Gelecek diye beklemekte olduğumuz bir an: “Şimdi”
Kilo vermeyi hedefleriz, gelecek üç ay sonra “ancak” güzel gözükebileceğizdir çünkü beş kilo daha zayıf olacağız. Gelecek kış yapılacak tatili planlarız, hatta bu planı yaparken can-ım bir ada tatilinin tam ortasındayızdır, bir bakmışız saatler geçmiş biz o günü, o günden sonra yaşayacağımıza inandığımız uzak başka bir gün için geçirivermişiz. Sonra yatırım hayallerimiz vardır, bugün bu yaşımızda bu sağlık durumumuzda gidebileceğimiz uzak bir ülkeye gitme hayallerimizi çok sonralara kaydırırız; cevabı basittir bugün, bu anda, şimdide yaşamamız mümkün değildir…
Diyeceksiniz ki “peki Pınar o zaman hiç plan yapamayacak mıyız?” “Anı yaşayacağım, şimdide olacağım diye bundan beş yıl sonra nasıl bir hayatım olacağını planlamamam mı gerekiyor?” Tabi ki bunun cevabı yine sizde saklı, yani hangimiz daha iyi veya daha kötü olarak nitelendirebiliriz ki bugün tüm iş güç ve bağlarından arınmış olarak dünyayı dolaşmaya çıkan bir seyyahı veya kariyer basamaklarında bir bir yükselmekte olan başarılı bir yöneticiyi?
İşte tam bu noktada mutluluk kavramı devreye giriyor. Fakat benim bu yazıda dikkat çekmek istediğim anda olmak, anda mutlu olmak, anda şimdide olduğunu unutmadan geleceği planlamak. Bu sabah çok erken bir saatte kafam dopdoluyken, binlerce düşünce geçmişten geleceğe binlerce ses dolaşıyorken, birden çok sıcak bir suyu elime döktüm. Nasıl olduğunu bile hatırlayamıyorum (ki o andan ne derece uzak olduğumu anlayabilirsiniz)… Şimdi bu kelimeleri yazarken bile tek tek her hücremin andaki acısını hissediyorum.
Yarının endişesi, yetiştirme telaşı, hafta sonunun ‘nasıl yaparım’ları, aldığın sorumluluklar, gelecek hafta için planlar, sonraki haftanın harcamaları, ve ondan sonraki haftanın görülecek yerleri ayarlamaları, kardeşin annen baban arkadaşların hafta içi planları ve daha burada bu cümleye yazmak istersem çok çok daha uzatabileceğim binlerce düşünce… Mesajım gelmişti; “onlar” şimdide yok ama sen buradasın…
Aynı durumu trafikte kaldığımızda gözlemleriz. Siz yorgun argın eve gitmek için aracınızdasınızdır. Çok yoğun bir trafiğin içinde kalırsınız. Şikayet etmeye başlarsınız “an” durumunuzdan, “şimdi”nizden. Oysa dışarının soğuğu içeri girmemektedir, yağmurda da ıslanmıyorsunuzdur. Sadece sabırsızlıkla gününüzün o beş dakikasında, tek başınıza sakince kalmış olmanın güzelliğini göremememiş olursunuz… Klasik müziğimizi açıp sadece durmak, biraz nefes almak, belki hala devam edecek olan günümüzün geri kalanına kendimizi hazırlamak… Ama işte o anda hayatımız ancak eve vardığımızda ve bu trafikten kurtulduğumuzda güzel olacak gibi gözükür… Fakat önemli olan yolculuğumuzun her anının aynı güzellikte, aynı kıymette, aynı muhteşemlikte olduğunu hatırlayabilmemizdir…
Hemen bir örnek daha verelim, uzun mesafeler koşmaya başladığınızda, koşunuzun son anlarında “artık bitsin” diye düşünmeye başlarsınız. Andan kaçmaya çalışmaya, sanki yol bittiğinde yorgunluğunuz da bittiğinde her şey “daha” güzel olacakmış gibi gelir. Öyle ki, yanından geçip gittiğiniz can-ım ağaçları, bulunduğunuz doğal ortamın güzelliğini ve yine en önemlisi kendiniz ile baş başa kalmanın güzelliğini, yani anı kaçırmaya başlarsınız; aklınızda sadece bitsin düşüncesi yanar söner lambalar gibi parlar durur… Ve yol bittiğinde içinizde kocaman bir boşluk olur, çünkü muhteşem bir yolculuk bitmiştir o ana tekrar tekrar dönmek istersiniz, “aynı şekilde bacaklarım ağırsın, ayaklarımı hissetmesem de koşmaya devam etmek istiyorum” dersiniz ama dönemezsiniz (tabi baştan başlayacaksanız neden olmasın). Ama işte tam olarak aynı “şimdiyi” yaşayabilmenize olanak olmayacaktır…
Bu yüzden “şimdi” kavramı, hayatımızda sahip olduğumuz en değerli kavramdır. Şimdilerimizi yarını düşünerek harcarız, değiştiremeyeceğimiz geçmişi düşünerek şimdide olmanın güzelliğini ve şimdi bize verilmiş gücü unuturuz. Bizi şimdiye ancak bilinçli olmak, meditasyon yapmak gibi teknik uygulamalar yanında “anda” kalmaya odaklı sporlar yapmak gibi süreçler döndürebilmektedir. Bizler odağımızı şimdiye ve şu anki yaşamımıza çevirdiğimizde, hayatımız da aydınlanıverir, şimdi de aynı güzellikte bize büyüsünü sunmaya başlar…
Ben birazdan karanlık bir sokağa çıkacağım, yağmur damlalarını hissedeceğim, tüm sesleri duymaya odaklanacağım, rüzgarın dokunuşuna dokunacağım ve gözlerimle evet yanımdan geçen tüm gözlerin içine bakacağım. Sokakta yürüyen bir “şimdi” olacağım, beni gördüğünüzde bileceksiniz tam olarak, %100 olarak burada, ayakları bu sokağa tam olarak tüm ağırlığı ile basıyor, bugünü bu anı ve olduğu kişi olmayı yaşıyor… Biliyorum içimden ben de sizler gibi geçirmekteyim “aman canım ne olacak sanki yarın da aynı şeyi yapmayacak mı?” Bu sorunun cevabını ne yazık ki hiçbirimiz “yarın” olmadan bilemeyeceğiz, ama hepimizin bugün ve şu anda, bu yazı yazılırken ve siz bu kelimeler ile buluşmuşken bir “şimdi”si var…
Bu yüzden şimdi olmayı sevin, şimdi çiçek açmış bir güle dokunabilmek gücünüzü sevin, şimdi sevdiğinizi söylemeyi, aşkınızı ifade etmeyi sevin, şimdi sevebilmek olasılığınızı sevin, bugün bir sabah kahvaltısında bal tadabilmiş olmanızı sevin, yeniden güne uyanabilmeyi belki akşam çimlerde yürüyebilmenizi sevin, br çocuğun gözlerini güldürebilmek olasılığınızı belki eski bir dostun sesini yıllar sonra duyabilmek şansınızı, çok eski zamanlarda ziyaret etmiş olduğunuz bir şehre yeniden yepyeni tecrübeler ile gelmiş olmak halinizi yani hayatınızın şimdide olan her anını “şimdiyi” sevin… Acı da olsa, zor da olsa, ayrılık da olsa, kırgınlık da olsa, yalnızlık da olsa sonraki güzel günleri beklemek yerine bugün siz güzel olmayı seçin; benimle birlikte ‘’yürüyen şimdi’’ olmaya hazır mısınız? Belki bir gün yolda karşılaşırız…
Çok sevdiğim piyano sanatçısı Yiruma’dan sizler için paylaşıyorum, parçanın ismi “Moment” Türkçe anlamı “an, şimdi”…