Sevgili Buenos Aires… İlk kez 1536’da şehir olma yoluna çıkmış, dünyanın dört bir yanından göçmenleri, denizcileri, hayalperestleri adeta uzun zamandır yollarını gözleyen bir dost edasıyla karşılamış, güney kutbuna kadar ulaşan toprakları ile Arjantin’in başkenti ve bugün 12 milyonu aşan nüfusuyla Güney Amerika’nın en büyük ikinci kenti olarak da bilinen bir kozmopolit dünya şehri.
Atlantik Okyanus’u, Güney Amerika’nın huzurlu bu koyu boyunca kurulmuş canım şehir Buenos Aires’i, tarihin en eski günlerinden bu yana vazgeçilmez bir sevgili gibi sarıp sarmalıyor. Bir gökkuşağı gibi maviden kırmızıya, sarıdan mora rastgele renklendirilmiş iki katlı metal evler eski bir dost edasıyla karşılıyor ziyaretçileri. Henüz tezgahlarını kurmuş sokak sanatçıları bu ahenge irili ufaklı tabloları ile eşlik ediyor. Son köşeyi de dönünce enstrümanı ile bambaşka bir boyutta yolculuğuna çoktan başlamış sevgili bandoneonist. Hemen yanı başındaki restoranın önünde küçük bir pist kurulmuş. Simsiyah bir dişilik, siyah çizgili pantolon ile geniş omuzlar ve ardından eller, nefesler ve bedenler buluşuyor, tam o anda dans başlıyor; bu şehir gibi aşkın, tutkunun ve tarihin dansı Arjantin Tango… Göçlerden okyanusa, okyanustan kalbe akan güzel havalar şehri Buenos Aires ile ilk tanışma zamanda bu sahne ile mühürlü kalıyor.
La Boca, Buenos Aires’ in en eski yerleşim bölgelerinden biri. Halen Arjantin’in en ünlü futbol takımlarından Boca Juniors’ın stadına ev sahipliği yapıyor olması ününe ün katmış. Tarihte ise, uzun deniz yolculukları sonrası bu güzel şehre ulaşan denizcilerin, karaya ilk temas ettikleri nokta olarak biliniyor. Denizciler söz konusu olduğunda tabi ki ticaret, eğlence ve kadınlar da olmazsa olmazlar arasına giriyor. Bugün tüm dünyada Arjantin Tango olarak ta bilinen Arjantin’in dünyaca en ünlü ve en önemli kültür mirasının doğduğu bu sokaklar, La Boca’nın Caminito olarak da anılan bölümünde, her yıl milyonlarca turisti ağırlıyor.
Buenos Aires, 1800’lü yılların sonunda özellikle Avrupa’dan İtalya, İspanya ve Portekiz başta olmak üzere yoğun göç almış. Bu döneminde şehirde yaşanan hastalıklar ve kayıplar sonucu kadın nüfusu erkek nüfusuna görece oldukça düşükmüş. Şu anda bulunduğumuz sokağı dolduran rengarenk La Boca evleri ise uzun deniz yolculuklarından Buenos Aires’e ulaşan denizcileri karşılamak için yapılmış genel evler. Yoksulluktan ancak limana yanaşan gemilerden artık kalan boyalar ile rastgele boyanmış bu evlerde, kısıtlı sayıda kadın ile birlikte olmak için bekleyen denizciler uzun kuyruklar oluştururmuş. Bekleyenler arası rekabet öyle büyükmüş ki, bir kadın ile zaman geçirebilmek için adeta kavga etmek gerekirmiş.
İşte, bugün tutkunun dansı olarak da bilinen Arjantin Tango, bu uzun bekleyişlerde yaşanan heyecan ve rekabet harmanında, erkek erkeğe yapılan kavga benzeri figürlerin dans için kullanılması ile ortaya çıkmış. Şehrin elit kesimince, Arjantin Tango varoşlardan gelen hikayesi ile bir dans çeşidi olarak uzun süre kabul görmemiş. Fakat La Boca’da bu dansa ve müziğe duyulan büyük heyecan önüne geçilemez şekilde büyümüş. Bugün bildiğimiz en ünlü Arjantin Tango bestecileri de o dönemde La Boca’da yaşamayı ve eserlerine denizcilerden ve işçilerden ilham almayı seçmişler. Böylece Arjantin Tango müziği repertuvarı oluşmuş. Bugün ise La Boca, aktif sanat yaşamı açısından eski popülerliğini kaybetmiş olmasına rağmen, halen Buenos Aires’in en değerli kültür miraslarından biri.
İlginizi çekebilecek diğer yazılar:
Küba havası yanı başınızda: Mambo dansı hakkında bilmedikleriniz