Aslında iyi veya kötü olarak adlandırdığımız, olması gereken ya da gerekmeyen diye başlayan tanımlarımız, doğru ya da yanlış kavramlarımız… Hepsi tamamen gerçekdışı. Düşünün eğer ölümü harika bir şey, yeniden doğum, bir mucize olarak tanımlayarak büyümüş olsaydık ölümden korkar mıydık? Ya da ölen biri için üzülür müydük? Hatta ölenin ardından bir kutlama yapardık. Bizi üzen tek şey ona duyduğumuz özlem olurdu, değil mi?
Hayatta bir mucize bekliyorsan tüm bildiklerini unut ve deneyimlere yüklediğin anlamları değiştir. Benden söylemesi…
Dünyaya ve kendinize mucize bilincinden bakmak için kısıtlanmışlıkların, anlamların, tanımların, kalıpların, acıların, isyanların ve en önemlisi tüm bunların hepsini kapsayan illüzyona dışarıdan bakmak gerekir. İşte o zaman hayat zenginleşir, genişler, anlam kazanır. O zaman yaradılışın kusursuzluğuna geçiş yaparız. Olanı kabul etmeye başlarız. Yargıyı, yorumları ve eleştiriyi bırakıp, yaşadığımız her şeyin bir nedeni olduğunun farkına varırız. Ve en önemlisi de kendi kutsallığımızı ve her şeyin mükemmel olduğunu görmeye başlarız.
Sayısız şekilde, sayısız duyguda, düşüncede mükemmelliğini koruyan bir bilgelik var; gördüğümüz, göremediğimiz her şeyde. Ve biz ne olursa olsun, bu sonsuz yolculuğumuzda bize emanet edilen bir bedene, hayata, bugün var ama yarın olmayacak bir nesneye, her zaman değişebilecek bir olaya şekliyle değil “gerçek”le, özüyle baktığımızda özgürüz demektir.
Mucize bilinci bakış açısından gerçekliği algıladığımızda, yaradılışın kusursuzluğu deneyimine geçiş yaparız. Mucize bilincinden bir kişiye veya bir olaya bakıldığında onu özgün ve kutsal ruhun tümsel bir ifadesi olarak görürüz. Yaşanılan her şeyin, özün ne kadar mükemmel olduğunu fark ederiz.
“Her şey kusursuz olduğuna göre”, kırılan veya affedilmesi gereken bir şey yoktur. Bu yüzden hiçbir şeyi tamir etmeden, olana izin veririz. Çünkü biliriz ki, yaşanılan her şey bir mucizedir ve yaşanması gerektiği için oradadır. Çünkü biliriz ki gerçeği görebilmek için önce illüzyonun içine dalmak gerekir. Ve en derine inildiğinde ise biliriz ki burada hiçbir şey yoktur…
Mucize bilincinden bakıldığında, bütün soruların, cevapların özümüzde var olduğunu biliriz. Ayrıca tüm bilginin, sırların, sonsuzluğun, bütünlüğün, mükemmelliğin… Bu yüzden dışarıda bir şey aramaya gerek yoktur. Çünkü dışarıda bir şey yoktur.
Mucize bilincinden bakıldığında kişi, özünde nerede olduğunun, ne yapmak istediğinin, ne yapmaması gerektiğinin ve nereye gideceğinin bilincindedir. Buradan bakabilen bir kişi, tüm sorumluluğun kendisine ait olduğunu, yaşadığı, gördüğü illüzyonu kendisinin yarattığının farkındadır ve kendisinin en iyi halinin ne olduğunu ya da ne olmadığını çok iyi bilir.
Fakat Mucize Kursu’nda ve nefes çalışmalarında hepimizin gördüğü, yaşadığı gibi içimizde hepimizin bildiği ve paylaştığı gerçeğe ulaşmamamızı, aydınlanmamamızı ve güçlenmememizi isteyen bir canavar var. Adı: Ego.
Biz güçlenir, onun savunduğu sistemleri, düşünceleri, tanımları, kuralları satın almaz, duymaz, ilgilenmez ve kontrolünü elinden alırız diye ödü kopan bir canavar. Herhangi bir gerçek bilgiyle karşılaştığında savunmaya geçen ve “hayır öyle değil böyle!!!” diye haykıran bir ses…
Peki bu ses yerine içimizde, derinlerde bir yerdeki yanımız “evet neden olmasın?” diye bir yanıt verse, altında yatanı görmeye çalışsa, o duyguyu kabul etse ve özgürleşse hayatımız çok daha kolay olmaz mıydı?
Ego diye bahsettiğimiz şey, üstüne alınan, sürekli bir açıklama yapma gereği duyan, her şeyi bir saldırı olarak gören, tanım yapan, tek bir açıdan bakan, korkan ve ona iyi gelmeyecek olanı, farkında olmadan veya olarak sahiplenen bir mekanizma.
Hayatımızda kimsenin niyeti yargılamak, kırmak veya incitmek değildir. Bir kardeşin, bir kardeşe zarar vermesi mümkün değildir. Değişmesi gereken, ekstra yapılması gereken, affedilmesi gereken, onarılması gereken hiçbir şey yoktur. Çünkü dışarıda bir şey yoktur.
Bizim hem sizler için, hem tüm okurlarımız için, hem de kendimiz için tek bir niyetimiz var. O da, her geçen gün egodan daha fazla özgürleşmek ve güçlenmek! Gerçekle bir bütün olmak ve kısacası GERÇEK olmak.
Gerçeğin 1. farkındalığı;
Bildiklerimizi, inandıklarımızı, tanımlarımızı, egoyu ve tüm savunduklarımızı bir kenara bıraktığımızda “gerçek” görünür hale geliyor ve bu gerçek hepimiz için aynı gerçek…
İlginizi çekebilir: Başarıya giden en kestirme yol: Bir bütün olduğunu kabul etmek