2025 biz küçükken ne kadar da uzaktı oysa ki, ama bakın işte, geldi çattı bir yıl daha.
2000 yılı da, 2050 yılı da şimdi aynı uzaklıkta.
Milenyumda doğan bebeklerin bu sene 25. yaşlarını kutlayacak olmalarını hala hazmedemiyorum ben oysa.
Yeni yılın (yeniliği mi kaldı sanki) ilk 2 haftasını bitirmek üzereyiz şimdi bakın. Sahi nasıl geçti bu iki haftanız?
Savaşlar, dünyada yaşanan trajediler ve pek tabii ülkemin yöneticilerinin saçma sapan açıklamaları nasıl değişmediyse, 2 hafta öncesine göre benim hayatımda da çok bir değişiklik oldu diyemem açıkçası…
Biliyor musunuz bugün bir garip uyandım. Sanırsınız tüm gece boyunca bütün enerjimi hoover ile çekmiş gibi birileri. Aslında sabahtan beri parmağımı kaldıracak halim yok da, işte konu yazma olunca o parmaklar nasıl hareketleniyor bir anda bunu anca beni bilenler ya da yazmayı sevenler anlayabilir…
Dedim ya hiç enerjim yok sanki. Biraz beynim pause tuşuyla durdurulmuş gibi, biraz tükenmişlik sendromuna günübirlik girmişim gibi…
Tam da bu sebepten olsa gerek zihnimden geçenleri nasıl yazıya dökerim bugün ya da zihnimdeki düşünceleri nasıl algılayabilirim bilemiyorum doğrusu…
‘Gibi’ dizisini izleyenler az sonra bahsedeceğim sahneyi hatırlayacaktır. Hatırlamayanlar ve yeniden izlemek isteyenler için yazımın sonuna videoyu bırakıyorum.
İlkkan soruyor Yılmaz’a ne düşünüyorsun diye… Yılmaz da başlıyor yine sinirlenmeye, aslında söyledikleri hepimizin bu soruya karşı hissettiği şeyler de, yine de hep ‘Ne düşünüyorsun?’ sorusuna cevap aramıyor muyuz bizler de? Halbuki o soruya verilebilecek en doğru cevap ‘Hangi düşüncemi soruyorsun?’ olmaz mıydı sizce de? Hangimiz ya da kaçımız bir anda sadece bir şey düşünebiliyor ki yaşadığımız bu dönemde?
Mesela ben bu yazıyı yazarken bir sonraki kelimeyi düşünmekle kalmıyorum, çok sevdiğim bir şarkı olan ‘Alizée – Moi… Lolita’ da çalıyor‘Alizée – bir yandan zihnimde. Neyse ki sözleri Fransızca da bir de sözlerini eklemek zorunda kalmıyorum zihnimde yer alan düşüncelere…
Sonra şu anki işimde haftaya son haftam olduğu için ne kadar yoğun geçeceğini de düşünüyorum bir yandan. Yeni başlayacağım işin zorluğu ve heyecanı da yer ediniyor zihnimin bir köşesine…
Bu kadar mı sandınız gerçekten? Yok canım nerdeeee…
Eski sevgilimi, annemi ve babamı, yıllar sonra Tabu oynamaya karar verdiğimiz arkadaşlarımla, 6 kişilik ekipte kimin hangi grupta olacağı ya da olmasının daha uygun olacağı…
İnanır mısınız, bu satırları yazıyorum da kim neden okusun ya da insanların ilgisini çeker mi sorusu da kafamda cevap arayan başka bir düşünce tam da şu anda…
Daha çok şey var ya harcamayayım bu satırları bugün bunlarla, yılın ilk yazısında.
Evet ayın da yılın da ikinci haftasını bitiriyoruz işte, dediler ya hani bazı aşkları dostlukları 2024’te bırakmak gerek diye, ne yazık ki olmadı, bir şekilde geldiler benimle 2025’e öyle ya da böyle. Şimdi ne yapmak gerekir adım gibi bilsem de neden yapamıyorum neden beni istemeyen ya da mutsuz eden şeyleri hayatımdan bir türlü çıkaramıyorum bilmiyorum. Bu yalnızca hayatımdaki insanlar da değil aslında.
Kendime ve sevdiklerime zarar vermeme sebep olan bazı huylarım da bu soruma dahil, ısrarla yaptığım hatalar da…
Ne diyeyim söz dinletemiyorum kendime, sonunun ne olacağını bilsem de…
Geçen sene 11 Ocak’ta mutlu mesut paylaştığım ‘Hayal varsa umut vardır’ adlı yazımdan sonra, tam 4 ay beni içine çeken bitmek tükenmek bilmeyen kısır döngü, dilerim bu yıl ne benim ne de sevdiklerimin kapısını çalar.
Gönlümden geçen şeyler bana iyi gelmeyecekse onlara bye bye diyebildiğim, iyi gelecekleri de gönülden kucaklayabildiğim bir yıl olur umarım…
Her sene bunu söylüyorum ama sanırım evrene eksik mesaj mı veriyorum anlamadım 🙂
Hadi 2025 yap tüm güzel kalpliler için şovunu ama ürkütücü ve hüzünlü değil de, kahkahalarla ve neşeyle dolduracağın bir şov olsun seninki hepimiz için!
İlginizi çekebilir: Happy birthday to me!