X

Gelen, gideni aratır mı: Z kuşağı, Alfalar ve Betalar

Ah şu Z kuşağı, ne çekti dilimizden öyle değil mi? Z kuşağı aşağı, Z kuşağı yukarı, Z kuşağı şöyle, Z kuşağı böyle… Sahi, nasıl ki Z kuşağı? Y kuşağından sonra gelen, bazı kaynaklara göre 1995-2009 yılları, bazı kaynaklara göre 1997-2012 yılları, bazılarına göre ise 1996-2009 yılları arasında doğan, bana göre de 95’ten 2010’a kadar olan yıllar arasında doğan, dijital devrimin tam olarak göbeğinde büyüyen bir nesil. Öyle ki dijital dünya, bu kuşak için adeta yaşama sebebi. Sosyal medya, akıllı telefonlar, yenidoğan döneminden sonra ellerine tutuşturulan tabletler, kimi yaş grubunu okul öncesi çağda kimi yaş grubunu üniversitede yakalayan pandemide akıl ve ruh sağlığını koruma çabaları… Ve belki de ebeveynlerini en çok ‘zorlayan’ kuşak. (Ya da biz öyle sandık 🙂 )

Teknolojiyi, dijital dünyayı en iyi içselleştiren, dijital bir kimlik oluşturarak bunu fiziksel kimliklerin ötesinde bir yere koyan, teknolojinin nimetlerinden faydalanırken zorluklarını da belki de en çok çeken nesil diyebiliriz. Hatta “dijital yerliler” desek tam yerinde olur bu kuşak için. Çevrimiçi platformlarda vakit geçirmek, sosyal medyada içerik üretmek ve bilgiye anında ulaşabilmek onların hayat tarzı. Ama sadece teknolojiyle tanımlamak yeterli olmaz Z kuşağını…

Aynı zamanda daha bağımsız, özgürlüklerine düşkün, kişisel sınırları konusunda daha net, kesinlikle her konuda daha cesur, Y kuşağının ‘boynu büküklüğünü’ kabul etmeyen, sabırsız, istediğini almak konusunda daha kararlı, sisteme ‘kafa tutan’, kendi doğrularının arkasında duran ve kabul edelim biraz da öğretmenlerine, ebeveynlerine, iş verenlerine ‘kök söktüren’ bir kuşak. Ama hepsinin de ötesinde bence kesinlikle oldukça duyarlı, toplumsal konulara hızlı tepki veren, fikrini esirgemeyen, yeri geldiğinde karşısındakini sorularıyla terleten, son olarak da odaklanmakta Y kuşağı kadar başarılı olamayan (ki bu kadar dijital bağımlılıkta bence çok normal) bir nesil. Yine de onlara söylenmesi gereken her şey bence söylendi (çoğu gereksiz olsa da), o yüzden konumuz Z değil Alfa Kuşağı.

Kim daha Alfa?

Çoğu kaynağa göre 2010-2025 yılları arasında doğan (doğacak olan), ebeveynleri ağırlıklı olarak Y kuşağı olan, bence bir türlü ‘çözemediğimiz’ nesil Alfa Kuşağı. Z kuşağının aksine teknolojinin içinde (yaşamın ilk yıllarında) boğulmayan, ebeveynlerinin çoğu zaman bir dijital koruma kalkanı oluşturabildiği kuşak Alfalar. Çünkü, bir önceki neslin üzerinde dijital devrimin olumsuz etkilerini gözlemleyen yetişkinler, ebeveyn olduklarında kendi çocuklarını dijital dünyadan olabildiğince korumak için kolları sıvadı. En az üç yaşına kadar ekran yok yaklaşımını benimseyen anne-babalara sahip, tablet, telefon bir yana küçük yaşlarda televizyonu bile sadece odadaki bir dekor olarak tanıyan nesil olabilir Alfalar. Tabii mümkün olduğunca ebeveynleri tarafından kontrol edilebildilerse.

Şu an için 21. yüzyılda doğmuş tek kuşak Alfalar, her ne kadar erken çocukluk dönemlerinde ebeveynlerinin bilinçli oluşu sayesinde teknolojinin ‘esiri’ olmamış olsalar da ilerleyen yaşlarda teknolojinin piri oldular. Hatta öyle ki Alfa kuşağı çocukları olan ebeveynlerin çoğu çocuklarının kendilerinden daha iyi dijital becerilere sahip olduklarını doğrulayacaktır. Elbette eğitim sisteminde kullanılan çoğu öğretici aracın dijitalleşmesi de bu durumda büyük rol sahibi. Artık ödevler bile dijital platformlarda diyebiliriz. Haliyle, yaşamın ilk yıllarında teknolojinin zararlı etkilerinden korunarak büyümüş olsalar da ilerleyen yaşlarda Alfalar da dijital dünyanın bir parçası haline geldi. Onların iletişim tarzı da doğal olarak geleneksellikten uzak, çünkü tarzları dijital iletişim. Hatta bambaşka bir dijital dilleri olduğunu da söylemek mümkün. Kullandıkları kısaltmaları, benzetmeleri anlamak gerçekten zor 🙂

Alfaları eşsiz kılan bir başka özellikleri ise yaratıcılık ve görsel zeka konusunda oldukça başarılı olmaları. Bunda teknolojinin olumlu etkisinin büyük olduğunu söylemek bence mümkün. Videolar, interaktif oyunlar ve sanal gerçeklikle iç içe olan bu nesil, bu durumu çoğu zaman olumlu yönde kullanabiliyor. Yine de yaşları kaç olursa olsun Alfa Kuşağı ebeveynlerinin dijital dünya konusunda her zaman dikkatli olmaları şart. Ne yazık ki dijital dünya, tehlikeli etkileşimlere ve hiç akla gelmeyecek kötü sonuçlara da neden olabiliyor. O yüzden dijital kontrol konusunda ebeveynlere her zaman çok iş düşüyor.

Bu nesille ilgili söylenecek bir başka söz ise gerçekten ‘alfa’ ruhlu olmaları. Hükmetmeyi, kafasına koyduğunu yapmayı, liderlik etmeyi seven bir nesil. Muhtemelen pek çok ebeveyn, evde çocuklarına söz dinletmekte zorlandığını doğrulayacaktır. Çünkü teknolojiye hükmetme konusunda bu kadar başarılı olduklarını gördüklerinde, tabir yerindeyse ‘her şeye’ hükmetme gücüne sahip olduklarını düşünebiliyorlar. Dolayısıyla kendilerini gerçek bir ‘alfa’ sanıyor olabilirler. Ebeveynlerine istediklerini yaptırma konusunda fazlaca ısrarcı olmalarının da sebebi bu. O yüzden anne-babalarının sınırlarını çokça zorladıklarını, sinir uçlarını devamlı yokladıklarını da kabul etmek gerek. “Evde kim daha alfa?” diye sorsak çoğu anne-baba için bu cevap Alfa Kuşağı çocukları olabilir.

Tabii bu konuda Alfa Kuşağı ebeveynlerinin çocuk yetiştirme konusunda geleneksel yaklaşımlardan biraz daha uzak olmaları, daha fazla okumaları ve öğrenmeleri, her konuya daha duyarlı yaklaşmaları da etkili. Eski nesil ebeveynler, yine tabir yerindeyse ‘biraz daha sert’ bir yaklaşım benimseyebiliyorlardı; daha sert tepkiler veriyor, çocuklarının her isteklerini yerine getirmiyor, “hayır” deme konusunda daha cömert davranabiliyorlardı. Dolayısıyla bugün Y kuşağından herhangi birine sorsak “Sen büyürken evde ‘alfa’ kimdi?” diye ya annesini ya babasını söyleyecektir muhtemelen, ‘bendim’ diyeceğini hiç sanmıyorum. Ama Alfa Kuşağı’nın ebeveynleri ‘gentle’ dediğimiz yani ‘nazik’ ebeveynlik tarzına sahip. Yani çocuk yetiştirmede empatiyi, saygıyı, onaylamayı, olumlu disiplini ön planda tutuyor. Kabul edelim biz biraz daha geleneksel yaklaşımlarla büyüdük 🙂 Kısacası, aslında tüm bu sebepler Alfa Kuşağı’nı ‘alfa’ yapıyor.

Geliyor gelmekte olan: Betalar

Ama her kuşak gibi Alfaların da bir sonu var. 2025, Alfa Kuşağı’nın son senesi ve 2024’ün bitmesine çok az bir zaman kaldı. 2025’ten sonra doğacak çocuklar Beta Kuşağı’nın bir üyesi olacak. Vikipedi’ye göre Betalar, 2025 ile 2039 yılları arasında doğacak olan jenerasyon. Bu kuşağın karakteristik özelliklerini ön görmek gerçekten çok zor. Hem ülke hem de dünya gündemi bu denli hızlı değişirken ne Beta Kuşağı’nı ne de ebeveynlerini şimdiden anlamak pek mümkün değil. Ama kesin olan birkaç şey varsa bu yaklaşan kuşakla ilgili o da doğuştan teknolojiyi ile iç içe bir hayat sürecek olmaları.

Yapay zeka, artırılmış gerçeklik, dijital asistanlar ve belki de evin içinde insansı robotlarla büyüyecekler. Haliyle dijital dünyaya çok yoğun bir şekilde entegre olacaklar. Belki de onların okul çağı geldiğinde geleneksel eğitim sistemi, yerini yapay zeka destekli modellere bırakacak ve Betalar, tüm kuşaklardan çok daha farklı bir eğitim alacaklar. Muhtemelen doğadan kopuk büyüyecekler, sosyal medya tek sosyalleşme merkezleri olacak, özgürlüklerine fazlaca düşkün, yetişkinlerden nasihat dinlemeyi tercih etmeyen, kendi kararlarını çok erken yaşta vermek isteyen bireyler olarak yetişecekler… Tabii ebeveynlik stilleri de bu doğrultuda şekillenmek zorunda kalacak. Her kuşağın olduğu gibi Betaların da kendilerine has güçlü ve zayıf yönleri olacak. Ama sene kaç olursa olsun, ebeveynlerin çocuklarını sağlıklı, öz güvenli, saygılı ve bilinçli bireyler olarak yetiştirme arzusu hep aynı kalacak…

İlginizi çekebilir: Çocuklarda ekran zamanı yönetimi nasıl yapılabilir?

Ecem Şenyurd Efecan: Selam, ben Ecem! Boğaziçi Üniversitesi’nden mezun olduktan sonra çeşitli özel kurumlarda çalışıp akademi özlemiyle soluğu yine üniversitede aldım, daha öğrenilecek çok şey vardı! Mindfulness üzerine tez yazıp 'an'da kalmayı hala başaramayan biri olarak insana iyi gelen ne varsa bulmaya, uygulamaya, hayatımın bir parçası haline getirmeye çalışıyorum. Tam bir kahve severim, günlük sınırsız doz alımıyla hayatımın olmazsa olmazı. Üretmeye bayılıyorum! :)

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.





21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?





İlgili Makale