Son bir haftanın girişimcilik dünyasındaki büyük çalkantısı Clubhouse’la ilgili okuduğum en muzip yorum, “uygulamayı kullananlar da maşallah, hepsi co-founder” olduğu yönündeki güldüren tespitti. Yalan değil, iğne atsak startupa düşüyor, öyle bereketli bir zaman. Kötü mü? Hiç değil, zamanın ruhu bu: Heyecanlı, ihtimal dolu, özgürleştiren yapılar istiyoruz pek çoğumuz.
Girişimciliğin parlak taraflarını az çok biliyoruz, o yüzden bugün biraz bardağın boş tarafına bakmaya niyetlendim. Adım adım gidelim:
Girişimcilik nedir?
Bugünün en popüler ve yüceltilen kavramlarından biri: “girişimcilik”, ilk kez Orta Çağ’da kullanılmış bir kelime; “iş yapan” olarak tercüme edebileceğimiz “entreprendere” kökünden geliyor. Zaman içinde şimdi kullandığımız, dinamik bir çağrışımı olan ve risk almayla, fırsatları değerlendirme becerisiyle ilişkilendirilen haline evrilmiş.
Girişimcilik neden popüler?
Kuşak araştırmacısı Evrim Kuran’a göre şimdiki gençler şirketlere ‘Beni geliştir, gelişimime destek ol ve lider olarak ilham ver’ diyor. Dolayısıyla şirketlerin eskiden beklendiği gibi prestijli, dev yapılar olmaları gerekmiyor. Her koyun kendi bacağından asılmanın, her birey kendini olduğu gibi ifade edebilmenin peşinde; en azından bu fikre açık. Yeni kuşak nefes almak istiyor. Kendi fikrini hayata geçirmeye, en kötü hayata geçmiş fikrin parçası olmaya sıcak bakıyor.
Girişimcilik dünyası göründüğü kadar parlak mı?
Olmayabilir. Girişimcilik fikri heyecan verici, doğru, ama işin bir kısmının kan, ter ve gözyaşı ile yıkandığını inkar edemeyiz. Pek çokları kurumsal hayatın sınırlarını aşıp özgürce, sevdiği işi aşkla yapmak isterken bazı “pürüzleri” görmezden gelmeye eğilimli olabilir ve aslında bu da anlaşılabilir: Neticede tünelin ucu, “kendini gerçekleştirme”.
Sadede gelelim: Medya ve kültür, tüm zorlukları aşıp zafere ulaşanların parıltılı hallerini servis ederken işin arka planını, çizilen zigzagları, inişleri ve bazen zirvenin öncesindeki büyük kayıpları göremeyiz. Bu etkileyici imgelerin kaç kere dibe vurup çıktığından bihaber olabiliriz.
İngiltere’nin en hızlı büyüyen FinTech şirketlerinden Chip’in CEO’su Simon Rabin’in her sabah işe tüm çalışanlardan önce gittiğini bilmeyiz örneğin; canımızın istediği saatte kalkmak istemişizdir. Ya da “Münzevi Girişimci”nin yazarı, Obama’nın eski danışmanlarından Morra Aarons-Mele’nin bir içedönük olarak verdiği varoluş mücadelesini, evde yoga pantolonuyla çalışmaya karar verme sürecini ancak kitap yazmaya niyet ederse, şans eseri öğrenebiliriz. Twitter CEO’su Jack Dorsey’nin neden 10 günlük sessizlik inzivalarına çekildiğini düşünmek bir kibrit çakabilir.
Tam da bu noktada gözlerimizi büyükçe açmak işe yarayabilir. Daha çok girişim ve girişimcilik hikayesinin perdesini şöyle bir aralamak bize perspektif kazandırabilir. Zaman, yenilgiye de hakkını teslim etme zamanı. Kimse hikayesinden gocunmuyor; bolca okumak, izlemek, beslenmek, ilham almak serbest.
Okuma tavsiyesi: Münzevi Girişimci, Morra Aaarons-Mele
İzleme tavsiyesi: Stresle nasıl dost olursunuz, Kelly McGonigal
Yazarın diğer yazılarını okumak için tıklayın. tıklayın.