Sürrealistleri dadaistlerden ayıran temel özellikler ise onların Marksizme, Freudyen psikanalize, gizli öğretilere ve yeni fizik kanunlarına duydukları hayranlıktı. Nihai amaçları “gerçekliği” aşabilecek bir sanat yaratabilmekti.

Sürrealizm, sunduğu bakış açısıyla sanatçıya farklı bir yön gösterdi:

  • bilinçdışından gerçekliğe akan bir süreklilik vardı,
  • sanat günün 24 saati yaşanabilen bir varoluştu,
  • Freud’a ve daha sonra Jung’a olan ilgi önemliydi ve mit, fetişizm, metafor, kolektif deneyim ve süreç olarak dünya anlamlandırılabilirdi,
  • doğrusal olmayan düşünce ve doğrusal olmayan yaratım fikri sanatın merkeziydi.

Andre Breton – Poeme

Bu çalışma, metni ve resmi birleştiren sürrealist kolajın erken bir örneğiydi. Breton bu şiiri, Sürrealist Manifesto’yu yayımladığı yıl yazmıştı. Kolaj, şiirsel bir anlatımdan çok, Breton’un gazeteciliğe olan inancını güçlü bir sanatsal form olarak ortaya koyuyordu. Onu geleneksel bakış açısıyla inceleyen gözlemciye anlam ifade edemeyecek olan bu çalışmada Breton, kendi mantığını oluşturmuştu.

Andre Breton – African Mask

“Afrika Maskesi” Breton’un, sanatın şamanistik gücü konusundaki çalışmalarının güzel bir örneğiydi. Breton, maske koleksiyonuyla ünlüydü. Amerika Birleşik Devletleri’ndeyken, Breton tüm ülkeyi dolaşmış, birkaç Kızılderili bölgesini ziyaret etmiş ve yol boyunca farklı maskeler toplamıştı. Metaforik alanda maske, kişinin iç zihnine açılan bir pencere olduğundan Breton için de önemli bir anlama sahipti.

Andre Breton, Max Morise, J. D. Tanguy, Pierre Naville, Benjamin Peret, Yves Tanguy, J. Prevert- Cadavre Exquis/ Figure

Bu çalışma, zihni serbest bırakmak ve bilinçdışı güçlere dokunmak için geliştirilmiş sürrealist bir sanat eseri örneğiydi. İşbirliğine dayanan bu yaratımda sanatçılar sayfayı bölümlere ayırır ve önceki sanatçının katkılarını gizleyerek ortak bir eser ortaya koyardı. Sürrealistler, Breton’un otomatizm hakkındaki ilk teorilerini geliştirmesinde rol oynayan, buna benzer pek çok kolaj çalışması yaptılar. O ve meslektaşlarının temel çıkış noktası “işbirliği eylemini” vurgulamaktı.

Rene Magritte- La Trahison des Images

René Magritte’in “La Trahison des Images / The Treachery of Images” adlı bu çalışması neredeyse kendi içinde bir sürrealizm tanımıydı. Aynı zamanda tuvalde “Ceci N’est pas une Pipe / Bu bir Pipo Değildir” yazıyordu.

Alışılagelen ilk yanıt, “Evet, bu bir pipo” şeklinde olsa da Magritte;

“…Tamam o zaman, dene ve iç” diyerek bu tepkiye yanıt veriyordu.

Burada görülen aslında sadece bir piponun görseliydi. Pipoyu temsil ettiğine inandığımız şeylerin tuvale yansımış haliydi.

Peki, o zaman bu pipo neyi temsil ediyordu?

Bu pipo, Sherlock Holmes öykülerini sevenlere muhtemelen derin düşünmeye dayalı problem çözümünün, Freudyen psikalaniz yanlılarına ise erotik kıvrımları nedeni ile psiko-cinsel bir çağrışımın temsili gibi görünebilirdi.

Magritte, nispeten basit bir görüntü gerçekte olduğundan çok daha fazlasını temsil edebiliyorsa ve birden çok anlam katmanını ele alabiliyorsa, o zaman gündelik nesnelerin de bu yeteneği paylaşması gerektiğini savunuyordu.

Max Ernst- Loplop Introducing a Bird

Max Ernst, sürrealizmi tanımlamada ve onun temel kavram ve tekniklerini yenilemede etkili olmuştu.

Bu çalışma, kısımlara ayrılmış bir şekilde boyama, heykelsi kabartma ve asamblajdan oluşuyordu. Ernst, kendi sanatının mitolojisinde kendisini temsil etmek için “Loplop” figürünü kullanmıştı.

Ernst, çevredeki şekilleri ve formları rastgele uyaranlar olarak ele almış ve onlara yanıt verme yoluyla elde ettiği eserler yaratmıştı.

Ernst’in arzusu, bilinçdışının, bilinçli zekanın minimum müdahalesi ile yaratmasına izin verebilmekti.

En ünlü sürrealist sanatçılardan biri olan Salvador Dali de bilinçdışını göstermek için birden fazla sembolik imge kullandı. Resimleri tuhaf olarak adlandırılıyor, rüyalarından ve cinselliğe olan korkusundan besleniyordu. Bu korku, şiddet içeren görüntüleri tasvir eden birçok eserinde de mevcuttu.

Salvador Dali- The Persistence of Memory

Salvador Dali’nin tablosu olan Hafızanın Kalıcılığı, muhtemelen sürrealizm denince akla gelen ilk eserdir. Dali ilhamını; sıcak bir günde erimesini izlediği peynirden aldığını söylemişti.

Onun tuvallere yansıttığı semboller günümüzde bile hala en çok araştırılan ve anlamlandırılmaya çalışılan semboller arasındadır.

Eriyen Saatler

Tuvaline yansıttığı algı, zamanın geçişini görünür hale getirme çabasıydı. Zamanın hızının herkese ve her şeye farklı bir etkisi olduğunu gözlemlemiş ve bu gözlemini saatlere, zamanın çok daha net sembollerine aktarabilmişti. Saatler, zamanın tüm evrendeki varlığını temsil ediyorlardı. Bu semboller, kendini ve diğer her şeyi yiyip bitiren metafiziksel bir zaman imgesini anlatıyordu.

Karıncalar

Dali beş yaşındayken karıncalar tarafından yenen ve geriye kabuğundan başka hiçbir şey kalmayan bir böcek görmüştü. Dali’nin resimlerindeki ve heykellerindeki karıncalar; ölüme, çürümeye ve bir yandan da süreksizliğe atıfta bulunuyordu.

Bazı eleştirmenler karınca sembolünün ezici bir cinsel arzuyu temsil ettiğini de savunmaktadır.

Yumurtalar

Yumurta, sert dış yüzeyi ve yumuşak iç kısmı göz önüne alındığında Dali’nin favori sembollerindendir. Dali yumurtayı doğum öncesi görüntülere ve rahim içi evrene bağlamış ve bu nedenle hem umut hem de sevginin sembolü olarak kullanmıştı.

Koltuk değnekleri

Koltuk değneği imgesi de Dali’nin birçok eserinde vardı. Bu değnekler her şeyden önce gerçek dünyanın zeminine atılan bir çapaydı ve yaşamdaki yetersizliğe manevi ve fiziksel destek sağlıyordu. Koltuk değneği aynı zamanda temel insani değerleri destekleyen geleneğin de bir sembolüydü.

Filler

Dali’nin filleri genellikle uzun ve çok eklemli bacakları ile sırtlarında farklı nesneler taşırken tasvir edilmişlerdi. Bu filler hem geleceği hem de gücü temsil ediyordu. Genellikle iktidar ve tahakküm sembolleri olan dikilitaşları taşıyorlardı.

Çekmeceler

Çekmeceler, kadınların gizli cinselliğinin bir temsiliydi. Freud’dan etkilenen Dali, çekmecelerin çoğunu biraz aralık olarak tasvir ederek kadınlara; sırlarının bilindiğini ve artık korkmamaları gerektiğini anlatmaya çalışıyordu.

Salyangozlar

Salyangoz sembolü, Dali’nin Sigmund Freud ile tanışmasıyla yakından bağlantılıydı. Başına gelen hiçbir şeyin tesadüf olmadığına inanan ressam; Freud’un evinin önünde duran bisikletin üzerinde bir salyangoz gördüğünde büyülenmişti. Salyangozu bir insan kafasıyla, özellikle de Freud’un kafasıyla birleştirdi. Yumurta imgesi gibi; salyangozların sert kabukları, yumuşak iç kısımları ve kıvrımlarının geometrisi de Dali’ye ilham vermişti.

Dali’ye göre temelde tüm bu imgeler aynı zamanda duygusal değere de sahiplerdi ve gerçek anlamları aslında her bir bireyin zihninin özel alanında yer bulmalıydı. Yine de bizler çoğu zaman etkileşimlerimizde genel olarak üzerinde fikir birliği sağlanmış verilere güvenmeyi tercih ediyor ve kendi gerçek tepkilerimizin tam anlamıyla hüküm sürmesine izin vermekte zorlanıyoruz.

Zaman geçiyor ve her şey değişiyor…

Zamanın kendisi de değişiyor, insan, onun zihni, düşünceleri, kavramları, algıları, duyguları ve kendini ifade etme biçimleri de başkalaşıyor. Sanki her şey yeni bir isim almış gibi. Yaşadığımız yüzyılla şekilleniyoruz, her gün ruhumuz için yeni bir ifade aracı arıyoruz ve bu araçlar da çoğu zaman geçmişi araştırınca bulunuyor. Avrupa’da ortaya çıkışından bu yana uzun bir zaman geçmiş olmasına rağmen, değerinin ve varlığının bugünlerde hala güncel olduğunu söyleyebileceğimiz “Sürrealizm” sayesinde yaşadığımız dönemin teknoloji ile süslenmiş kabuğunun altındaki boşluk belki de hala en verimli şekliyle açıklamasını bulabilir. Çünkü ne de olsa bir gün herkes, her şeyin sadece bir rüya olduğuna inanabilir…

Yunan sürrealist Miltos Sachtouris söylediği gibi: “Bugün artık insanlık sürrealizmle maskelediği bilinçsizliği ortaya koyabilir. Haydi artık saklamaya çalışmayalım, hepimiz gökyüzüne susadık.”

Kaynak
Prof. Assoc. Dr Maklena Nika-Do We Need Surrealism Nowadays?
Remy Dean-Do You Know What’s Really Surreal?
Lisa Maria Svensk- Surrealism and Symbolism
Dali Universe-Salvador Dali and Surrealism
Visual Art Organization-The Surrealist Art Movement: André Breton, the Subconscious, and Surrealism
Shannon Schmiedeke- Scientific Surrealism

İlginizi çekebilir: “Provokatif ütopik” bir deha: Buckminster Fuller’in ilham verici yaşamı

Şerife Günaydın Karaköse: Yazar Şerife Günaydın Karaköse, 1980 Adana doğumlu. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi ve Çağ Üniversitesi Özel Kamu Hukuku Yüksek Lİsansı'nı bitirmekle hukuk dünyasına girdi ve avukatlık mesleğine de halen devam ediyor. "Three", "The Shadow House","Happiest Hour","Uzaya Kaçan Küpe" ve "Keyfi Yanılsamalar" isimli kitapları hem Amazon hem de Barnes and Noble da online olarak yayımlandı. Yazarın denemelerini aktardığı www.allbyourselves.blogspot.com adlı bir blogu mevcut; aynı zamanda @mind_index Instagram profilinde de sanattan bilime, felsefeden psikolojiye kadar pek çok konu hakkında da içerik üretiyor.

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.





21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?





İlgili Makale