Kapadokya’da bu sene 4.’sü düzenlenen Vofa (Vibrations of Anatolia) yani Sesle Şifa Festivali’ne katıldım. Beden, zihin, ruh bütünlemesi etrafında bir sürü çalışma vardı. Bu sene en çok neyden etkilendin derseniz hemen söyleyebilirim ki kundalini yoga derslerinden.
Benim kundalinide ilk deneyimimdi ve birçok şey gibi tam zamanında girmiş oldu ki hayatıma, bana ışık dolu ve çok geniş kapılar açtı.
Son senelerde yaptığım çalışmalar hep yavaşlamak ve durmak üzerine oldu. Yavaşlamanın ve durmanın ihtiyacını, hayattaki önemini anlıyorum farklı farklı yollarla son bir kaç senedir. Kendime izin vermek, hayatın içerisinde illa koşmadan da var olabileceğim ve durarak da gelişebileceğim bilgisi bana çok iyi geldi.
Tam da buraya gelmeden önce benim için artık daha çok hareket zamanı geldi, ihtiyaçlarım bu yönde ilerliyor hayatımın bu döneminde diye kendi kendime düşünmüşken festivalde girdiğim kundalini yoga dersleriyle beraber aldığım zevk, açıldığını gördüğüm alanlar bana doğru noktada olduğumu teyit ettirdi.
Öncelikle çok fazla kendisiyle, ruhuyla çalışan bir insan olarak aslında ne kadar zihinde yaşadığımı, ne kadar zihnimin hapishanesinde var olmaya çalışıp kendi sınırlarımı çok daraltmış olduğumu fark ettim. Aslında zor olmayan ama alışık olmadığımdan ötürü bedenimi zorlayan bir hareketle karşılaşınca “Ben yapamıyorum. Benden bu kadar” demek zaman zaman kendini olduğun gibi kabul etmek olsa da benim için zihnimin “Tamam artık sen daha fazla yapamazsın. Hadi bırak” diye bana söylemleriymiş. Bu iki noktayı ayırt etmek çok önemliymiş. Hocamız İrem Greenfield: “Hadi bırakma! Zihninin ve bedeninin ötesine geç! Haydi!” dediğinde anladım.
Bir eşik varmış. Ben zihin eşiği diye adlandırıyorum şu an. Tam da: “Yeter artık daha fazla yapamayacağım bu hareketi, bittim!” dediğinde bırakmadığında geçilen ve o anın sonrasında daha yeni başlamışsın gibi daha rahat ve taze enerjiyle yapılan.
Bu durumu kendimde birebir gözlemlemek bana çok şey anlattı. Meğer benim gerçeğim sandığım halim aslında zihinden gelen yanıltmacalarmış. Sınırlarım bildiğimden çok daha genişmiş. Yapamam diye kestirip attığım ama aslında çok da yapmak istediğim bir çok şeyi yapabilirmişim! Ve artık gündelik hayat içerisinde her böyle bir durumla karşılaştığımda bu durum ‘kendime izin vermek mi yoksa zihnimin vızıltılarına kanmak mı’ diye soracağıma kendime söz veriyorum. Hissediyorum; çok geniş alanlar açılacağını hayatımda bu noktada. Artık isteklerin, hayallerin gerçeğe dönüşme noktasına daha yakınım. Şükrediyorum.
Görmek, fark etmek, anlamak insanı nasıl da başka noktalara taşıyor.
Bir diğer konu ise yine kundalini yoga dersinde fark ettiğim şey: Baya otomatik ve ezberden yaşamış olduğum hayatı.
Mesela derste bir noktada bacaklarla bisiklet çevirme hareketi yapmamız söylendi. Yapmaya başladım. Ve yine bir noktada ‘ah, uh, tamam, yeter yoruldum’lar içimde havada uçuşuyordu. O an İrem: “Sadece bisiklet çevirme. İçinden o bisiklet çıksın, bisiklet ol” dedi ve bum! Ne kadar ezbere yapıyormuşum! Ne kadar ezbere yaşıyormuşum!
Düşünmeden, kendimi ana vermeden. Her şey otomatikleşmiş. Peki o zaman buna yaşamak diyebilir miyiz?
Azra Kohen’in de Fi,Çi,Pi kitap üçlemesinde altını bastıra bastıra her defasında altını çizdiği gibi ‘hayat deneyim’ değil mi?
Otomatik hareket ettiğimiz noktada, hiçbir ana ruhumuzu, kendimizi katmadığımız noktada o deneyim ne demek, ne yapıyoruz, neden yapıyoruz anlayabilir miyiz?
Ve ben bedenim aracılığıyla bisiklete dönüşürken ne zihnim kaldı ne bedenim. Sadece ruhum akıyordu o ana, bedenim aracılığıyla. Hissettim. an’da olmayı, ruhumun hayata aktığını, yaşamanın ne demek olduğunu hissettim.
Ve karar verdim. Anlarımın içinde var olmaya, yaşamda yaşam olmaya, bir bebek saflığında hayatı yeniden keşfetmeye karar verdim.
Hayat, gerçekten yaşamaya karar verdiğinde yaşama dönüşüyor.
Tüm bu gördüklerimin, anladıklarımın dalga dalga hepimize yayılması; her birimizin hayata katılması dileğiyle…
Nice anlamlı hayatlar, yaşamlar olsun hepimiz için o zaman.
Aşk’la…
İlginizi çekebilir: Ego ve sevgi çatışması: Gerçek sevgi nedir, nasıldır?