X

Geçemeyeceğiniz bir sınavla karşılaşmanız mümkün mü?

Hayatımızda karşımıza çıkan bizim muhteşem sınavlarımıza bakalım istiyorum sizlerle birlikte bu yazımda. Birçok okuyucumdan, sizlerden çokça soru alıyorum bu kapsamda. “Neden benim başıma geldi? Ben bunu mu hak ettim? Diğer kişiler bununla karşılaşmadı ben neden bu sorunla yüzleşmek durumunda kaldım? Hayatım boyu birçok sınavdan geçtim neden benim hayatım diğerlerine göre daha zor?

Bu sorularla, sadece bu sorulardan oluşmuş olan bir yazı yazabiliriz aslında. Tüm bu soruları cevaplamaya da bu yazı yeterli olmayacaktır. Fakat ben yine de sizlerle birlikte hayatımızda karşımıza çıkan o bizim “sınavlarımıza” başka bir yerden bakalım istiyorum bugün. Biraz daha derinlerden bakarak anlamaya çalışalım… Gerçekten bir şey veya hayat bizi düşündüğümüz kadar acımasızca yargılamakta mıdır? Gerçekten karşımıza çıkan şeyler bizim “mutlak acı çekmemiz” için mi hayatımıza gelmektedir? Gerçekten bazılarımızın hayatı diğerlerine göre daha zor veya daha kolay olarak nitelendirilebilir mi?

Hayatımızda karşımıza çıkan engeller, zorluklar, kaybedişler veya genel tabir ile sınavlarımız, birçoğumuz için yenilgilerimiz olur. Örneğin para kaybedebiliriz, bir yatırım yaparız ve bu planladığımız şekilde sonuçlanmaz. Bir iş başvurusu yaparız fakat çok istememize rağmen bu pozisyon için uygun bulunmayız. İşte bu noktalarda hayatın kontrolümüz dışında aktığını, bize haksızlık yapıldığını veya kaderin isteklerimize ters işlediğini düşünmeyi seçeriz.

Gelelim daha da zorlu olan bölüme; duygusal ilişkilerimiz… Aldatılırız örneğin, istenmediğimizi, beğenilmediğimizi, layık olmadığımızı düşünürüz. Veya gerçekten mutlu değilizdir. Evet bir eş seçeriz fakat hayat, hayal ettiğimizin tam tersini çıkartır karşımıza ve gerçekten mutlu olmayı beklerken, o derece mutsuz olabiliriz. Bu anlarda ise para veya iş kaybetmenin çok daha ötesinde egomuzun da dahil olduğu muhteşem kurban rolümüze bürünüveririz. Hayat, diğer kişiler, kader ne dersek diyelim bizi mutlu etmeye yetmemiştir, herkes suçlu olur bir kere. Yalnız kendimiz, sadece bizler kurban rolündeyizdir. Dünyayı suçlarız ve ne yazık ki dünya olduğu için yani aslında hayat akışımızda gayet normal olan bir ilişkinin başlaması kadar, olasılığı aynı olan bir ilişkinin bitişini de karşımıza çıkardığı için… Bize yürümek üzere yepyeni ufuklar açtığı için suçlu olur dünya. Bizi o güzelim konfor alanımızın dışına ittiği için hadi bakalım bugüne kadar yürüyordun şimdi biraz da koş dediği için suçlu olur. Belki kendi içimizdeki gücü bize anlatmak istediği için yapmaktadır. Bunca zahmete bu yüzden girmektedir ama basitçe suçlu oluverir gözümüzde. Sırf bizim idrakimize sığmadığı, bizim canımızın istediklerini o anda bize vermediği ve bizi zorluklara o üzüntülere attığı için suçludur… Dünya önümüze hayatımıza bize muhteşem “açılımlar” sağladığı için suçludur; bizler kurban olanlarız, düzeni bozulanız, zorluklarla sınananız değil mi?

Şimdi sizlerle birlikte (en azından bu yazım boyunca) kurban olmayalım istiyorum. Hayatımızdaki her düşünceyi ve her anı katkımızla bizim yarattığımızı düşünelim. Eğer ayrılmak akışı bize geldiyse bunu mutlaka aklımızda bir yerde gerçekten mutlu olmadığımızı, kendimizi bildiğimiz için diledik (evet anladık fakat kendi kendimize bile itiraf edemedik bugüne kadar)… Kendimiz için başka bir hayatın mümkün olduğuna inandık. Ama bunu itiraf edip de bir adım atacak kadar cesaretimiz yoktu. Belki düzenimizin bozulmasından, belki diğerlerinin ne düşüneceğinden, belki çocuklarımızın üzüleceğinden belki de kaybetmekten korktuğumuzdan susmaya devam ettik ve böyle gelenin böyle gitmesine izin verdik. Hatırlayalım, içimizden bildik; bu bizim için doğru olan değildi, kalbimizin attığı olan değildi.

Ve evet sevgili hayat bir gün bizim bile kendi kendimize itiraf etmeye korktuğumuz bu akışı tüm ihtişamıyla karşımıza çıkardı. Bize gösterdiği acı verici olandı, fakat kalbimizin yeniden atması ancak bu şekilde mümkün olacaktı. Büyümemiz, öğrenmemiz, risk almamız, hayatımızın akışını kendi ellerimize almamız, hayatımızın sorumluluğunu almamız, yani aslında gerçekte içimizden geçenler sadece dışımıza yansımış olanlardı… Biz onları görmekten korkuyorduk ama yine de içimizde isteklerimizde her ne kadar bastırmaya çalışsak da bizdeydiler; küçük küçük fısıldıyorlardı; “mutlu değilsin”, “ayrılman lazım”, “hayatına yeniden başlaman lazım”, “hayatını bu şekilde devam ettiremezsin”….

Bakın Sevgili Gary Zukav güzel eseri Mutlak Gücün Yolu ile “geçemeyeceğimiz bir sınavı yaratmamızın da mümkün olmadığını” bizlere nasıl açıklıyor:

“…Baştan çıkarılacağınızdan, karşı koyamayacağınızdan korktuğunuz zaman, yaptığınız şeyin, size sorumsuzca davranma izni verecek bir durum yaratmak olduğunu görmeye çalışın. Geçemeyeceğiniz bir sınavı yaratmanız mümkün mü? Evet. Kendinizi sınamak için günaha teşvik edilmeyi, baştan çıkarılma isteme deneyimi, aslında, sorumsuzca davranmak, kendi kendinize, ‘Bunu zaten yapamayacağımı biliyordum,’ demek ve bağımlılığınıza teslim olmak için bir fırsat aratmaktır.

…Bu acımasız bir Evren’in ya da kötü niyetli bir Tanrı’nın işi değildir. Bu, şifa bulma, bütünlük kazanma isteğinize verilen şefkat dolu bir yanıttır. Evren size şefkatle şunları söyler: ‘Yetersizliklerin o kadar derin ki, seni ancak yetersizliklerinin karşısına eşdeğerli ya da daha değerli bir şey koymak durdurabilir.’

…Farklı bir yaşantı ile aranızda sorumlulukla seçme sorununun bulunduğunu idrak etmeye, ama gerçekten idrak etmeye çalışın. Korku duyduğunuz anlarda, düşüncelerinizde oluşan bulanıklık, kendi yaptığınız seçimin gücünden ve kapsamından kaynaklanır. Kendi seçim gücünüzü açıkça görün. Yetersizliklerinizin insafına bırakılmış değilsiniz. Sizi güçlendirecek niyet içinizden bir yerden gelmek zorunda; bu içsel merkez gerçekten sorumluca seçimler yapabilecek ve bu seçimlerden güç alabilecek yetenekte olduğunuzu, gücünüzü azaltan değil, artıran seçimler yapabileceğinizi ve bütünlük içinde davranabileceğinizi size hatırlatacaktır.”

Bu yazımı okuyorsanız, hayatınızdaki sınavlarınızı bir kez daha düşünmenizi dilerim. Sınav olarak zorluk olarak haksızlık olarak yorumladıklarımızda çok daha büyük bir anlam bulunmaktadır. Tümü bizim için tasarlanmış bizim için adeta özenle hazırlanmış bir “hediye” olarak hayatımıza sunulmuş olanlardır aslında…

Bugün gerçekten geçemeyeceğiniz herhangi bir sınav ile karşılaşmanız mümkün müdür, kendinize sorun. Bu soruya vereceğiniz cevaplar bir sonraki adımı görmeniz için dilerim önünüzde kocaman kapılar açar.

 

İlginizi çekebilir: Hakkını vererek yaşamak: Bugünden sonra her anın hakkını vermeye hazır mısın?

Pınar Özeken (Ulus): 2007 yılında Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümü ile Kimya bölümlerini bitirdi. Aynı üniversitede Biyomedikal Mühendisliği ve İspanya Pompeu Fabra üniversitesinde master derecelerini aldı. Özellikle 2011’den bu yana moda ile ilgili çalışmalara ağırlık verdi ve hala moda üzerine yazı dizileri, farklı moda kaynaklarında yayınlanmaktadır. Yoga eğitmeni olma yolunda ilerleyen Pınar, bir Arjantin Tango aşığı. Gerçek tutkularından bir diğeri ise seyahat etmek."Dünya üzerinde ayak basılmadık toprak kalmasın" mottosu ile dünyayı dolaşmaya devam ediyor.

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.





21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?





İlgili Makale