Gerçekten kendim olmak neye benzer?
İşte üzerine düşünmek için harika bir soru: “Gerçekten kendim olmak neye benzer?”
Tazecik tertemiz saf bir enerji olarak doğarız ve doğduğumuz andan itibaren içine doğduğumuz aile, toplum, eğitim sistemi, yediklerimiz, içtiklerimiz ve tüm diğer çevresel şartlar tarafından saflığımızı kaybederiz. Yani, tamamen eşsiz, tam, harikulade ve muhteşem olarak doğar ve ilginç şekilde kendini eksik hisseden, kendine güvensiz ve kendi hakkında hiçbir fikri olmayan bireylere dönüşürüz.
Ne yemeye ihtiyacımız olduğu, ne giymek istediğimiz, nerede yaşamak istediğimiz, hangi meslekle kendimizi ifade etmek istediğimiz hakkında zorlukla karar vermemiz bu yüzdendir. Mesleğimizi, kendimizi ifade aracı olarak görecek uyanıklıkta olduğumuzdan bile bahsetmek epey güç aslında. Para kazanmak için çalışmak, daha çok çalışmak ve bundan şikayet ederek daha çok çalışacağımız yeni görünen ama aynı olan ancak kesinlikle daha ağır ve hep daha da ağır binlerce karar ve seçim…
Bugün bunu yaşıyor olmamızın sebebi: Maruz kaldığımız şartlanmalar sebebiyle kendimizden kopmuş olmamızdandır. Bunun bir sonucu olarak, depresyonun normalleştiği ve intiharların arttığı bir dünyada yaşıyor olmamız hiç de şaşırtıcı gelmiyor artık. Herkesin birbirine benziyor olması ve bireylerin kendi otantik özlerinden yön almak yerine gördükleri ve idealleştirdikleri bireylere benzemeye çalışması da aynı kısır döngünün bir parçası.
Yazıya devam etmeden önce lütfen şunu söyler misiniz içinizden ya da yüksek sesle: Tüm bunlar için kimseyi suçlamıyorum. Ben hayatımı değiştirme, kendim olma, gücüne sahibim. Eşsiz ve muhteşem varlığımla ben bu dünyada bir değişim yaratmak için geldim ve bu değişimi yaratabilmek için ihtiyacım olan her şeye sahibim. Ben gerekliyim, tamım ve eşsizim. Dünyanın bana ihtiyacı olduğu için buradayım. Her şeye rağmen, her gün daha çok kendim olabilmek için yılmadan çalışmaya kararlı ve istekliyim. Öyle oldu, öyle olsun.
Bugün, evrimleşmemizin bir sonucu olarak, daha çok insanın özgürleşme çabası içine girdiğini gözlemlemeye başladım. Bunu görmek benim için oldukça sevindirici. Ancak, yaygın olarak kullandığımız yöntemlerin bizi oraya götürmeyecek olduğunu görmek de bir o kadar üzücü. İdealize ettiğimiz hiçbir şey bizi kendi gerçeğimize götürmeyecek!
Bir şeyi idealize ettiğinizi nasıl anlarsınız?
Eğer, kendinize örnek olarak seçtiğiniz o yaşam-kişi sizde eksiklik hissi yaratıyorsa bir rüya yani illüzyon ya da başka bir deyişle idealize edilmiş olma ihtimali çok yüksektir. Birini idealize ettiğinizde ve o olmaya çalıştığınızda o yolda attığınız her adım çok yorucudur. Sadece üç adım attığınızda bile bir bisikletle saatlerce yokuş yukarı çıkmış gibi yorulursunuz, çünkü siz o olmaya çalışırken giderek kendinizden koparsınız. Bu, akışın tersi yöne yüzmektir. Bununla birlikte, idealize ettiğiniz yaşam o kişi için hafif olabilir. O kişi, kendi GERÇEĞİNİ yaşayan biri olabilir. Ancak onun GERÇEĞİ sizin GERÇEĞİNİZ olmayabilir. Şimdi sizi yazının burasında minicik bir ara vermeye davet ediyorum. Bu son cümleleri gözlerinizi kapatarak bir gözden geçirir misiniz? Şu soruları sormak da yardımcı olacaktır: Şu an üzerinde çalıştığınız şey sizi yoruyor mu? Yoksa besleyip güçlendiriyor mu? Sizin için GERÇEK mi? Lütfen hemen cevap bulmaya çalışmayın soruda kalın ve sorunun sizde yarattığı enerji değişimini gözlemleyin. Doğru bir cevap değil bir enerjidir. Aklınızdan bu soruları geçirirken- sizin için hafif olanı ararken- şu an üzerinde çalıştığınız şeyden uzaklaştığınızı mı görüyorsunuz? Peki sizin için hafif olanı da görebiliyor musunuz? Hemen göremeyebilirsiniz, lütfen zaman verin. Bu sorularda kaldığınızda sizin için doğru olan bir enerji olarak yaşamınızda belirecek. Bazen bir insan formunda, bazen bir numara, bazen sadece bu yönde git diyen bir his olabilir. Siz soruda kalın ve bırakın evren sizin için doğru olanı getirsin.
Homojenlik, aynılık ve otomatik cevaplar gördüğünüz hiçbir yerde siz siz değilsiniz. Şimdi size yaşamınızdaki aynılıklara bakmayı teklif ediyorum. Aynılıklar üzerine düşünmek bile bugüne kadar maruz kaldığınız belki de onlarca kilo ağırlığındaki yüklerden kurtulmaya götürecek bir farkındalığa taşıyabilir. Minicik bir bakışın onlarca kiloyu yok etmesi mümkün müdür? Mümkündür. Bunları okurken hafiflemeye başladıysanız bu harika, farkındalık çalışmaya başlamış demektir. Hafiflik yüklerden arınmak demektir ve yüklerden arınmak kendiniz olmaya başlamanın işaretidir. Kendiniz olmak ise huzurun anahtarı… Tabi, bir günde olmasını beklemek gerçekçi olmaz. Bir ömür çalışma alanımız bu. Ancak buna ne kadar hazır ve istekli olduğumuz ne kadar hızlı yol alacağımızın ölçüsüdür.
Ana soruya yeniden dönüyorum: Gerçekten kendim olmak neye benzer?
Bunu ilk doğduğum anlarda zaten biliyordum, büyürken unuttum. Şimdi yapmam gereken şey bunu hatırlamak. Kendimi hatırlamak. Bunu yapabilmek için bana yardımcı olan ve size de yardımcı olacağını hissettiğim bir araçtan daha bahsedeceğim size:
Doğa ile vakit geçirin: Ormanda yürüyüş yapabilir veya size en yakın parkta sırtınızı ağaca yaslayarak oturabilirsiniz. Evinizde çiçeklerle vakit geçirebilir, hayvanlarla oynayabilirsiniz… Sizin yaşamınızda en pratik şekilde yapılabilir olan her neyse onu yapmayı deneyin lütfen. Basit ve kolaylıkla ulaşabilmeniz sürdürülebilir olmasına yardımcı olacak. Bu aracın yaşamınızı değiştirebilmesi için anahtar kelime sürdürülebilirliktir! Bunu hatırlayın.
Doğada vakit geçirmek nasıl işe yarar?
Kendimizi, kim olduğumuzu hatırlamanın çok zor olmasının bence ana sebebi vaktimizin çok büyük bir kısmını yargı denizinde geçiriyor oluşumuzdur. Başka insanlarla olduğumuz her yerde yargı denizindeyiz aslında. Bunun yanlış anlaşılmasından tereddüt ettiğim için burada kısacık bir not düşmekte fayda görüyorum: “yalnız olmak iyidir” demiyorum. Biz sosyal varlıklarız ve kendimizi yalnızlaştırıyor olmamız bana kalırsa illüzyonun en büyüklerinden biridir ve tehlikelidir de. Zira, yalnızlaştıkça yaşamı idealize etme tuzağına daha rahatça düşebiliriz. Benim size önerdiğim kontrollü yalnızlık olacak. Yani, gidip kendinizi doğaya kapayın demiyorum. Belirli aralıklarla ve mümkün olduğunca düzenli doğaya gitmekten bahsediyorum.
Doğa bize iyi gelir çünkü doğada hiçbir şey bizi YARGILAMAZ. Bu sayede, doğadayken nefes almamız daha kolaydır. Doğa bize ihtiyacımız olan YARGISIZ ALAN deneyimini sunar. Böyle bir alanda, kendiniz olmak için ne yapmanız gerektiği ile ilgili ilham alabilecek fırsat bulabilirsiniz. Yoga buna BOŞLUK der. Kafamızda boşluk olmadan yaşamın bize nüfus edecek yer bulması mümkün olmaz. Yaşam bize nüfus etmezse de sürekli aynı hayatı yaşar dururuz. Var olan her şey değişirken biz sürekli aynı kalamayacağınız için de bunalır ve yaşamdan keyif alamaz bir hale geliriz. Buradan çıkmak için ne yapmamız gerektiğini bilemediğimiz için de ya depresyona girer ya da intihar ederiz. Doğada, aklınıza gelen fikirlere daha çok güvenebilirsiniz çünkü size gelen ilham siz onu gerçekleştirebilmek için en uygun kişilerden biri olduğunuz için size gelir.
Ana soruya yeniden dönüyorum: Gerçekten kendim olmak neye benzer?
Neşe içinde, akışkan, huzurlu ve hafif hissettiğiniz her yerde kendimiz oluruz. Böyle anları gözünüzün önünden geçirmek ister misiniz? Tüm bu anlar sizin gerçekte kim olduğunuzla ilgili harika fikirlerle doludur. Bu kimisi için denizin önünde kahvesini içmektir, kimisi için bir koşu yarışına katılmak, kimisi için de köpeğiyle boğuşmak olabilir ….Tüm o ağırlıklar, yorgunluklar ise kendimiz olamadığınız yerlerdir.
Yaşam yumuşacık bir yataktır. En çıplak halimizle ona koşarak atlayıp içinde kaybolmak da bizim seçimimiz, şövalye kıyafeti giyip ucunda oturmak da. Soru şu: Çıplak olmaya cesaretin var mı?
Muhteşem ilhamı ile aklımı başımdan alan, her ağırlaştığımda birkaç sayfasını okuyarak yeniden ve en hızlı şekilde hafifliğime kavuştuğum muhteşem Dr. Dain Heer’e ve “Kendin Ol Dünyayı Değiştir” kitabına özel teşekkürlerimle.
Çok bunaldığım bir gün bu muhteşem kitabı önüme koyup oku diyen sevgili arkadaşım Yeşim Ecem Oral’a ayrıca minnetler, kalpler ve çiçekler <3
İlginizi çekebilir: Güneş gibi olmak: Kararlı ve görkemli