Gölgeler dosyası açılıyor: ″Aldatılmış″ ben saklandığın yerden çık
Sadece gölgelerimiz üzerine konuşsaydık, yani sakladığımız yüzlerimiz. Bilip de bilmemezlikten geldiğimiz taraflarımız, varlığını soluduğumuzda hissettiğimiz, en küçük bir söz işittiğimizde nefretle, sinirle ve egonun dalgalarında oradan oraya savrularak inkar ettiğimiz, kabul vermediğimiz, ‘’Hayır bu ben olamam dediğimiz’’ gölgelerimiz…
Evet gölgelerimiz; merhamet kadar bizim olan kibir veya paylaşımcılık kadar bizim olan kıskançlığımız veya bencilliğimiz.
Bu yazı dizimizde hep birlikte gölgelerimize bakacağız, tabi ki onlar da bize bakacak. Biz gölgelerimizle yüzleştikçe, açıkça gölgelerimizi kabul ettikçe daha da genişleyeceğiz.
İlk gölgemiz: Aldatılmak
Aldatılmak, evet inkar etmeyeceğim, ben de yaşadım hem de en ağır şekilde. Evliliğimin bitmesi, yaklaşık on yıllık bir ilişkinin son bulması. Gençliğimden olgunluğuma her anımı paylaştığım bir sevgiliyi kaybetmek, sanki yaşama amacımı kaybetmek gibi. Bu sadece bir hikaye, benim hikayem. Sizin hikayelerinizi de biliyorum veya tahmin edebiliyorum; iki çocuğunuz vardı, mutluydunuz, sonra birgün her şey değişti ya da evli değildiniz, henüz nişanlanmıştınız ve sonra bir mesaj gördünüz. Veya kız arkadaşınız sizinle buluşamayacağını söyledi ve tamamen tesadüf eseri denk geldiniz. Bu ve benzeri ‘’kendinizi son derece kandırılmış, yalan söylenmiş ve değersiz’’ hissettiğiniz durumlar.
Gölge hangi noktada oluştu ve size neler söyledi?
Bu tecrübe öyle yaşanıp kenara atılabilecek türden bir durum değil, tabi ki biz ne kadar bastırmaya çalışsak da, üstesinden geldik desek de sonraki ilişkilerimizde bizi takip ediyor, ‘’güvensizlik, bir diğeri ile olmaya uyum sağlayamama, asla bir daha kendini bir aşka bırakamama’’ gibi birçok şekilde kendini gösteriyor.
Aldatıldıktan sonra benim gölgem çok yoğun bir şekilde içimde büyüdükçe büyüdü. Hiçbir şeye ve hiç kimseye güvenim kalmamıştı. Sürekli sorguladım, ‘Neden ben?’, ‘Bunu hak edecek ne yaptım?’ gibi şeyler sorup durdum kendime. Bu gölge egomu o derece yükseltmişti ki, olaylara tarafsız bakamadım, kabul veremedim, değiştirmeye çalıştım. Yani burada kendi payıma düşeni sorgulamak, bu durumda alabileceğim derslere bakmaktansa, gölgemin ardına sığındım, tam bir ‘’mağdur’’ oldum; ne de olsa sevgili gölgem müthiş egosuyla ve içinden geçen ‘’tüm dünya bana karşı’’ inancıyla tam bir aldatılmış kadın yaratmıştı, bunun için aradığı tüm şartlar mevcuttu.
İlgili yazı: Aldatıldıktan sonra yeni bir hayat
Biliyorum bunu sizler de yaşamışsınızdır, gölgem hayattaki değerim, varlığım ve yolumu sorgulamama yardımcı olurken, diğer taraftan bana sessiz sessiz aynı şeyi söyledi; ‘’Beğenilmeyi hak etmiyorsun, sevilmeyi hak etmiyorsun’’. O kadar uzun süre bastırmaya çalıştım ki, sonunda yeni bir ilişkiye başladığımda beni dünyalar kadar seven bir adamın beni neden sevdiğini bile anlayamadım. Bana verdiği onca sevgi ve aşka karşın ben bunu doya doya onunla birlikte yaşayamadım, çünkü sevgili gölgemle yüzleşmekten oldukça korktum.
Dışarıdan aldığım onca yoğun sevgiye karşın, bu gölge bana ‘’sevilemeyeceğimi, değersiz olduğumu’’ söylemeye devam ettikçe, içimde ne sevgi ne aşk büyütebildim. Sadece bir süre seviyorum diye düşündüm, o zaman doğru noktadaydım… İşte içimdeki bu kocaman bir boşlukla, sonrasında ise aldatılmış olmaktan o derece utanç duydum ki, istenmemiş olmak, beğenilmemiş olmak, yalnız bırakılmak, başka birine karşı tercih edilmemiş olmak, sanki ‘’ben’’ olmak bile dünya üzerindeki en ‘’yanlış’’ şeymiş gibi hissettim. Ben bu gölgeden kaçtıkça o beni kemirmeye devam etti, onu gizledikçe, bu kimliği örtmeye çalıştıkça ve ondan kaçtıkça o daha da güçlendi.
Peki sonra ne oldu?
Almak ve vermek kavramlarının yani duygu alışverişinin ne kadar kıyısında, ne kadar sığ bir şekilde yaşadığımı anladım. Bu noktada korkmadan o gölgeye döndüm, ona sarıldım, kocaman bir ışık tuttum. Evet sevilmeyi hak etmesem de, değersiz olsam da herhangi bir insandan önce ‘’ben’’ kendi kendimi sevecektim, kendi kendime sonsuz değer verecektim, en büyük hediyeleri kendime alacaktım, en fazla zamanı kendimle geçirecektim, önce kendimin en iyi arkadaşı olacaktım, önce kendi kendime gülmeyi ve kendimle dalga geçebilmeyi öğrenecektim. Önce kendim hayatı kabul edecektim ve bunlar olmadan yani bu gölgenin ‘’elinden tutmadan’’ her ilişkim aynı sonla bitecekti.
Bugün, bu yazım da dahil olmak üzere, sevgili ‘’aldatılmışlara’’ ve tabi ki en yakın dostlarımdan biri olan sevgili gölgeme sesleniyorum. Gölgenizden korkmayın, yaşadığınız bir son değildi, sizi büyütmek, bir şeylerin farkına varmanız ve yine sizden gelip dış dünyaya yansımış bir bütündü. Bundan utanmayın, eğer hala bir yerde size yeni ilişkiniz de dahil olmak üzere ‘’aldatıldığınızı, başaramayacağınızı, değersiz olduğunuzu, sevgisiz kalacağınızı veya sizin bunu hak etmediğinizi’’ söyleyen bir gölgeniz varsa, onu sevin. Bir çocuk gibi onu kucaklayın. O sizin bir parçanızdır, onunla arkadaş olun.
Sevgili Deepak Chopra, Debbie Ford ve Marianne Williamson’ın ortak yazdıkları Gölge Etkisi (The Shadow Effect) kitabının en etkileyici cümlesi inanıyorum ki benim olduğu kadar sizin de gölgelerinize bakış açınızı değiştirecek;
…’’En parlak ışığınız ancak siz karanlığınızı kabul ettiğinizde parlar…’’
Unutmayın ki, hayatta sizi oluşturan iyi şeyler kadar gölgeleriniz de size aittir, gölgeler sizin üzerine çalışmanız gereken, yüzleşmeniz ile belki de hayatınızda yepyeni kapılar açabilecek yönlerinizdir. Gölgelerinizden korkmayın, gölgelerinizle gülümsemeyi öğrenmek güzeldir.
Şimdi bu yazıyı okuyorsanız hep birlikte onu kucaklayalım ve diyelim ki; ‘Aldatılmışlığım seni seviyorum, senin için buradayım, seninle daha güçlüyüm, benimle olduğun ve beni tamamladığın için sana teşekkür ederim ve seninle hayata gülebilmek çok güzel.’