Hani bazı sınırlar vardır hepimiz için, bir şeyler “geçmişte” kaldığında üzerilerine kapıları kapatırız bir odaya kilitleriz adeta o geçmiş olanları. Bu özellikle ilişkilerimiz için geçerlidir, genel de eskiyi konuşmak can yakar. Çoğumuz için çoğu durumda, ne kadar unuttum desek de, affettim desek de bu his mutlaka bir kapalı kapının ardını yani “geçilmemesi”, bir diğer anlamda açılmaması gereken bir bölümü yansıtır kalbimizde.
Peki bu kapanmış kapılar ve işte o bizim bugün bitmiş olan genel olarak dışarıdan bakıldığında “başarısız” diye isimlendirdiğimiz, “bir hataydı” veya “çoktan bitmesi gerekiyordu” dediğimiz ilişkilerimiz bugünümüzü nasıl etkiliyor? Bunu hiç düşündünüz mü?
Ben çok samimiyetle itiraf edeceğim, yaşadığım boşanma ertesinde sürekli birliktelik ve hatta evliliğe varabilecek bir birliktelik fikrinden kaçmaktayım, böyle bir olasılık belirdiğinde; “yine aynı üzüntüleri” yaşama endişesi, evet itiraf ediyorum aklımdan ve kalbimden geçmiyor değil… Bazen şunu bile düşünüyorum; “ihtiyacım var mı”, gerçekten birinin karısı olmaya eşi olmaya ihtiyacım var mı veya neden bunu “olmam” gerekiyor, annemi veya babamı memnun etmek için mi, “herkes evleniyor çünkü herkesin evlenmesi gerekiyor” düşüncesi için mi, bazen oldukça fazla sorguluyorum beni gerçekten yeniden “aşka inandırabilecek” bir adam yer yüzünde mevcut mu diye…
Geçmiş ilişkilerimiz bizi ne kadar etkiliyor?
Şimdi baktığım zaman tüm bu inançların temeli işte o eski yaşanmışlıklara dayanıyor. Bu sadece benim verdiğim küçük bir örnek, bu yazımda bana eşlik eden sizler eminim böyle çokça örneğiniz vardır. İçinizden, “bir daha kimse beni terk edemez, kimse beni aldatamayacak veya yine beni bırakıp gidemeyecek” diye düşünüyorsunuz. Peki bu yaklaşım doğru mu, yani bizler geçmiş zamanda “olmuş bitmiş” olan ve o zaman ilişki yaşamış olduğumuz kişiye has olan bu “sonuç” ile bugün bizleri “yeniden aşka inandırabilecek” tüm olasılıkları neden kapatmaktayız, neden dünün yargıları ile bugünü güzel sıcacık bir kalp atışını karartmaktayız ve buna karşı koyabilir miyiz?
Bunun cevabı ise o diğer kişilere dayanmıyor, cevabımız “evet” fakat yine “bizden” geçen bir yola dayanıyor. Yani az önce kendimce itiraf ettiğim gibi “beni aşka inandıracak” adam ancak ben ona izin verirsem, ben onu görebilirsem ve tabi ki ben “aşk” kavramına kapılarımı açabilirsem benimle olacak veya hayatıma girebilecektir… İşte bu yüzden geçmişin ilişkilerinde yaşadığımız yükleri, başarısızlıkları, uyumsuzlukları, huzursuzlukları, kaybolmuşlukları, ayrılıkları ve en önemlisi “aşk” olamadığımız tüm hallerimizi, “bilinçsizce” alarak yine aynı şeyleri yaşayacağım korkusu ile bugüne getirmekteyiz.
Ancak biz bu korkuları dönüştürebildiğimizde yani geçmişin orada kaldığını kabul ettiğimizde ve her ilişkide yeni bir yol yürür gibi yepyeni olasılıkların karşımıza çıkacağına ve “gerçekten mutlu” olmanın mümkün olduğuna inandığımızda, işte o “beni aşka inandır” mesajı kalbimizde yankılanabiliyor olacaktır…
Sevgili Joseph Murphy eseri Bilinçaltının Gücü ile bakın bu akışı nasıl detaylandırıyor:
“…Bir keresinde, henüz birkaç aylık evli olan ama boşanmayı düşünen genç bir çiftle konuştum. Genç adamın sürekli karısı tarafından terk edilme korkusu yaşadığını fark ettim. Onun kendisini bırakacağını ya da aldatacağını düşünüyordu. Zihnini sürekli meşgul eden bu düşünceler onda takıntı haline gelmişti.
Zihinsel tutumunu ayrılık fikri ve kuşkular belirliyordu. Kadın ona ne cevap vereceğini bilemiyordu ama bu adamın kendi duygularının sonucuydu. Bilinçaltında hakim olan ayrılık atmosferi, bunun ardındaki zihinsel kalıpla bağlantılı bir koşul yada eylem doğuruyordu. Etki ve tepki ya da neden ve sonuç yasası vardır. Düşünce etki, bilinçaltının karşılığı ise tepkidir.
Sonunda adamın karısı evi terk etti ve boşanmak istedi. Tam da adamın korktuğu ve karısının yapacağına inandığı şey olmuştu.
…Korku kalıplarını eşinize yansıtmaktan vazgeçin. Sevgi, huzur, uyum ve iyi niyet yansıtırsanız, evliliğiniz her geçen gün güzelleşecek, her geçen yıl daha harika bir hal alacaktır.”
Yaşadığımız ilişkiler hayat akışımızı etkilememelidir
Bir ilişkinin veya bir evliliğin bitmesi demek, hayatınızda var olan tüm ilişkilerin veya evlilik ile sonuçlanan birlikteliklerin aynı sona erişeceğini, hayatımıza giren farklı aşk hallerinin bir önceki başarısızlıklarla benzer sonuçlar doğuracağını göstermemektedir.
Hayat akışımız boyunca birçok farklı insan ile karşılaşırız özellikle hayatımıza giren ilişkilerimizin karşımıza çıkmalarında mutlaka ilahi bir anlam, almamız gereken dersler ve her iki kişinin de tamamlaması gereken hayat yolları bulunur. Bu yollar boyunca bazı ilişkiler çok daha uzun süre hayatımıza eşlik ederken bazıları daha farklı şekilde sonuçlanır; bizler “hiç ayrılabileceğimizi düşünememiş” olsak bile bir şekilde bir akışla apayrı düşeriz, uzaklaşırız, hani adeta o insanı tanıyamaz hale geliriz.
Bu yaşanmışlıkları “geçmişte” bırakamamak adeta bir bardak tuzlu su içmek tecrübesi ardından karşımıza çıkan her yeni su bardağında “tuzlu su” olduğuna inanmaya devam etmek gibidir, belki bize sunulan şekerli bir sudur veya içerisinde muhteşem nane aroması olan bir su vardır, fakat bizler işte yine tuzlu su içeceğim, içim yanacak, miden acıyacak, nasıl bitireceğim diye düşünerek suyu içmekten kaçınır veya daha bir yudum bile almadan birçok yargı ile birlikte ilişkilerimizde “sonu” hazırlarız. Ne de olsa bir kere “başarısız” olmuşuzdur, terk edilmişizdir, aldatılmışızdır, kalbimiz kırılmıştır, sevgisiz kalmışızdır, yalnız bırakılmışızdır.
Fakat işte bunların tümü geride kaldığında ve bizler cesaretle; ‘hayat hazırım, beni aşka inandır’ diyebildiğimizde önümüzde kapılar açılır, bize uzanan akış değişir, enerjimiz farklılaşır ve biz yolumuzda karşılaştığımız tüm yeni aşklara “yepyeni” ve pozitif olarak, başlangıçta “yepyeni bir şans” vererek yaklaşırız. Biz işte ancak bu şekilde gerçekten “aşka” inanabiliriz, ön yargılardan kurtulduğumuzda, geçmiş başarısızlıkları bugün tekrar tekrar yaşatmadıkça ve sadece aşk olmaya gönüllü oldukça…
Evet, geçmişte hepimiz yaşadık, üzüldük, kırıldık, tek başımıza kaldık, fırtınalarda sürüklendik, zorlu yollardan geçtik, unutmak zorunda kaldık, aşkımızı kalbimize gömdük, gururumuz incindi, aldatıldık, belki çok istedik de yine de kavuşamadık; işte tüm bunlara rağmen bugündeyiz, bugün tek gerçekliğimiz “bugün”…
Gelin hep birlikte bir şans verelim, tüm yaşanmışlıklara hayatın güzellikleri, bizleri büyüten tecrübeler olarak bakalım, bugün dünde her ne olmuşsa olmuş “beni aşka inandır” diyelim hayata, hazırım evet “beni aşka inandır”…