“İnsanlar içinde bulundukları durum nedeniyle her zaman koşulları suçlarlar. Ben koşullara inanmıyorum. Bu dünyada ilerleme kaydeden insanlar ayağa kalkan ve istedikleri koşulları arayan kişilerdir ve eğer onlar bu koşulları bulamazlarsa onları yaparlar.” George Bernard Shaw
Hayatının kontrolü kimde? Onu kontrol etmek mi istersin yoksa başkalarına kaptırmak mı? Yaşamının lideri mi olmak istersin yoksa koşulların kurbanı mı? Direksiyona geçmek için sorumluluk almaya hazır mısın? Eğer kendi yaşamını kontrol edemezsen, bunu başkaları (aile, iş, toplum, medya) yapacaktır.
Mutsuzluğun ve sorunların nedeniyle aileni, işini veya politikacıları suçlamak çok kolaydır fakat suçlamak sorumluluktan kaçmanın en kestirme yoludur. İçinde bulunduğun durum için kendini sorumlu görene kadar bunu değiştirmek için hiçbir güce sahip olamazsın. Mutlu ve başarılı insanların hepsi de iyi bir yaşama giden yolun ilk adımının sorumluluk almak olduğunu bilir. Peki başımıza gelen her kötü olaydan, kazalardan ve diğer tüm kötülüklerden de biz mi sorumluyuz?
Cevap tabii ki hayır. Çünkü sorumluluk almak suçu kabullenmekle aynı şey değildir. Ancak olaylara yaklaşımımızı seçmek bizim sorumluluğumuzdadır. Sorumluluk almak, yaşamın her alanında seçim ve değişiklikler yapma gücüne sahip olmak ve kontrolümüz dışında olan şeyleri kabullenmek demektir.
Güç, kontrol edebilmekten gelir. Hayatta kontrol edebileceğimiz tek şey düşüncelerimizdir. Şu anda gerçekliğini yaşadığımız şeyler de bir düşünceyle başlamıştı. Ancak düşüncelerimizin ne kadarı gerçekten bize ait? Bu sorunun cevabını bulabilmenin tek yolu, gerçek benliğimize ulaşmaktan geçer.
Gerçekte sen kimsin?
Nasıl biri olduğunu düşünüyorsan, diğer insanlar da sana öyle davranır. Benlik algın neyse, diğerleri de sana böyle hissettirirler. Eğer güzel/yakışıklı olduğuna inanmıyorsan, bilinçsiz olarak kendini güzel/yakışıklı gösterecek herhangi bir şey yapmazsın. Bakımlı ve kendine değer veren bir görünümde olmayacağın için insanlar kaçınılmaz olarak seni çekici bulmayacak ve bu da inancını doğrulayacaktır. Aslında başkalarının da bize kendimize davrandığımız şekilde davranmasına izin veririz. Kendimizi neye değer buluyorsak, yaşamımız da öyle şekillenir.
Kendin hakkında iyi şeyler hissetmiyorsan, neye sahip olursan ol kendinden hoşnut olmayacaksın
Biz üç benliğe sahibiz: Gerçek benlik, olumsuz benlik algısı ve dışarıya gösterdiğimiz benlik. Gerçek benliğimiz “aslında kim olduğumuz” dur. Olumsuz benlik algısı, gerçek benliğimizin üzerini örten utanç, korku ve suçluluk duygularıdır, “olmaktan korktuğumuz kişi”dir. İnsanların bizi sevdiğinden emin olmak ve onaylanmak için bu korkmuş benliğimizin üstünü başka bir benlikle örteriz. Bu, dışarıdan “öyleymiş” gibi göründüğümüz kişidir. Kendi gerçek benliğimize ulaşmak için korktuğumuz ve öyleymiş gibi göründüğümüz benliklerden kurtulmamız gerekir.
Eğer mutlu ve doyumlu bir hayat yaşayamıyorsan bunun sebebi zamanının ve enerjinin çoğunu olumsuz benlik algını gizlemeye çalışarak harcadığın içindir. Sen olumsuz benlik algını dünyadan saklamaya çalıştıkça, gerçek benliğinle bağlantın zayıflamaya başlar. Kimmiş gibi davranıyorsun? Kim olmaktan korkuyorsun?
Şimdi sana iyi bir haber: Olmaktan korktuğun şey, sen değilsin, bu sadece senin olumsuz benlik algın. Ve bu küçükken zihnine kaydedilmiş olumsuz inançların toplamından başka bir şey değil. Bu inançlarla yüzleşebilirsen, gitmelerine de izin verebilirsin. Korktuğun taraflarınla yüzleşmek, gerçek benliğine ulaşmanın yegane yoludur. “Gerçek seni” yaşama sorumluluğunu aldığında, hayatının daha doyumlu olduğunu göreceksin.
Bu konuda destek almak isterseniz bana www.ayselkeskin.net üzerinden ulaşabilirsiniz. Barış, sağlık ve sevgiyle.
İlginizi çekebilir: İçerisi değişirse, dışarısı da değişir: Kendini kampa almaya hazır mısın?