X

Gıda, tarım ve su sorunlarına çözüm: Gıda girişimciliğinin potansiyelini genişleten Kök Projekt

Sizce de günümüzün en büyük sorunlarından biri mutfak çöpleri ve artık gıdalar değil mi? Kişi başı günlük üretilen çöp miktarı 1,2 kilogramı buluyor ve global ölçekte firmaları da eklediğimizde bu korkunç bir boyuta ulaşıyor. Ne var ki, döngüsel yaklaşım, gıda ve tarım üzerine yapılan girişimler ve fikirlerle bu durumu çözmek imkansız değil.

Türkiye’de de tüm bunlar ve daha fazlası için çalışan Kök Projekt var. Biz de global çapta gıda, tarım ve su sorunlarının çözümü için fikirler üreten ve gıda girişimlerini destekleyen Kök Projekt’in Kurucu Ortağı Semi Hakim ile projelerini, dünyada gıda ve suyla ilgili yaşanan sorunları ve gıda girişimcisi olmak için nelerin önemli olduğunu konuştuk.

Kök Projekt’in ortaya çıkış hikayesini öncelikle sizden dinleyelim. Bu fikir nasıl ortaya çıktı?

Aslında Kök Projekt, bizim gıda ve gelecekle ilgili merakımızdan ortaya çıktı. Farklı bilgi ve deneyimlere sahip olmamıza rağmen, ortağımla benim geçmişimizde benzer olan tek kısım aşçılık geçmişimiz. Bu işe başlarken de karar verdiğimiz ilk şey, gıda sektöründe iş yapmak istediğimizdi. Çalışırken keyif alacağımız, gözlerimizin parladığı kısmı bulmak yaklaşık bir ayımızı aldı ama sonunda bulduk. Bizi en çok gıda girişimciliği ve sonraki trendi yaratacak girişimcilerin potansiyellerini genişletmek heyecanlandırıyor.

Gerçekleştirdiğimiz projelerde de en az bizim kadar keyif alacak farklı ekiplerle çalışıyoruz. Kök Projekt içerisinde birçok farklı ekip birbirlerinden bağımsız olarak sadece Kök Projekt’e bağlı olarak hareket edebiliyor. Yapıyı oluştururken kendimize botanikte bir bitki gövdesi türü olan rizomu örnek aldık.

Hedeflerinizi anlatırken döngüsel yaklaşımdan bahsediyorsunuz. Bu yaklaşımı daha detaylı bir şekilde anlatabilir misiniz?

“Yap, kullan, at” olan lineer yaklaşımın sebep olduğu atık problemine çözüm olarak ortaya çıkan döngüsel yaklaşım aslında hayatın her alanında planlama sürecinde başlıyor. Döngüsel yaklaşımda üretmek, yeniden kullanmak ve daha sonra sistemde çıkan fazlalıkları yeniden dönüştürerek tekrar sisteme katmak gerekiyor. Her sektörde zarardan yarar elde edebilmeyi sağlayan bu yaklaşımın özellikle gıda ve tarımsal alanlarında çok güzel örnekleri bulunuyor. Örnek olarak tarımsal atıklardan üretilen biyogaz, markete götürüldüğünde satılamayan şekilsiz meyve sebzenin kaynağında toplanarak işlenip sos haline getirilmesini sağlayan girişimler gösterilebilir.

Global çaptaki gıda, tarım ve su sorunlarına çözüm üretmek için varsınız. Peki gıda sektörünün şu an karşı karşıya olduğu en büyük problem ne? Bunlar aşılabilir problemler mi?

Sorunlar bölgelere göre farklılık gösterebiliyor. Fakat bizce global çaptaki en büyük sıkıntı gıda atığı. Özellikle kaynak sıkıntısı çekerken, gıda atığı sorununa çözüm olarak geliştirilen sürdürülebilir ve çevreci projeler dünyaya birçok anlamda yarar sağlayacaktır. Dünyada bu konuda çok güzel girişimler mevcut. Ev atığının önlenmesi, ev atığının dönüştürülmesi, tarımsal gıda atığının önlenmesi, gıdaya erişim sorununun önüne geçilmesi üzerine projeler mevcut. Türkiye’de de bu konuda çalışan Fazla Gıda yatırım alarak büyüyerek devam ediyor. Tabii gıda atığı probleminin önüne geçebilmek için bireysel olarak tüketim kültürümüzü de gözden geçirmemiz gerektiğine inanıyoruz.

Bir diğer problem ise gıda ekosisteminin var olmasını sağlayan en önemli girdi olan “su”yun verimli kullanılması. Suyun özellikle depolanması, arıtılması ve tarımsal alanlardaki verimli kullanımı çok önemli. Tarımda teknoloji kullanımının yaygınlaştırılması için çiftçinin ve endüstrinin kullanabileceği projelerin yapılması gerekiyor. Tabii ki diğer yandan sürdürülebilir tarım uygulamalarının ürünlerini kullanmaları için tüketicileri de bu yönde bilgilendirmek ve talep etmelerini sağlamak gerekiyor. Biz girişimcilerle çalışırken de her zaman tüm süreci düşünmelerini istiyoruz. Sadece üretim ve satışı düşünmek eksik kalır, tüketicinin bunu talep etmesi de sağlanmalı. Böylece tarımsal kalkınmayı da sağlayabiliriz.

Türkiye açısından değerlendirdiğimizde gıda, tarım ve su konularında nelere dikkat etmemiz gerekiyor? Türkiye, dünya geneline kıyasla tarım konusunda nerede konumlanıyor?

Türkiye ekilebilir tarım arazisi olarak muazzam bir coğrafyaya sahip. Bu da tarım teknolojilerinin uygulanabileceği ve tarım girişimciliği konusunda çok ciddi potansiyeli olduğunu gösteriyor. Türkiye, çok farklı iklim ve toprak örtüsüne sahip olduğundan data toplayan tarım girişimcisi, kısa mesafelerde çok çeşitli data toplayabilmesi açısından cennet. Bu konuda çalışan Hollanda’ya göre onların ölçeklerinin küçük olması sebebi ile çok daha büyük avantajlarımız mevcut. Ancak demin de bahsettiğim gibi, su konusu çok kritik. Ülkemizde özellikle sulama konusunda yaşanan yanlış teknikler, toprağın verimini ciddi seviyede düşürüyor, haliyle tarım teknolojileri yine burada önemli bir role sahip. Dünyada birçok ülkede yaygın olarak gerçekleşen, hassas tarım teknolojilerinin adaptasyonu ve teşvik edilmesini önemli görüyoruz.

Tarımda sürdürülebilirlik konusu hakkında ne düşünüyorsunuz? Böyle bir şey mümkün mü yoksa şu andaki örnekler yetersiz mi?

Kesinlikle mümkün. Sürdürülebilirlik gıda sistemleri adına önemli hedef ve tarım için de en kritik noktayı teşkil ediyor. Ancak sürdürülebilirlik sadece tarımın kendisiyle değil, üreticilerin de desteğiyle gerçekleşebilir. Çok ciddi bir tarım ülkesi olan Türkiye’de yaş ortalaması 27, çiftçilikle uğraşanların yaş ortalaması ise 54. Bu sebeple genç çiftçilerin desteklenmesi ve kırsal alanlarda gençlerin yaşayabilecekleri yaşam alanları oluşturabilmek gerekiyor. Bunun tarım üzerinde çok pozitif etkisi olacağına inanıyoruz. Biz bu aşamada tarım teknolojilerinin uygulanması ile emeği yoğun olan çiftçiliğin daha cazip hale geleceğini ve tarım girişimciliğinin güçlenmesini  çözüm olarak görüyoruz.

Yıllardır en çok duyduğumuz konuların başında “su kaynaklarının tükenmesi” geliyor. Gerçekten dünyadaki kaynaklar kötü bir durumda mı?

Her sorun aslında içinde çözümünü de barındırıyor. Şu an su kaynakları maalesef iyi durumda değil. Ancak suyun arıtılması, depolanması ve verimli kullanılması konusunda da çok güzel girişimler var. Bu girişimler mevcut su kaynaklarının kontrollü olarak kullanılması adına çözümler üretiyor, hem de kirli suyun tüketilebilir veya tekrar kullanılabilir hale gelmesi konusuna odaklanıyor. Önümüzdeki yıllarda Türkiye’de de bu alanda bir çok girişimin ortaya çıkacağını düşünüyoruz. Gıda ve tarım ekosisteminin sürekliliği için su alanında çalışan girişimlerin desteklenmesi gerekiyor.

Teknoloji kirliliği artırırken bir yandan da sorunlara son derece pratik çözümler sunuyor. Teknolojinin gelişimi gıda, tarım ve su için avantaj mı dezavantaj mı?

Biz teknolojinin doğru ve etik kullanımının sürdürülebilir bir gelecek oluşturabilmek için gerekli olduğunu savunuyoruz. Bilginin şeffaflaştığı bir ortamda vücudunuza giren gıdanın nerede hangi koşullarda üretildiğini bilebilmek güzel olur. Veya hassas tarım uygulamaları ile uydudan aldığınız verileri kullanıp doğru ilaçlama yapabilmek teknoloji ile mümkün. “Yüzyıllardır tarım yapıyor olmak” maalesef günümüz şartlarında yeterli bir çözüm değil. Çünkü geleceğin dünyasını bugünün problemleri ve dünün teknolojisi ile doyuramayız.

İnsanları daha iyi yiyeceklere yönlendirmek için neler yapılabilir?

İyi olan alternatifin daha kolay olmasını sağlayarak insanları iyi yiyeceklere yönlendirebiliriz. Sadece sağlıklı diye insanların lezzetsiz yemekler yemesini bekleyemezsiniz; veya sağlıklı diye 2 saat yol gidip alışveriş yapmalarını sağlayamazsınız. Sürecin kolay olmasını sağlamamız gerekiyor. Örneğin obezitenin sebeplerinden biri fast food yemeklerin sağlıklı yemekten daha ulaşılabilir ve ucuz olması. Birçok gıda girişiminin aslında tıkandığı nokta maalesef bu. Bir ürünün talebini artırabilmek için kullanımını yaygınlaştırmak gerekiyor. İtalyanların 1960’larda yaptığı yemek devrimi bunun en iyi örneğidir. Dünyanın neresinde olursa olsun İtalyan restoranlarında bir yerlerde zeytinyağı şişesi ve konserve domates görürsünüz. Bu ürünlerin nasıl kullanıldığını menüdeki yemeklerde birinci elden tecrübe edersiniz

Bugüne gelecek olursak, Amerikalı Impossible Burger şirketi bunu müthiş başarıyor. Bitki bazlı “kanayan” burger köftesi üretiyorlar. Bitki bazlı bu ürün ile çevreye zarar vermeden lezzetli bir burger ortaya koyuyorlar. Bunu da geniş tüketime uygun hızlı bir reçete ile burger ile yapıyorlar. Yani baktığınızda sonuçta bu ürün bir tür “kıyma”, kıyma ile ilgili bütün reçeteleri yapabilirsiniz. Fakat bu ekip direkt olarak burgeri sahiplenerek hem bir alternatif sunuyorlar, hem de nasıl kullanılacağını gösteriyorlar. Et alternatifleri de aslında an itibarıyla çok ciddi bir trend, hatta yakın zamanda öğrendiğimiz kadarıyla Türkiye’de bunun üzerine çalışan bir girişim de var.

Kök Projekt bu bilinçlendirmeyi yapmak için nasıl içerikler ve etkinlikler hazırlıyor?

Bizler gıda girişimciliği için bir arayüz sağlıyoruz. İçeriklerimizi ve etkinliklerimizi hazırlarken dinamik, çözüm odaklı ve geleceğe dair içeriklere ve etkinliklere yöneliyoruz. Bunun sebebi de aslında birçok alternatifin var olduğunu gösterebilmek. Çünkü gıda dünyası muazzam bir dünya ve her gün yeni bir fikir çıkabiliyor. Taraf tutmak veya sorunlara odaklanmak yerine bizi heyecanlandıran kısım, çözümün bir parçası olabilmek. Bu sebeple sürdürülebilir çözümler üreten girişimcileri destekliyoruz.

Gıda girişimcisi olmak isteyenlere nasıl tavsiyeler verirsiniz?

Gıda girişimcisi olmanın bence en büyük avantajı, çözüm geliştirdikleri sorunların çok gerçek ve insan hayatına dokunan, çoğu zaman göz önünde sorunlar olması. Sorunun çok belirgin olduğu bu ekosistemde, bizim gıda girişimcisine en büyük tavsiyemiz uygulanabilir ve sürdürülebilir çözümler üretmeleri. Farkındalık çalışmaları çok güzel ama bence herhangi birini, girişimciden ayıran en önemli özellik sorunu iyi tanımlamaları, aksiyon alıp çözüm üretmeleri ve bu çözümleri uygulamaya sokabilmeleri.

Tabii gıda sektöründe girişimcilik biraz daha yavaş ilerliyor. Bunun sebebi de dizayn ettiğiniz ürün veya servisin geri bildirimini toplayabilmeniz için aradan belli bir zaman geçmesi. Mesela tarladaki domatesin verimliliğini ölçerek ürün kalitesini artırmak isteyen bir girişimin, Haziran ortasında ekilen domatesin toplanabilmesi için yaklaşık 60-75 gün beklemesi gerekiyor. Daha sonra topladığı bilgiyi anlamlı bir hale getirmesi ve uygulamaya geçirmesi domatesin bir daha ekileceği dönemi beklemesini gerektirebiliyor. Dolayısıyla süreç ve geri dönüş diğer teknoloji girişimlerine göre daha yavaş olabiliyor. Bu sebeple her zaman gıda, tarım ve su girişimciliğinin diğer girişimcilik konularından ayrılması ve onlara özel başarı metriklerinde çalışması gerektiğine inanıyor, girişimcilerle de bu yönde çalışıyoruz.

Kök Projekt’i takip etmek ve projelerinizden haberdar olmak isteyenler size hangi mecralardan ulaşabilir?

Kök olarak en aktif olduğumuz mecralar, Facebook ve Instagram. İlk etapta kendi sosyal medya hesaplarımızı kendimiz yönetiyorduk ve fark ettik ki gıda sektöründe bir dijital ajans eksiği var. Bunun üzerine Edible Ideas’ı kurduk ve kendi hesaplarımızı da onlara emanet ettik. Kök ile ilgili bütün etkinlikleri ve dünyadaki gıda girişimciliğine dair birçok konuyu Instagram’dan takip edebilirler.

2018 sonuna doğru canlıya alacağımız bir projemiz de Türkiye ve farklı ülkelerdeki gıda girişimcilerinin profillerinin ve sunumlarının bulunduğu ve gıda girişimciliği ekosistemine ait haberlerin paylaşıldığı bir web platformu. Bu sayede Türkiye ve dünyadaki gelişmeleri takip edebileceğimiz açık bir kaynak üretmiş ve paylaşmış olacağız.

Merak ettiğiniz sorular için Kök Projekt’in web sitesine de bakabilirsiniz. 

Uplifers: Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.





21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?





İlgili Makale