X

Gerçeğin kendisi ile yüzleşmeye gönüllü müsün?

“Ayağında diken yarası olmayan, sinesine gül kokusu süremez.” -Şems-i Tebrizi

Çoğu zaman bir zorluk ile karşılaştığımızda sevdiğimiz bir arkadaşın omzunda buluruz kendimizi ve “bizi avutacak” açıklamalar duymak isteriz. “Aslında o da seni seviyor”, “aslında durum o kadar da kötü değil” veya “aslında sen haklısın” gibi… Fakat “gerçek bu mudur?” diye “tarafsızca” soracak gücü kendimizde bulamadığımız bir an ile daha karşı karşıya gelmişizdir.

Neden bu kadar zor gelir sadece gerçek olan ile yüzleşebilmek? Örneğin bir kişi bizi aldattıysa, yanında teselli bulmaya çalıştığımız gerçek bir dostun bize “aslında o da seni seviyor” demesi daha mı çok içimizi rahatlatır? Veya bu durumda tarafsızca, korkusuzca ve “acımasızca” karşımızda durarak, durumu açık açık tam olarak senin anladığın gibi “ortada bir aldatma durumu var, buna karşı ne yapacağına karar vermelisin, herkesten önce kendini düşünmelisin, hayatta ne yapmak istediğine ve içine odaklanmalısın, nereye gideceğine hangi yolu benimseyeceğine ancak sen karar verebileceksin” diyen bir arkadaş mı bize gerçeği ve yalnızca gerçeğin da kendisini gösterebilmektedir?

Böyle anlarda bizler neden gerçekleri duymayı kabul edemeyiz? Neden kendi kendimizce yaptığımız “olmaz canım yapmamıştır”, “aslında o da beni kırmak istememiştir”, “aslında o da bu kadar kötü bir insan olamaz”, “aslında o da beni unutamaz”, “aslında o da beni aldatamaz” gibi açıklamaların ardına sığınırız? Her şey kolay gelir de neden “gerçeği” duymak ve gerçekle yüzleşmek bu kadar zor gelir?

Ben bu yazımda birkaç açıklamada bulunalım istiyorum, hayat akışlarımıza dokunalım, böyle anlarda kendi kendimizi nasıl avuttuğumuza… Gerçek, bizlerin ardında durdukça, karşımıza çıkmaya hazırlanan güçlü bir rakip haline geldikçe, bizler gölgelere sığınmaya devam ederiz. Ama öyle bir an gelir ki o can-ım gerçekler ortaya çıkıverir… Evet, aldatılmışızdır örneğin, bu kadar basittir. Evden çıkıp alışverişe gitmek kadar hayatımızın bir parçasıdır bu. Yüzleşmek istemediğimiz “gerçeği” duymaya bile dayanamadığımız fakat istesek de istemesek de kabul etmek ve yol almak durumunda olduğumuz bir gerçektir. Duymazlıktan gelmekten ve “önemsememekten” geçer bazen yollarımız… Aslında her nereye kıvrılırsak kıvrılalım yine aynı noktaya varmaktayızdır, artık bu bilinç ile var olduğumuz fakat aynı daireyi çizemeyeceğimiz noktaya…

Ben bu anları uzun bir rota koşarken kaybolduğumuzu veya yanlış rotada gitmekte olduğumuzu fark ettiğimiz anlara benzetiyorum. Çok yorulmuş olsak da yanlış rotada isek, bitiş çizgisi için “yeniden” toparlanarak yeniden yola koyulmamız gerekir. “Ben yanlış noktadayım” dediğinizde, yanınızdaki “hayır aslında yanlış değil” dediğinde “bak ama rota burayı içermiyor” dersiniz değil mi? Hayatımızda da aslında aynı şey geçerlidir, biri çıkıp bize “aslında o da seni seviyor” dediğinde neden “o zaman beni neden aldattı?” sorusu yerine “evet, seviyor olabilir” bilincine doğru ilerleriz? Yani gerçekler açık ve net bir şekilde ortadayken, bizler neden “inanmak” istediğimiz yöne inanırız? Halbuki bilimsel olarak takip ettiğimiz rota gibi ilişkimizde veya hayat akışımızda da olan bir “yanlış” vardır ve aynı yönde devam etmek yerine yeniden güç toplayıp, doğru bildiğimiz yönde ilerlememiz gerekir…

Bunun ilk sebebi aslında “hata” veya “yanlış” algımızdadır. Yani yine “göreceli” bir kavrama gireceğiz. Örneğin bir ilişkiye başlamayı umut ediyoruz, bu yönde adımlar atıyoruz ve neredeyse altı yedi ay bu isteğimizi çokça belli ederek geçiriyoruz. Bazılarımız için bu süre üç ay ile sınırlıdır, bazılarımız dört ay sonunda “artık ben olmayacak bir yolu beklemek istemiyorum, farklı bir yön çiziyorum” diyebilir ve diğer bir grup ise ben iki yıl daha bekleyebilirim diyebilir. Anlamamız gereken, tüm bu seçimlerin bir sonuca gittiğidir. Kendi seçimlerimiz ertesinde hala “aslında o da beni seviyor olabilir” beklentisi ile geçirdiğimiz iki yıl ertesinde “neden benim istediklerim olmadı?” diye sorduğumuzda, hayatımızın upuzun iki yılını bir beklenti içinde geçirenin yine bizler olduğu gerçeği ile istesek de istemesek de yüzleşmemiz gerekecektir…

İkinci bir sebep ise ne yapacağımızı bilememe durumumuzdur. Hayatta genel olarak hazırlıksız yakalandığımız bu olasılıklar eğer bir gün hayatımızda tezahür edecek olurlar ise, ne yapacağımızı bilemeyiz. Örneğin, açıklama, bitmiş olan sevgi ve saygının yerini hiçbir şekilde doldurmayacaktır. Akış açıktır, bir ayrılık yaşanacaktır ve hayat devam edecektir, fakat gerçeği görmek kadar gerçeği kabul edebilme sürecimizin de önemli bir bölümü bu olasılığı her an “hatırlayabilmekten”, yani bir araya gelmek kadar ayrılma sürecinin de doğal bir süreç olduğunu hayatımızın bir anında yaşanabilecek bir gerçek olduğunun idrakından geçer…

Gerçeği görsek bile son adımda bize düşen yine aksiyon alabilme halimizdir. Örnek vermek gerekirse ben de evliliğimin son döneminde gerçek ile yüzleşmekten o kadar korkmuştum, sonrasında burada bahsettiğim ikinci aşamaya geçmiş olsam bile üçüncü aşama olarak nitelendirebileceğim “aksiyon alabilme” konusuna geldiğimde adeta donup kalmıştım. Ne yapacaktım, nereye gidecektim, bundan sonra yalnız mı olacaktım, on yılın ertesinde tek başıma yemeğe bile gitmeyen ben nasıl tek başıma yaşayacaktım, kendimi nasıl avutacaktım? Ve bunun gibi binlerce soru ile kalakalmıştım, ta ki içimde kocaman bir kadın ayaklanıp “kalk gidiyoruz” diyerek bugüne kadar uzanan maceramı başlatıncaya kadar… İşte yanlış rotada olduğumuzu anladığımızda, donakalmak yerine doğru rotaya geri dönmek için içimizdeki gücü bulmamız gerekir, çünkü hayat ancak biz ilerledikçe ilerler ve doğru rotaya girmek isteğimiz kadar yolları önümüze getirir…

Her an hayatımızda farklı zorluklarla karşılaşabiliriz ve bazen “gerçekler acı olabilir” ama her an bir şans bizler için… Eğer hayatımızdaki gerçeklere çok daha tarafsız bakabilirsek çok daha doğru görebiliriz; yorulmak, üzülmek, kurban olmak, mahvolmak yoktur, sadece “hayat” vardır…

Hayatı görebilmek için, bugün gerçekler ile yüzleşmeye, gerçekleri görmeye ve gerçeklere göre ilerleyebilmeye gönüllü müsün?

Yazarın diğer yazıları için tıklayın.

Pınar Özeken (Ulus): 2007 yılında Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümü ile Kimya bölümlerini bitirdi. Aynı üniversitede Biyomedikal Mühendisliği ve İspanya Pompeu Fabra üniversitesinde master derecelerini aldı. Özellikle 2011’den bu yana moda ile ilgili çalışmalara ağırlık verdi ve hala moda üzerine yazı dizileri, farklı moda kaynaklarında yayınlanmaktadır. Yoga eğitmeni olma yolunda ilerleyen Pınar, bir Arjantin Tango aşığı. Gerçek tutkularından bir diğeri ise seyahat etmek."Dünya üzerinde ayak basılmadık toprak kalmasın" mottosu ile dünyayı dolaşmaya devam ediyor.

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.





21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?





İlgili Makale