Hayat çoğu zaman belirsizliklerle dolu bir yolculuk. Her birimiz, yaşamımızın farklı alanlarında bir şeylerin istediğimiz gibi olmasını isteriz. Kimimiz okuldan yüksek not almayı, kimimiz işte terfi etmeyi, kimimiz ise bir ilişkinin hayal ettiğimiz gibi ilerlemesini bekleriz. Bazen, çok emek verir, plan yapar, umutlanırız. İçten içe, “Bu kez olacak,” deriz. Fakat hayatın gerçeği çoğu zaman bambaşka şekilde karşımıza çıkar. O çok istediğimiz şey olmayabilir, beklediğimiz kişi umduğumuz gibi davranmayabilir, işler yolunda gitmeyebilir. İşte o an, gerçekler ve beklentiler arasındaki o ince çizgide dururken içimizde karmaşık duygular belirir: Hayal kırıklığı, öfke, suçluluk, bazen de umutsuzluk. Hepimiz bu duyguları, farklı zamanlarda, farklı şekillerde yaşarız. Ancak asıl önemli olan, gerçeklerle yüzleştiğimizde hissettiklerimizle ne yapacağımızdır. Çünkü hayat, sadece başımıza gelenlerden ibaret değildir; aynı zamanda onlarla nasıl başa çıktığımızla da şekillenir.


Böyle zamanlarda çoğu kişi duygularını görmezden gelmeye, yok saymaya çalışır. Hızla başka bir şeyle meşgul oluruz ya da “Bunda büyütülecek bir şey yok.” diyerek kendimizi teselli etmeye çalışırız. Oysa duyguları bastırmak, onları yok etmez; sadece erteler. Bastırılan her duygu, zamanla başka sorunlar olarak karşımıza çıkabilir. Bu nedenle, ilk adım olarak hissettiklerimizi tanımak ve kabul etmek önemlidir.
Çoğu zaman hayal kırıklığımızın temelinde gerçekçi olmayan beklentiler yatar. Bir işin ya da bir ilişkinin belli bir şekilde sonuçlanmasını beklerken, kontrolümüz dışında pek çok faktörün olabileceğini gözden kaçırabiliriz. “Bu beklenti ne kadar gerçekçiydi?” diye kendimize sorarak, olaylara daha geniş bir perspektiften bakmayı öğrenebiliriz. Belki de bazı şeyleri akışına bırakmayı öğrenmek bizim için iyi daha iyi olabilir, evet çok zor ama her zaman başaramasak da denemeye değer.
İçimizde biriken duyguları bazen kelimelere dökmek iyi gelebilir. Yazmak, benim için çoğu zaman bir kaçış, bir şifalanma yöntemi. Özellikle de konuşamayacağım bir şeyler varsa, içimde biriktirmek yerine yazıyla dışarı atmak, boğuştuğum duygu ve düşünceleri sistemimden atmama yardımcı olabiliyor. Elbette ki her zaman aynı derecede etkili olmuyor ancak hayıflanmaktan, ah tüh vah diye kendimizi yemekten daha iyi bir seçenek.
Bazen olanları değiştiremeyiz. Böyle durumlarda gerçeklerle mücadele etmek yerine, onları kabul etmek bize iyi gelir. Kendimize şunu hatırlatalım: Hayat her zaman istediğimiz gibi gitmeyebilir. Ama bu, değerimizin veya yeteneklerimizin azaldığı anlamına gelmez. Sadece koşullar, bazen bizim istediğimizden farklı gelişir. Ayrıca belki de böylesi, daha iyi olacaktır. Neyin gerçekten hayırlısı olduğunu bilmek çoğu zaman imkansıza yakın.
Son olarak şunu da unutmamak gerek ki duygular bir anda geçmez. Kendimizi toparlamak için zamana ihtiyacımız olabilir. Bir süre üzgün ya da öfkeli hissetmek çok doğaldır. Aceleyle “Hemen normal hissetmeliyim.” baskısı kurmak, süreci daha da uzatır.
Bir şeyleri sindirmek, kabullenmek için zamana ihtiyacımız varsa, bu zamanı görmezden gelmemeliyiz…
İlginizi çekebilir: Ders, gerçekten de biz öğrenene kadar devam eder mi?