X

Geçmişten özgürleşin: Hayatınızda sürekli tekrar eden paternlerin farkında mısınız?

Bu aralar ciddi bir temizlik hali. Her yerden çıkıyor biriktirdiklerimiz, anamız, kardeşlerimiz, kadın arkadaşlar ile olan ilişkilerimiz, babalarımız, erkek arkadaşlar…

Temel, kök paternler önemlidir. Aile içinde öğrendiğimiz dinamikler. Bu dinamikler, ailede halihazırda titri olan insanların “anne”, “baba”, “kardeş” titrleri içerisinde sıkışıp kalması, kendimize yer bulamamak veya o yere fazlaca yayılmak, itişip çekişmeler arasında kendi “ilişki algımızı” oluşturur.
Yaşamın her alanında kurduğumuz ilişkiler işte bu kök paternin kopyalanıp çoğaltılmasından oluşur.
Aslında şöyle başlayalım, patern nedir?
Patern “desen”dir.
Büyüdüğümüz çekirdek ailede, o, yaşamı ilk deneyimlemeye başladığımız yerde öğrendiğimiz şeylerdir. Herkesin kendine has, algısına has bir deseni oluşur. Bu desen en aşina olduğumuz, içinde rahat ettiğimiz, kendimizi içinde ifade etmekten en rahat ettiğimiz yerdir. Burada ne kadar acı çektiğimizin, sevilip sevilmediğimizin önemi yoktur. Öğrendiğimiz şey budur. Ve bizler küçücükken dış dünya karşılaştırması yoktu. Dolayısı ile bundan memnuniyetsizlik hali aslında en net, sosyalleşmeye başladığımız zamanlarda ortaya çıktı. Bu da çok küçük yaşlarımıza dayanabilir.

Bizler, “sevgi nedir”, “saygı nedir”, “değer nedir” gibi soruların cevaplarını, aynı bir boyama kitabını boyar gibi, o içi boş yerleri renklendirir gibi aileden öğrendiklerimizle doldurduk.
Sevgi benim için kırmızı dedik mesela ve kırmızı şiddet olsun…
Saygı benim için sarı, o da sessizlik, ifadesizlik olsun… 
Değer benim için mor, o da görünmezlik hali olsun…
Şimdi biz bu renkleri ve anlamları seçerken, bunların bizim için hiçbir sakıncası olmadı. Yani, “a görünmezim” demedik, hemen uyumlandık.
Bir yabancının Karadeniz’de Türkçe öğrendiğini düşünün, yada Ege’de; aksanlı Türkçesini düzgün sanacaktır.
Aynen bu benzetme gibi, edindiğimiz paternin farkına varmadık. Burada egoya falan yüklenmeyelim! Öğrenmenin doğallığı gereği…
Burayı iyi anlamak önemli!
Dolayısı ile, yaşama atıldığımızda bu renk ve paternlerimizle yola çıktık. Sevgiyi sağlıklı bir şekilde veren birisi var ise, bunu anlayamadık.
Sevgi bizim için kırmızı ve şiddet içeren bir şey iken karşımızdaki bize yeşil ve sakin bir hal sunuyordu.
Dedik ki, “bu beni sevmiyor”!
Bize şiddet göstereni çektik kendimize, alışıp öğrendiğimiz şey her ne ise onu.
Burada kendimizi döveceğimiz, ailemize küfür edeceğimiz bir durum yok.
Kaktüs diyor mudur “Neden ben susuz topraklardayım? Milletin çocuğu günde üç defa su isterken ben aylardır susuzum, susamıyorum da gerçi..!
Olduğumuz hal budur. Habitatımız budur.
Bozulmuş bir iç yapı olsa da, doğalımız budur. Bunu kabul etmeden, oradaki paterni, sağı solu suçlamadan kucağımıza almadan dönüştüremiyoruz.

Bu desenimizi, o en temel çekirdek aile desenimizi, kopyalayıp yapıştırmaya başlarız, patates baskısı yapar gibi. Yan yana, üst üste, belirli bir düzenle… Artık herkesin göz zevkine göre değişir!
Bu desen büyüdükçe, yan yana bir sürü basılıp şekil aldıkça hem kafamız karışır hem de, tüm dünya bize bir meydan okumada, herkes bize karşı bir savaşta veya saldırıda gibi hissederiz. Kendi desenimizin versiyonları bizi boğar.

Bu yüzden, aile sorunlarını halletmeye yöneliriz, hani ilk kişisel gelişmeye başlama adımlarında… 
Bana bunu yaptı da, ondan böyle böyle…
Kimse kimseye bir şey yapmadı. Hamurun o.
Hamuru kabul etmek zor zanaat!
Ekşi maya ekmek hamuruyken, kendine “Neden sen tatlı kurabiye hamuru değilsin, nedeen!?” diye bağırdığını hayal etsene!

Basitçe böyle çünkü…

Aileye dönmekteki amaç, onları gözlemlemektir, iyileştirip değiştirmek değil. Desenimizi net hatlarıyla görebilmek. Kaynağa gideriz, ilk madene ve bakarız, biz sevgi diye neyi almışız, saygı diye neyi almışız, değer diye neyi öğrenmişiz.
Sadece izlemeye.
Öfke çıkar elbet, eğer derdimiz iyileşmek değilse, derdimiz büyümek değilse, şimdiye kadar görmekten ve ifade etmekten kaçmış isek… E çok da doğal. İnsanız, çıkacak onlar, sonra dinecek…
Yine söylüyorum, sanki bir resim sergisine gittik ve “Ressam burada ne anlatıyor?” diye izlemeliyiz aile dinamiklerini. Duyguları bir kenara çekerek. Resmi görünce o ilk paterni, o ilk deseni hemen bir aydınger kopyasını alıp, hayatta sıkışıp çözüm bulamadığımız diğer desenlerin üzerine koymalıyız, eşleşip eşleşmediğine bakmak için.
Bingo!
Kesin eşleşir!
Sonra kendi hapishanelerimizi nasıl yarattığımızı görmeye başlarız. O patates baskısı ile nasıl bir kule inşaa etmişiz, nasıl bir hayat çizmişiz görüveririz. Gördüğümüz anda çöker sistem.
Artık bir önemi kalmamıştır, artık büyüsü ve işlevi kalmamıştır çünkü. İzlemekten başka yapacak da bir şey yoktur. Sadece izlemek…
Duygu çıkar tabi, ama geçer gider…
Hıçkırıksız gözyaşı gibi.
Ama için şefkat dolar, gerçek sevgi dolar, hürmet ve saygı dolar. Hem herkese, hem de kendine…

Çalışmak bundan sonra gelir, disiplin bundan sonra elzemdir eğer gördüğün hali değiştirmek istiyorsan. Bu yaşına kadar ki alışkanlıklara gider zihin, beden. Aynı kimyalara çekilir. Her gidişinde, ki bunu sonsuz kere tekrarlar belki, bıkmadan usanmadan o halimizi toplayıp, “yapma çocuğum, gel buraya” deyip şefkatle sarmalıyız. Sabırla.
Kendi anlamaz halimize sabırla…
Olsun güzel kızım, oğlum…
Şefkat iyileştirir. Kokusu büyütür şefkatin, kucağında huzurla, güvenle gelişirsiniz, koklaya koklaya “benim” dediğinize dönüşürsünüz.
Bu çocukluk değildir, acizlik değildir, bu yaşsız insanlıktır. Bu gerçek alçak gönüllülük, huzurdur.
Karşılaştırmada vardır yaşlılıklar, gençlikler, çocukluklar… Burada yok.

Mahşer günü herkes 33 yaşında olacakmış. Mahşer, hiçbir şeyin olmadığı düzlük alan demek. Bazı inanış bedensel olarak çıkıp sorgulanacağımızı zikretse de, burada ezoterik bir anlatım var.
Hepimiz, düzlüğe çıktığımızda, o boşlukta yaşsız ve karşılaştırılamaz eşsizliğimizi kabul ettiğimizde, kendi yaşam hikayemizi yazabilecek yaratıcılılar olacağız.
Ancak boşluklara yazılır hikayeler.
Boşlukları yaratmak için de yaşamdaki tekrarları kaldırmak gerekir.

Hepimize kolay gelsin, yeni bir devir, yeni bir dönemin içinde adımlıyoruz. Dünyalar çoktan ayrıştı, kim bilir paralel bir evrende Atlantis’in yok oluşu gibi, bazılarının yok oluşundan bahsediyorlardır. Oysa hepimiz buradayız!

Sevgi gerçeğiniz olsun!

Yaklaşan inziva detaylarına buradan bakabilirsiniz.

İlginizi çekebilir: Hayat yolunda hep hareket etmek gerek: Yürümeden, mucizeler ayağımıza takılamaz

Esra Uyman: Lise yıllarında başlayan kişisel gelişim, ruhsal gelişim ve metafizik konularına duyduğu yoğun merak onu yurt içi ve yurt dışında birçok özel eğitim çalışmalarına katılmaya yönlendirdi. İlk eğitmenlik diplomasını ‘World Initiatives School of Esoteric Studies’den alan Uyman’ın katıldığı çalışmaların bazıları; Organizasyon Konstelasyonu, Aile Sergileri, Vernon Frost eğitimleri, Louis Franco’dan aldığı çeşitli eğitimler, Anthony Robbins Unleash the Power Within San Jose semineri, Charlie Morlay Lucid Dreaming eğitimi, Tayland da Tantrik Yoga (RYT-200) eğitmenliği eğitimi, Peru, Amerika, Şili, G.Afrika ve Türkiye’de katıldığı Şamanik çalışmalar ve seremonilerdir. Bunların yanı sıra TGA İleri Seviye Metafizik Semineri, Ziya Azazi’nin Dervish in Progress Çalışması gibi pek çok özel çalışmaya katıldı ve eğitmenlik eğitimini aldı. Masssuma Altın Enerji I-II enerji uyumlamasını alan Esra Uyman, Avi Gören-Bar Jungian Coaching School (ICF) (ACSTH) dan koçluk sertifikasını aldı. Tüm bu çalışmalar ve eğitimlerle kendi uyanış deneyimini birleştiren Esra Uyman, farklı başlıklar altında bireylere ve kurumlara yönelik, birbirinden güçlü çalışmalar tasarlayıp sunuyor. Kişilerin iç dünyalarına yönelik farkındalıklarını artıran, çarpıcı bir vizyon ve perspektif değişimi sunan, yaşamda üstlendikleri sorumluluklarda anlam bulmalarını sağlayan, merak, heyecan ve umut duygularını yükselten, tüm insanlık deneyiminin derinliğini kavramaya yardım eden ve çarpıcı yüzleşmeleri şefkatle yaşamalarını sağlayan eğitimler gerçekleştiriyor. Yaşamın Sorumluluğunu Almak, Kendimiz Olmak, Bizi Engelleyen İnançlar, Metafizik ile Özgürleşme Yolculuğu, Seçimlerimiz ve Biz, Gözlemci Bilinci, Nefes ve Meditasyon Teknikleri başlıkları altında kurumlara webinar ve uygulamalı eğitimler veriyor.

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.





21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?





İlgili Makale