Evvel zaman içinde kalbur saman içinde FOMO ve FOBO adında, insanları etkisi altına alan, kafaları karıştıran, fettan iki kardeş yaşarmış. Vampirler gibi arkadan çaktırmadan yaklaşır, bir ısırık attıktan sonra etkisi altına alırlarmış insanları. Hem de ne yaş, ne sosyo-ekonomik düzey, ne ilgi alanı, ne uzmanlık, ne de becerilere bakarmış bu kardeşler. Fırsatı yakaladılar mı affetmezlermiş. Çoğunluk FOMO’yu tanırmış. Telefonunu eline alan, kim nerede, ne yapıyor şimdi diye şöyle bir bakan, ufak ufak birilerini stalklayan, bir sohbet anında bir arkadaş buluşmasına dahil edilmediğini anlayan, muhabbetin dışında kalan herkes FOMO’yu tadarmış. Bir anda oluverirmiş her şey. Bir huzursuzluk, değersizlik, mutsuzluk ve endişe sararmış FOMO’lanan kişiyi.
Ama sen gel gör ki FOBO’yu pek tanımazlarmış… Kararsızlık gibi görünür, hem kişiyi hem çevresini kandırıverirmiş.
“Masal bu ya…” diyebilmek isterdim ancak FOMO ve FOBO çağımızın hastalık olarak kabul edilmeyen, ancak endişe ve kaygı yaratan virüsleri. FOMO -Fear of Missing Out- yani bir şeyleri kaçırma, bir şeylerden geri kalma korkusu. FOBO ise -Fear of a Better Option- yani daha iyi bir seçenek korkusu olarak biliniyor.
Bu yazıda FOBO’dan bahsedeceğim…
Bir yetişkin olarak günde ortalama 35 bin karar veriyoruz. Bu kararların bazısı kahvaltıda ne yiyeceğimiz, metroda nerede oturacağımız gibi sıradan ve hatta önemsiz kararlar, bazıları da gelen bir teklifi kabul etmek, paramızı nasıl değerlendireceğimiz, hangi mesleğe yöneleceğimiz gibi önemli ve etki alanı geniş kararlar. Karar alma mekanizmamız birçok kriteri değerlendirmemizi gerekli kılıyor. Beklentilerimiz, deneyimlerimiz, ihtiyaçlarımız, arzularımız, umutlarımız, hayal kırıklıklarımız, hepsi karar almamızı etkiliyor. Doğru kararı almak, en doğrusunu seçmek gerginlik ve stres yaratıyor. Seçenekler arttıkça karar vermek zorlaşıyor.
Ya daha iyi bir seçenek varsa? Ya seçtiğim o kadar da iyi değilse? Ben en iyisi biraz bekleyeyim… Karar verememe hali, oyalama, erteleme, dilimize bolca “Belki”, “İnşallah”, “Sonra bakarız”, “Ben sana döneceğim” olarak yansıyor ve ardından son dakika seken programlarla taçlanıyor…
Sanırım artık FOBO’yu tanıdınız. O halde FOBO’nun altında yatan zehirlere bakalım…
Mükemmeliyetçilik
Attığımız her adımın, aldığımız her kararın, tüm seçimlerimizin mükemmel olmasını arzulayan tarafımız harekete geçmekte zorlanıyor. Halbuki Salvador Dali ne güzel söylemiş: “Mükemmelden korkmayın, zaten asla ulaşamazsınız.”
Hiçbir karar, yöntem, seçim, mükemmel olamaz. Size uygun olabilir, sizin arzu ettiğiniz olabilir, sizi heyecanlandıran, motive eden olabilir ama en mükemmel olamaz. Mükemmel diye aldığınız ayakkabı bir süre sonra ayağınıza vurabilir, en doğru yatırım size para kaybettirebilir…
Bu arada mükemmeli beklerken kaçırdıklarınız da olur. İyinin en büyük düşmanıdır mükemmel. Hem yoktur hem de olanı değersizleştiriverir.
Narsisizm
Kendisinin en muhteşem, en iyi, olası en “doğru” seçeneği hak ettiğine inanmak, kendini ayrıcalıklı görmek, verdiği karar ile de karşı tarafı onurlandırdığını düşünmek bir diğer zehir. Narsisistler hata yapmazlar, yapsalar da kabul etmezler, bu yüzden karar vermek onlar için zordur.
FOBO’nun öğrenilmiş bir davranış olduğunu da hatırlatmak isterim. Başa çıkmak mümkün. Yeter ki FOBO’landığınızı fark edin. Nasıl mı?
- Size sunulan seçeneklerle yetinmiyorsanız,
- Daha iyisini bulmak için hiçbir şeye ya da kimseye kendinizi tam vermiyorsanız,
- Netleşmek gerektiğinde ortadan kayboluyorsanız (ghosting),
- Sık sık “Belki, bilmiyorum, konuşuruz” diyerek başınızdan savıyorsanız,
- Kararınıza bağlı olarak etrafınızdakilerin durumunu önemsemeden sadece kendinizi düşünüyorsanız FOBO’lanmışsınız.
Bu durumda yapmanız gereken şey aslında çok basit:
- En başından beri ne istiyordunuz? Hatırlayın.
- Gerçekten sizi heyecanlandıran ve endişelendirenleri belirleyin.
- Seçeneklere ne istediğiniz konusunda netleşmeden bakmaya başladıysanız durun. Seçenekler yorar, kafa karıştırır. Başa dönün. (Ne istediğinize odaklanın.)
- Önemli ve acil durumları önemli ve acil olarak yönetin.
- Seçmediklerinize karşı pişmanlık duymak yerine seçtiğinizin yarattığı fırsatlara odaklanın.
- FOBOnun ilacı İKNA… Kendinizi ikna edin.
Amerikalı yazar Joyce Meyer’in Kadınlar Zirvesinde anlattığı bir fıkra ile bitirmek istiyorum yazımı:
New York’ta kendine eş arayan kadınlara özel bir mağaza açılmış. 6 katlı bir mağaza. Her katta koca adayları var, ancak ziyarete gelen kadınların uyması gereken bir kural var. O da bir kattan ayrıldıktan sonra o kata geri dönerek o kattan seçim yapamıyorlar.
Bir kadın bu mağazayı ziyaret etmeye karar vermiş. İlk katın girişinde “Bu kattaki eş adaylarının düzenli bir geliri var” yazıyormuş. Bunu gören kadın güzel diye düşünmüş ve ikinci kata çıkmış. Burada “Bu kattaki eş adaylarının düzenli bir geliri var ve çocuk seviyorlar” yazıyormuş. 3. kata devam eden kadın kapıda “Bu kattaki eş adaylarının düzenli bir geliri var, çocuk seviyorlar ve çok yakışıklılar” yazısını görmüş. 4. katta ise “Bu kattaki eş adaylarının düzenli bir geliri var, çocuk seviyorlar, çok yakışıklılar ve ev işlerine yardım ediyorlar” yazıyormuş. Adaylar gittikçe mükemmelleşiyor diye düşünmüş kadın. Ve 5. kata devam etmiş. “Bu kattaki eş adaylarının düzenli bir geliri var, çocuk seviyorlar, çok yakışıklılar, ev işlerine yardım ediyorlar ve romantikler.” Kadın heyecanla ve merakla 6. kata koşmuş. Kapıda “Daha ne olsun? Bu kata çıkan 31 milyon 456. kadınsınız. Ve maalesef bu katta aday yok!” yazıyormuş.
Daha iyisini bulmanın peşinde koşmak nereye kadar?!
FOBO’suz günleriniz olsun…
İlginizi çekebilir: Sizi sabote eden iç seslerinizle tanışmak ister misiniz?