Dört kadın, New York sokakları, seks ve ilişkileri konu alan; ana karakterlerden birinin yazar olmak istediği bir dizi… Aklınıza ilk gelen Sex and the City değil mi? Aslında konumuz, HBO’da yeni yayınlanmaya başlayan “Girls” adlı dizi. Senaryoların özeti merak uyandıracak şekilde birbirlerine benziyor olsa da; acaba Girls gerçekten medyanın ve HBO’nun bize pazarlamaya çalıştığı gibi “yeni Sex and the City” mi?
Kötü bir sinema filmine dönüştürülmeden önce, Sex and the City adeta bir fenomendi; televizyondaki hiçbir kadın karakter seksten onlar kadar rahat bahsedemiyordu. Kadın odaklı televizyon programlarının da başlangıcı olan Sex and the City; mükemmel olmasa da, kadınların televizyondaki temsilini tamamen değiştirmişti.
Şehir hikayeleri…
İki dizi de, New York’ta yaşayan ve çalışan dört kadın karakterin, ilişkilerinde yaşadıkları çeşitli başarı ve aşağılanma hikayelerine komik bir bakış açısı sunduğundan; Girls, yeni Sex and the City olarak nitelendirilebilir. İki dizi de, ana karakterin yazar olmak istemesi üzerine kurgulanmış ve her ikisi de “kadın odaklı” programlar. 90’larda Sex and the City’de olduğu gibi, Girls de medya tarafından 2000’lerin “esaslı kadın dizisi” olarak lanse ediliyor.
Ancak 20’li yaşların başındaki Girls karakterleri, 20’lerin sonları ve 30’ların başında olan Sex and the City karakterlerine oranla daha düşük maddi olanaklara sahip ve yaşam tarzları oldukça farklı. Girls’de, şaşaalı galeri açılışlarının yerini, Brooklyn’deki depo partileri alıyor ve Manhattan, New York’u konu alan diğer gençlik dizisi Gossip Girl’de anlatıldığı gibi dünyanın merkezi değil. Ayrıca, bu dörtlünün erkek arkadaşları genellikle “garip” ve “ezik” karakterler.
2012’ye gelince…
Sex and the City’deki sevişme sahneleri çoğunlukla göz alıcıyken; durum böyle olmadığında Miranda, Carrie ve Charlotte her zaman nasıl davranmaları gerektiğini oldukça iyi biliyordu (Samantha için bu durum hiç söz konusu olmadı). Ancak Girls’de, izleyiciler “mükemmel olmayan”, dolgun ve sıradan vücutların, çoğunlukla “rahatsız edici” sevişmeleriyle karşı karşıya. Bu durum bizi, feminist söylemler gibi, yeni neslin duygusal boşlukları ve cinsel yetersizliği üzerinde düşünmeye yönlendiriyor olabilir mi?
Sex and the City’de ilişkilere odaklanan samimi ve komik anlatım, Girls’de yerini gelecekle ilgili belirsizliklerin ve çelişkilerin içinde yaşamlarını sürdürmeye çalışan gençlerin hikayelerine bırakıyor. 2000’lerin karanlık New York’unda sürdürülmeye çalışılan bu hikayelerdeki tek umut ışığı, hayatı anlamlandırmaya çalışan bu kızların aralarındaki bağ.
Girls hakkındaki hislerim, beni arada bırakıyor. Bu dizi “modern zamanların ilişkilerine, yaşamına ve cinselliğine gerçekçi bir yaklaşım” sunduğu için umut verici mi, yoksa 20’li yaşlardaki kadın ve erkeklerin aralarında yaşananların dizide yansıtıldığı kadar karanlık olması yeterince üzücü mü?
Bildiğim tek şey, medyanın, modern cinsel betimlemelere açılan bu yeni pencereden hoşnut olduğu. Girls’de izlediklerimiz, hep iç karartıcı seks sahneleri. Ancak bu, dizide konu edilen tek şey değil. Asıl konu, Hannah ve arkadaşlarının hayatı anlamaya çalışmaları; ve eğer 2000’lerde kendi hayatınızı kurmaya çalışıyorsanız, bu sanıldığı kadar kolay değil.
Yazatın tüm yazıları için tıklayın.