Cihangir’deyiz… İstanbul’un popüleritesi sürekli yükselen ama yükselmekten pek de hoşnut olmayıp kendi yağında kavrulmak isteyen bu şirin, içine kapanık semtte…
Cihangir, İstanbul’un modern, rahat, aydın fikirli insanlarının yaşadığı yerlerden biri. Bence, bohemlik ile burjuvazi arasında bir yerde yani; Fransızca “boheme” ve “bourgeois”dan gelen “bobo” kelimesinin karşılığını taşıyan insanlardan oluşuyor. Yani Bobo olmanız için burjuva olup aynı zamanda bohem bir hayat tarzını da sindirmiş olmalısınız:). Ama Cihangirli olmanız için bu da yetmez. En başta “mahalle kültürünü” sevmeniz lazım. Bu mahalle kültürü öyle bir alışkanlık ki, Cihangirliler kolay kolay oranın dışına bir yere de gitmezler mesela. Aşırı derecede hayvan sevmeniz, en önemli ikinci kriter; özellikle de kedi. Zira burası kedilerin cumhuriyeti(!). Sosyokültürel seviyenizin yüksek olması, sanata, tasarıma düşkün olmanız ve iletişime çok açık olmanız gerekiyor; çünkü mahalle kültürünün bir parçası olan “esnafla haşır neşirlik” için bu şart. Bunun yanında mahalleyi mahalle yapan en ana özelliklerden biri haber ajansı özelliğini unutmayalım. İyi haberler kadar kötü haberlerin de hızlıca yayılması ve herkesin herkes ile ilgili bir şeyler bilme ihtimalinin yüksek olduğuna manen hazır olduktan sonra tamamsınız:)
Unutmadan, buranın sanatçısı da boldur. Tam bir “açık hava cast ajansı” diyebiliriz. Her an, her bir köşede az ünlü veya çok ünlü birilerini görmeniz mümkün.
Bu kadar malzemeye sahip bir yer olarak, haliyle Cihangir’de gidebileceğiniz bir sürü mekan mevcut. Özellikle haftasonu bir kahvaltı çılgınlığıdır ki, Cumartesi- Pazar 4-5’e kadar herkes kahvaltıda, her yer full.
Bense Cumartesi kahvaltı keyfime keyif katmak için bu sefer, bu kalabalıktan sıyrılmış, oldukça sevimli, lezzetli, rahat ve samimi bir yerdeyim: d’Oret Patisserie & Cafe.
Kahvaltı menümüzün adı: Bana her gün Pazar! E madem “Bana her gün Pazar”, donatalım o zaman masayı diyerek iddialı bir giriş yapıyoruz! Geldikçe geliyor; menemenler, hellimli sucuklu şişler, reçeller, değişik peynirler, renkli zeytinler ve tabii ki börekler.
Masamız tamamlandı, mekanın sahibi Burcu Soydan’ı da masamıza davet ettik ve hem yedik hem konuştuk. Burcu genç bir girişimci, üniversiteden mezun olmuş tam stajını tamamlamış işe başlayacakken, hayali olan bu dükkanı bulmuş ve vakit kaybetmeden bu alanda ilk adımı atmış.
Bu sevimli yerdeki her şey el emeği göz nuru. Hepsi Burcu’nun tarifi,bizzat onun elinden çıkma. Zira bu lezzet yayılmış ki, d’Oret Yemek Sepeti’ne dahil olmuş ve haftasonları evlere kahvaltı servisine başlamış. Bizim orada olduğumuz gün 20 servis çıkardığını söyleyince, “Kahvaltı da sipariş edilir miymiş yahu? Gidersin mis gibi yersin” dedik mi dedik. Tam bunu konuşurken komik bir hikaye de anlattı Burcu. Bir gün kahvaltı servisi götüren servis elemanı gelmek bilmeyince, meraklanmış ve öğrenmiş ki, servis götürdüğü müşterisi, servis elemanın eline bir de liste sıkıştırıp “bunları da bakkaldan alır mısın?” demiş. İşte mahalle kültürü burada da konuştu!
Menemene bayıldım; sırrı yumurta sarısını fazla, beyazını az koymasındaymış. Peynirlere gelince; ince örgü peynir denen çok güzel bir peynir vardır, onu ilk kez burada gördüm. Kahvaltı sofrasının olmazsa olmazlarından Nutella yerine ise gerçek eritilmiş çikolata servis etmeyi tercih etmiş. Böreklere gelince, hepsi açma börek. Ama favorimiz Börekitas; közlenmiş patlıcanla hazırlanıyor.Bence içinde bir de kıyma olsa ben daha ne isterdim bilemiyorum. Kıymalı börek dedin mi,orada benim için akan sular durur!
Kahvaltımız bitiyor, kahvelerimiz geliyor ve yanında Burcu bize Tobleronelu Cheesecake ve Tiramisu ikram ediyor.Yine ikisi de onun reçetesi, ikisi de inanılmaz başarılı. “Aman canım Tiramisu işte yapamayanı döverler” demeyin, ben ne tiramisular yedim derim size. Ama buradaki sır (Burcucuğum bir kaç sırrını paylaşmış oldum ama:) ) kremasına eklediği karamel! Pek de güzel olmuş. Ama ben olsam bu farklılığı ismine de taşır Karamelli Tiramisu derim.
Özetle, gidin, gözlemleyin ve İstanbul’un kültür mozaiği olan bu yerin keyfini çıkartın. Tabii gitmişken de Burcu’nun el emeği göz nuru d’Oret’ini, denemeden geçmeyin.
Sevgiler…
Fotoğraflar; Canan Arlı