X

Gıdıklanmanın ardında yatan bilimsel gerçekler

Kimileri için istemsizce kahkaha attıran, tatlılık ivmesini katlayan, eğlenceli bir aktiviteyken; kimileri içinse çaresizlik içinde kıvrandıran, rahatsız edici ve sinir bozucu bir eylemdir gıdıklanmak. Peki ama neden gıdıklanırız? Rahatsız edici olsa bile gıdıklandığımızda neden güleriz? Kendi kendimizi neden gıdıklayamayız? Hiç merak ettiniz mi?

Ünlü evrim teorisyeni Darwin’e göre gıdıklama, gülmek ve güldürmek üzerinden kişiler arasındaki iletişimi, sıcaklığı güçlendiren sosyal bir bağlanma mekanizmasıdır. Anne bebeğini gıdıkladığında bebek kahkaha atar, anne gıdıklamaya devam eder ve bu durum anne ile bebeği arasındaki duygusal iletişimi besler. Diğer taraftan, yapılan bilimsel çalışmalar ise gıdıklanmaya bağlı olarak gülmenin ardında bambaşka fizyolojik nedenler, psikolojik etkiler olduğunu ortaya koyar.

Fizyoloji demişken, nedir gıdıklanmanın fizyolojisi?

Derimizde, dokunma duyusunun aktive olmasıyla beyni ve tüm sinir sistemini uyarmak üzere bekleyen milyonlarca küçük sinir uçları bulunur. Bu sinir uçları, vücudumuzun daha hassas olan koltuk altı, ayak tabanı, karın ve boyun gibi bölgelerinde çok daha fazla sayıdadır. Hazırlıksız durumdayken, bu bölgelere beklenmedik bir şekilde dokunulması ve sinir ağlarının uyarılması sonucu beyin tarafından oluşturulan huylanma, ürperme ve gülme gibi tepkiler gıdıklanma olarak adlandırılır. Bununla birlikte, gıdıklanmak tamamen edilgen bir eylemdir. Yani, sadece başkaları tarafından oluşturulabilen bir histir ve kendi kendimizi gıdıklayamadığımız doğrudur. Bu durumun nedeni ise beynimizi şaşırtamayacak, kendi kendimize beklenmedik bir uyarı oluşturamayacak olmamızdır.

Peki, gıdıklanmak beklenmedik bir uyarana verilen fiziksel bir tepkiyse, neden gülüyoruz?

Almanya’nın Tübingen Üniversitesi’nde 30 gönüllü ile yapılan bir çalışmada, gıdıklanmanın yarattığı gülme içgüdüsü, esprilere verilen gülme tepkisi ile karşılaştırılmıştır. Elde edilen sonuçlara göre, her iki durumda da beyindeki yüz hareketlerini ve duygusal reaksiyonları kontrol eden bölgenin aktive olduğu gözlenmiştir. Ancak gıdıklandığımızda farklı olarak beynin hipotalamus bölgesinin de uyarıldığı tespit edilmiştir. Hipotalamus, acıkma, susama ve cinsel davranışlar gibi en temel ihtiyaçlarımızdan sorumlu olan ve koşullara bağlı olarak verdiğimiz içgüdüsel reaksiyonları kontrol eden bölümdür: Savaşmak ya da kaçmak gibi. Bu nedenledir ki, gıdıklanmayla birlikte kaçınma, ürkme ve hatta gülme, kahkaha atma gibi istem dışı tepkiler ortaya çıkar. Vücutta kan basıncı artar, kalp atışları hızlanır ve beyin daha aktif hale geçer.

O halde, gıdıklanmak olası tehlikelere karşı vücudun çalan alarm sistemi midir?

Bununla ilişkili olarak yapılan araştırmalar, gıdıklanma içgüdüsünün evrimsel bir uyarı ve savunma mekanizmasının parçası olabileceği konusunda ipuçları sunuyor. Bu teoriye göre, en çok ayak tabanından gıdıklanıyor oluşumuz, çıplak ayakla dolaşan evrimsel atalarımız için yaşadıkları çevredeki yılan, böcek, örümcek, akrep gibi zehirli canlıların hayati tehdit oluşturmasıyla açıklanıyor.

Diğer taraftan, aslan, kaplan gibi kedigiller familyasına ait olan vahşi hayvanların avlarını boyun kısmından yakaladıklarını ve karın gibi yumuşak kısımlardan parçalayıp yemeye başladıklarını görmüşsünüzdür. Bu hayvanlarla habitatlarını paylaşmak zorunda kalmış olan atalarımızda da, boyun ve karında bulunan sinirlerin beyindeki korku bölgesini uyarma konusunda son derece hassaslaşmış olması, varsayımlardan bir diğeridir.

Dolayısıyla, gıdıklanma içgüdüsü yaşamsal tehditlere karşı hayatta kalma refleksiyle gelişmiş olan savunma mekanizmalarının bize, günümüze ulaşmış evrimsel bir uzantısı olabilir.

Nitekim, gıdıklama tarihte de bir işkence yöntemi olarak kullanılmıştır. Örneğin Antik Roma döneminde suçlu bulunan kişilerin ayakları tuzlu suya batırılarak saatlerce keçilere yalattırılır ve gıdıklanma hissinin dayanılmaz bir acıya dönüşmesine izin verilirdi. İkinci Dünya Savaşı sırasında ise, gıdıklamanın Naziler tarafından toplama kamplarında bir işkence yöntemi olarak kullanıldığı biliniyor. Flossenbürg toplama kampından kurtulan Heinz Heger, tanık olduğu bu işkenceyi yazdığı kitabında şöyle anlatır:

“SS subayları, kaz tüyü kullanarak esirlerin ayak tabanlarını, koltuk altlarını gıdıklıyorlardı. Başta sessiz kalmaya çalışan kurbanlar, daha fazla dayanamayarak yüksek sesle kahkaha atmaya başlıyor, sonrasında bu kahkahalar yerini acı içindeki ağlamalara, çığlıklara bırakıyordu.”

Sonuç olarak sevinçten ağlamak, gözyaşı dökmek gibi korkudan gülmek, acıyla kahkaha atmak da hayata dahil, yaşamaya dairmiş aslında.

Merak etmeye devam edin.

Bilimle kalın. 

 

İlginizi çekebilir: Tek bedende farklı DNA’lar, farklı kimlikler: Kimeralar

İpek Even: Alman Lisesi’nden mezun olduktan sonra, İstanbul Üniversitesi’nde moleküler biyoloji ve genetik alanında lisans eğitimi aldı. Aynı alanda, Boğaziçi Üniversitesi ve Belçika’daki Leuven Üniversitesi’nde yüksek lisans çalışmalarını tamamladı. Ardından, Almanya’da Heidelberg Üniversitesi ve Alman Kanser Araştırma Merkezi’nde kanserin moleküler biyolojisi üzerine doktora yaptı. Hayatı her zaman keşfederek anlamlandırmaya çalışan, bilimin gücüne, sanatın ruhuna tutkun, araştırmaya, öğrenmeye ve paylaşmaya son derece meraklı biri. Şimdi ise aklı, yüreği ve kelimeleri yettiğince Uplifers’ta!

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.





21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?





İlgili Makale