Yazı küçük bir Ege kasabasında geçiriyorum ve evimizin tam karşısında her yerde şubesi olan büyük bir market var. Orada dikkatimi çeken, gözlemlediğim ve içimi acıtan bir durum mevcut. Her gün onlarca, yüzlerce ürün çöpe atılıyor; ne insanlar, ne de hayvanlar faydalanabiliyor. Kapağı kapalı yoğurtlar, pirinçler, yenilebilir halde sadece biraz yumuşamış sebze ve meyveler…
Bu durum dikkatimi çektiği için gidip mağaza müdürüne: “Bu ürünlerin çöpe atılmadan indirimli olarak insanlara ulaştırılması ya da hayvan barınaklarına bağışlanması; bir şekilde ürünler çöpe gitmeden canlıların faydalanması durumu mümkün olamaz mı?” diye sordum. Mağaza müdürü: “Bizim elimizde değil, ürünleri aldığımız şirketler vergilerden düştükleri için çöpe atılan ürünler hakkında çok fazla düşünmüyorlar, bize o ürünlerin çöpe atılmasını sağlamamızı söylüyorlar” dedi. Bu yanıt, beni bu konu üzerine düşünmeye itti. Ve “Gıda israfı nedir? Dünyada, Türkiye’de oranları nedir? Gıda israfını önlemek için uygulanan ve uygulanabilecek sürdürülebilir çözümler üretmeye çalışan dernekler, oluşumlar, girişimler nelerdir?” diye araştırmaya koyuldum.
Türkiye İsrafı Önleme Vakfının (TİSVA) dünyada gıda israfının karşılaştırmalı analizi raporu sonuçlarına göre dünyada gıda israfının büyüklüğü yaklaşık 1,3 milyar ton. Bu kadar israf olmasına rağmen aynı zamanda son verilere göre dünyada 821 milyon insan açlık sınırında yaşıyor. Bu veriler çok üzücü. Ayrıca, gıda israfının üzerine düşünmemiz ve çözümler üretmemiz gereken güncel bir problem olduğunu gösteriyor. Ülkelerin, şirketlerin, dünya vatandaşı olarak her birimizin, israf edilen gıda ile ihtiyaç sahiplerinin nasıl buluşacağı üzerine kafa yormalıyız. TİSVA başkanı Başkanı Prof. Dr. Aziz Akgül’ün de belirttiği gibi dünyada 1,3 milyar ton israf edilen gıda, 821 milyon açlık sınırında yaşayan insanı 3 defa doyurabilir.
Aynı rapor, Türkiye’deki israf oranlarının da bir hayli yüksek olduğunu gösteriyor. Sonuçlara göre Türkiye, bir yılda milli gelirin yüzde 15’ine denk gelen yaklaşık 555 milyar lira kaynağını israf ediyor. 214 milyar liralık gıda israfının yapıldığı Türkiye’de günde 6 milyon ekmek çöpe gidiyor ne yazık ki. Raporda, gıda alanında Türkiye’de israf edilen miktarın 26 milyon ton olduğu vurgulanırken, bunun 125 milyar liraya karşılık geldiği söyleniyor. Ayrıca, Türkiye’de bir yılda yetişen 49 milyon ton meyve ve sebzenin yüzde 25-40’ının kaybolduğu veya israf edildiğine de dikkat çekilerek en iyimser hesapla bu israfın değerinin 25 milyar lira değerinde olduğu belirtiliyor.
Araştırırken ilk olarak, büyüyen bir sorun olarak dünyayı etkisi altına alan gıda israfına; işletmeler arası sürdürülebilir çözümler sunan Fazla Gıda adlı girişim dikkatimi çekti. Fazla Gıda, gıda işletmelerine gıda atığını önleyen teknolojik çözümler öneriyor ve işletmelere gıda bankacılığının gelişimine yatırım yapma fırsatı sunuyor. Büyük marketlere, gıda sektöründeki işletmelere satılmayan gıdalarını değerlendirme fırsatı tanıyan bu girişim hakkında daha detaylı bilgiyi buradan edinebilirsiniz.
Daha köklü ve sürdürebilir çözümler için ürünlerin çöpe gitmesinin engellenmesini sağlayacak yasal düzenlemeler gerekiyor. Örnek olarak bu konudaki yasal düzenlemeler geçtiğimiz yıllarda İtalyan hükümetinin oy çokluğuyla ve Fransız hükümetinin oy birliğiyle kabul edildi. Bu yasal düzenlemeler, süpermarketlerde son kullanma tarihi gelen yiyecekleri çöpe atmak yerine, bağışlamayı teşvik ediyor.
Bizim ülkemizde de böyle yasal düzenlemeler faydalı olacaktır. Böylece israf edilen onlarca ton meyve, sebze ve gıda maddeleri azalacağı gibi, açlık sınırında yaşayan birçok insanın uygun fiyata veya ücretsiz bir şekilde gıdaya kavuşabilmesi desteklenmiş olabilir. Bunu yapmaya çalışan girişimler de var. Örnek olarak, Temel İhtiyaç Derneği (TİDER) tarafından kurulan “Destek Market” bahsettiğim amaçlarla gıda israfını önlemek ve ihtiyaç sahiplerinin önceden belirlenmiş alışveriş limitlerine göre temel ihtiyaçlarını ücretsiz olarak karşılayabildikleri bir sistem sunuyor. Tedarikçi üretici firmaların, çeşitli nedenlerle piyasa değerini yitirmiş olan, kullanılabilir durumdaki ürünlerini bağışlaması ve bireysel çabalarla devam eden bu sistem, 2015 yılında Maltepe’de açılan ilk şubesinden sonra ikinci şubesini de Bağcılar’da açmış. Destek Marketlerin sayısının artmasını, gıda israfı ve yoksulluğa sürdürülebilir çözümler sunmaya çalışması bakımından çok anlamlı buluyorum. Dilerim sayıları daha da çoğalır.
Dünyada gıda israfıyla mücadele için oluşturulan girişimlere baktığımızda; Danimarka’da tüketim tarihi geçse de, tüketilir durumdaki yiyecekleri satan süpermarket Wefood, Fransa’da gıda israfını önlemek için şekli bozuk meyve, sebzeler için indirimli reyon düzenleyen Intermarché gibi örnekleri görüyoruz. Ayrıca, The Good Food Almanya’da açılan ilk atık gıda marketi ve bu market, yalnızca kusurlu (!) ya da çirkin (!) görünümü nedeniyle çöpe gitmesi muhtemel sebze-meyveleri ve son tüketim tarihi geçmiş dayanıklı ürünleri satıyor ve ilginç bir uygulama olarak müşteriler verecekleri fiyatı kendileri belirliyor. Süpermarket raflarında kalan ya da ambalajındaki yırtılma, delinme nedeniyle israf edilen yiyecekleri değerlendirmek, besinleri çöpe atmamak ve israf etmemek, Dünya’nın geleceği ve sürdürülebilirlik için önemli adımlar arasında yer alıyor. Yukarıda bahsettiğim gibi Destek Market (bireysel bazlı çözümler sunan) ve Fazla Gıda (işletmeler arası çözümler sunan) Türkiye’de gıda israfına sürdürülebilir çözümler sunmak için çalışan girişimler olarak dikkat çekiyorlar ve gerek bireysel, gerekse yasal düzenlemelerle desteklenilmeyi hak ediyorlar.
Bizler kıtlık bilincini deneyimlemeden, tüketimin renkli afişlerle zihnimize yerleştirildiği bir nesil olarak yetiştik. Çok uzak değil aslında, bizim anneannelerimiz, dedelerimiz ve onların aileleri, savaş, kıtlık görmüş insanlar. Ekmeği çöpe atmadan değerlendirmeyi, lüzumsuzsa ışığı söndürmeyi alışkanlık edinmiş insanlardı. Bize anlattıklarında bir ekmeğe bile muhtaç olabilmek masal gibi gelirdi, çünkü biz onlardan çok daha rahat büyüdük. Aldık, aldık, elimizdekini tüketmeden bir yeni versiyonunu aldık; aldıklarımızın bazılarını kullandık, bazılarını kullanmadık. Kullanmadığımızı çöpe attık kolayca. Eskimeden yenisini aldık, kahvaltılarımızı bile serpme yaptık, bir kaşık alıp bıraktık reçeli, balı, peyniri…
Unutarak doğamızda açgözlülüğün olduğunu, ilk önce gözümüz doysun deyip durduk, sanki doyurabilmemiz mümkünmüş gibi gözümüzü. Ama artık sınırsız kaynaklarımızın olmadığını hatırlamanın vakti geldi. Gelecek nesiller için artık daha duyarlı olmamız gerekiyor. Gıda israfının farkında olmalı ve israfı önlemeyi hedef alan sürdürülebilir çözümler konusunda zihinlerimizi aktif tutmalıyız. Mümkün olduğunca ellerimizi taşın altına koyup “Ben bu konuda ne yapabilirim?” diye düşünmeli ve düşüncelerimize uygun hareket etmeliyiz.
İlginizi çekebilir: Çocuklarla geri dönüşüm zamanı: Çocuğunuzla birlikte yapabileceğiniz 3 tasarım