Yıllanmak kavramını aslında ilk olarak şarap için kullanırız veya başka içkiler için… Yıllandırılabilecek üzümler veya içkiler vardır. Onlara yıllarca dokunmazsınız. İçi ve tadı güzelleşir. Sabırla beklersiniz daha ve daha değerli hale gelirler. Sonra bir gün yıllar sonra tatmanın vakti gelir. O bir an için yıllarca beklemek gerekir ve yapıldıkları andan tadı tuzu olmaz. Değeri olmaz…
Peki, sabrımız var mıdır o muhteşem an için? Yıllandırıp da tatlandırmak için? Bu değersiz zaten içilmiyor zaten tüketemiyorsam bir değeri de kalmıyor deyip de bir kenara atmamak için… Ya yıllanması belki elli yıl sürecek olursa? Bu bizi korkutur değil mi? “Ben elli yıl sonra yaşıyor olacak mıyım?” bunu bile tam olarak bilebilmek mümkün değil ama bir şarabın, bir içkinin elli yıl sonraki hali için gelin gün sayın deseler buna kaçımız cesaret edebilir?
Kaç kişi gerçekten “ben o değer kazanana, o en muhteşem anına dönüşünceye kadar bu büyüyü, bu büyümeyi, bu değişimi bu oluşu bekleyebilirim” deme cesaretini gösterebilir?
İşte ilişkilerimiz de böyledir. Ben bugün bu yazımda aşka farklı bir gözle bakalım istiyorum. “Biz nasıl olsa yıllardır beraberiz, ne oluyor ki bir yeni yıla daha birlikte girsek…”, “Ben çok sıkıldım, artık tükettik, her şey yaşandı aramızda, yaşanacak yeni olan hiçbir şey kalmadı, bu ilişkinin heyecanı kalmadı” demek yerine “ilişkilerimizi yıllandırmak” şansımız olsaydı…
Ya şöyle bir öneride bulunsaydık örneğin, bugün aşık oluyoruz ve bu aşk yıllarca değişiyor, evriliyor belki evlilik oluyor, sonra çocuklar oluyor ve hatta sonra torunlar oluyor ama her yıl, her an yıllanmaya o muhteşem ‘an’ olmak üzere gelişmeye devam ediyor… Sizce böyle bir aşk mümkün mü?
Burada hemen bakış açımızı içeriğe katmak istiyorum… Aşkta yıllanmak mümkün müdür? Bu aslında ilişkilerimize bakış açımıza bağlıdır. Yukarıda bahsetmiş olduğumuz gibi eğer bizler henüz olmamış, olgunlaşmamış bir içkiyi açtığımızda ve içmeye çalıştığımızda farklı bir şeyle karşılaşırız. Bu tat bize ne şarabın doğru tadını verir ne de beklentimizi karşılar…
İlişkilerimizde de yaşadığımız aynısıdır. Zaman ve kişiler tam olarak olgunlaşmadığında, biz bir duruma bakar, bir hisse bakar ve karar veririz. Bu bizim için doğru kişi değildir, bu bizim için olmamız gereken ilişki değildir. Belki aldatmaya kadar götürür bizi bu his ve öyle bir an gelir ki işte biz o henüz maksimum muhteşemliğine ulaşamamış yıllanmaya bırakılmış içkimizi açıveririz…
Aldığımız her yudum, “ben nereden böyle bir seçim yaptım?” diye tekrar ve tekrar düşünmemize sebebiyet verir. Oysaki aşk çok daha fazlasını göstermek ve bizi çok daha ileriye taşımak için hayatımıza bahşedilmiş bir kavramdır.
Bizler, öyle aşkları öyle insanı ölçümlerle kaybederiz ki henüz X ay bile dolmadan saygımızı yitirmeye başlarız. Yıllanmaya bırakmayız kavramları, saygı da sevgiyle birlikte aşkla birlikte o muhteşem tadın bir parçasıdır. Hızlıca üste çıkmak isteriz, haklı olmak isteriz, hemen istediklerimizi alalım isteriz, aşk için aşkı yıllarca yıllandırabilmek için dönüştürüp evirtebilmek için ‘’emek’’ vermekten kaçınırız…
Sonra yıllanmasını “bekleyemeyeceğimiz” içkimizi açmış oluruz. Yıllandırmayı bilemediğimiz aşkları “tatsız” buluruz. Çok ama çok sonra “anlayabileceğimiz” bir an gelir, ya biz çok erken davranmışızdır o yıllanmayı bekleyen muhteşemliğe, ya da olması gereken olmuştur sadece. Yıllandıramadığımızda ne kadar da acı olabileceğini tatmış oluruz aşkın…
İşte aşk aslında, bizim gözlerimizin önünde, kalbimizde, ellerimizde, her akşam bin kere aynı masaya oturmuş olsak da aynı kişiyle yemek “yiyebilmek” şükrümüzde, o muhteşem aşk ile bir an her sabah gibi bir sabaha daha uyanıyor olsak da, bunun ne büyük bir ‘’lütuf’’ olduğunu bilebilmek halimizde, daha önce binlerce kez el ele yürümüş olsak da, bu “eli tutmanın” nasıl güzel bir dayanak olduğunu hiç unutmamakta ve en önemlisi bu güzel değeri her an kaybedebileceğimiz bilinciyle yıllanır…
Yıllandıkça güzelleşir, biz izin verdikçe, onun her gün o bir gün muhteşem tatlarını bize sunacak haline dönüşmek yolunda olduğunu, bunu yaparken de bizim ilgimize, sevgimize ve değer bilmek niteliklerimize ihtiyacı olduğunu bilmekle evrilir… Evet, yıllar geçebilir, belki bir evlilik otuz yılı devirmiş olabilir, yaşanacak ne kaldı diye de sorgulatabilir, “Aşk nerede?” diye düşüncede de olabiliriz ama muhteşem ilişkiler yıllanmak üzere olanlardır…
Aşk işte bu yüzden yıllandırılmayı sever. Geçen onlarca yıla rağmen, her gün “ilk günkü gibi” olmayı, her gün o ilk günün heyecanıyla yıllanmak güzelliğine devam edebilmeyi, geçtiği zor yollara, bu yolculukta aldığı darbelere karşı, o muhteşem hali için değişmeye devam etmeyi ve en sonunda öyle bir gün gelerek tüm hediyelerini, tüm tatlarını ve tüm “varlığını sunmayı” sever… Bu yazı yıllanmış ve “yıllanmayı bilmiş” aşklar için yazılmıştır…
İlginizi çekebilir: Büyüme fırsatı sunan ciddi ilişkilere “Evet” demeye hazır mısın?Büyüme fırsatı sunan ciddi ilişkilere “