Gerçek başarı her şeyden önce kendini aramaktan geçer
“Neyi arıyorsan, sen O’sun…” Mevlana Celaleddin Rumi
Geçtiğimiz haftadan bu yana birçok toplantıya katılıyor ve birçok farklı insanla ilk kez tanışma şansı buluyorum. Bu yazı biraz da kendimizi, çevremizi, kim olduğumuzu, neden o kişi olduğumuzu, neden geride durduğmuzu, neden olduğumuz kişi olurken bu derece büyük bir iş yapmakta olduğumuzu irdeleyen bir yazı olsun istedim… Bu macera yine kolay olmayan ve kolay bulunmayan bir macera bizler için…
Neden diye soracak olursak aslında bunu biraz daha yakından açıklayabiliriz kendimize. Hayatta birçoğumuz için başarı kavramı öğretilmiş bir kavram. Başarı, başarmak, gerçek başarı, başarılı olmak, başarıyı yakalayabilmek… Öncelikle sınıflarımızı geçmek önemlidir (küçük dünyamızın büyük hedefi), sonra güzel bir üniversite kazanmak. Sonra okuyabilmektir başarı, bir meslek edinmektir (düşüncemizde)…
Sonra sıra iş bulmaya gelecektir (herkes gibi değil mi)… Tabii ki “tam başarı” için bu da yeterli değildir. Sırada sağlamamız gereken, yanına adeta yapıldı diye işaret koyduğumuz (ve bununla ne yazık ki gurur duyduğumuz) öğrenilmiş evlilik hedefimiz vardır. Bir yuva kurmak vardır, toplum baskısı vardır, “tek başına hayat mı geçer” vardır değil mi? Her şey biter de geriye ne kalır? Hemen cevap verelim, tüm “diğer” kişilerden alınmış aferinler, ne kadar başarılısın diye takdirler…
Ben bugün bu yazımda sizlerle birlikte çok ama çok daha derinleri sorgulayalım istiyorum: Gerçek başarı nedir? Bu hafta karşılaştığım tüm insanlarda bir isim ile tanıştım ve tabii ki hemen ertesinde pozisyonları geldi… Bir bölgenin yöneticisi olunabilir, bir ülkenin yöneticisi olunabilir veya daha yolun çok ama çok başında da olunabilir… Ama işte bunlar gerçekten bizi başarılı yapabilmekte midir?
İsmimizi söylemenin hemen ertesinde kendimizi tanımlayan sıfatlarımıza geçeriz. Birçoğumuz için bu yaptığımız iştir değil mi? İşimiz gelir. Sonrasına koyarız kim olduğumuzu… Belki hala üniversite okumak ateşiyle yanan bir sosyoloji meraklısıyızdır… Belki hala cam yapımını öğrenmek için çırpınan bir anneyizdir… Belki hala eve gittiğinde küçük kızına ödev yaptırmak için futbol maçlarından feragat eden o can-ım babalarımızdan biriyizdir… Belki bizler, sırtımıza çantamızı alıp da yılın bize izin olarak ayırılabilen tek haftasına bir dünya tecrübeyi sığdırmaya çalışanlarızdır…
Başarı sizce hangi sıfatla daha fazla özdeşleşir? Sizce başarı bu tanımların hangisine sığdırılabilir? Sizce başarı gerçekten kazandığımız para, edindiğimiz isim, uğruna savaş vermekte olduğumuz pozisyonumuz veya ismimizin önüne aldığımız doktor, filozof gibi sıfatların ardına gizlenebilecek kadar “kim” olduğumuzu ama gerçekte kim olduğumuzu, bizler bu dünyaya gelirken “yanımızda getirmediğimiz” tüm o sıfatlarımızdan sıyrıldığımızda kim olduğumuzu saklayabilecek kadar büyük müdür?
İşte bu yüzden gerçek başarı gerçekten “ben” olabilmekten geçer… Ben olmak demek, herhangi bir sıfatı, pozisyonu, kişiliği, durumu, varlığı, yokluğu, oluşu ve bitişi kendinin önüne koymamaktır. İçinde bulunduğumuz durum her nasıl olursa olsun ister kaybediyor, ister kazanıyor, istersek vazgeçiyor olalım; başarı “ben” olarak sapasağlam kalabilmekten ve yine ben olabilmekten geçer… Başarı içtir, içten öte içimizde işlenmiş olandır, bu dünyaya gelirken sadece yanımızda, ruhumuzda, kalbimizde bizimle birlikte gelmek üzere yanımıza verilmiş olandır… Asıl olan işte bu “hediyeye” sadık kalabilmektir.
Bugün bu yazımda bana eşlik ediyorsanız kim olduğunuza, hayatta kendinize yüklediğiniz başarı kavramına, neyi başarı neyi başarısızlık olarak yorumladığınıza yeniden bakmanızı dilerim. Sizler bugün kendinizi, özünüzü, olduğunuz gibi olabilmeyi gerçekleştirebiliyor musunuz? Bugün ve her anınızda sadece olmak istediğiniz gibi kim iseniz “o” olarak kalabiliyor musunuz?
Gelin bir değişiklik yapalım, bugün tek başarımız “ben olmak” olsun… Bugün hemen şu anda, tümüyle ben olabilenlere selam olsun…
İlginizi çekebilir: Kendi içinize bakın: İyilik hayatın neresinde?