X

Filmüzik: Kış kış 2016 kış kış, yallah 2016 yallah!

Başlığı melodisi ile okuyanlardansanız yılın son ayını güzel geçirecek kişiler arasında olduğunuzu söylememe izin verin lütfen; çünkü içindeki müziği susturmayan insanların olumsuz enerjilerden daha az etkilendiğini ya da kendilerini daha kolay tedavi ettiklerini düşünüyorum. Özellikle 2016 şifa için müziğe daha da ihtiyaç duyduğumuz bir yıl oldu. 2015’i kırmızı mumla aratan 2016 dert ve tasalarını 2017’ye devrederken, 2017’nin de canımızı sıkacağının sinyalleri çoktan verilmiş durumda. Bize de Aralık ayında çıkan güzel filmlerin güzel müziklerini dinleyerek ruhu arındırmak kalıyor.

Aralık ayında özellikle yerli yapım filmler dikkat çekiyor, tam tamına 18 film vizyona girecek. Komedi, korku, dram dallarında vizyona girecek yerli yapım filmlerin müziklerini yapan değerli arkadaşlarımıza dair internet aleminde maalesef fazla veri yok; kimdirler, ne yaparlar, ne yapmak isterler neredeyse muamma. Bu nedenle size hikayesini anlatacağım 3 kompozitör de canım memleketimin topraklarında doğan kompozitörler değiller.

Detaylar için hazırsanız başlayalım:

From the land to the moon – Daniel Pemberton (9 Aralık)
From the land to the moon – Daniel Pemberton

3 Kasım 1978 İngiltere doğumlu Pemberton, 3 ödül (Ivor Novello, HMMA ve World Soundtrack Awards) ve 11 adaylık ile sektörün özel isimlerinden biri. 112 eser besteleyen Pemberton,  2012 yılında yayınlanmış suç, dram ve gerilim filmi Blood’da sarhoş gitarist olarak da yer almıştı.

Pemberton’un kariyerine baktığımızda yine küçük bir dahi ile karşılaşıyoruz: Babası, 10 yaşındayken onu planetaryuma götürüyor ve lazer ışık oyunlarına eşlik eden müzik, Pemberton’un ruhunu sarsıyor. Sonrasında bolca elektronik ve enstrümantel müzik dinliyor. Para biriktirip synthesizer (Sentezleyici: Farklı türde bir müzik yaratmak ve elektriksel sinyaller üretmek için kullanılan alet) ve kayıt cihazı alıyor, sonra başlıyor şarkılar yazmaya. En nihayetinde 16 yaşına geldiğinde Bedroom isimli avantgarde ambient ve elektronik müzikten oluşan albümünü çıkarıyor. Bu albümü dinleyen yönetmen Paul Wilsmhurst müzikten çok hoşlanıyor ve Pemberton’a belgesellerine müzik yapması için teklif götürüyor. Ev ödevlerini bitirdikten sonra müziklerini bestelemeye başlayan Pemberton’ın kariyeri de böylece resmiyete kavuşmuş oluyor.

10 yıllık televizyon kariyerinde Complicit, Peep Show, Upstairs Downstairs, Desperate Romantics, Space Dive, Occupation and Hiroshima gibi önemli yapımların müziklerine hayat veren Pemberton, 2011 yılında vizyona çıkan The Awakening ile film müziği dünyasına merhaba diyor. Pemberton’un kariyerinin dönüm noktası ise 2015 yılında Guy Ritchie tarafından yazılan ve yönetilen The Man From U.N.C.L.E. filminin müzikleri sayesinde oluyor. Ünlü kompozitör bu kez karşımıza From The Land of The Moon ile çıkıyor.

From The Land of The Moon’dan bahsedecek olursak; Milena Agus’un 2. Dünya Savaşı sonrasında yazdığı Mal di Pietre isimli romanından uyarlandı. Film, tutkulu ve özgür ruhlu Gabrielle’nin ailesinin zoru ile evlendiği adama karşı hiçbir şey hissetmeyip Andre ile tanışmasını ve gelişen olayları anlatır. Marion Cotillard’ın başrolünü oynadığı film, ülkemizde Aşk Mektupları ismiyle vizyona giriyor ve dram etiketine yakışır bir fragman sunmayı da ihmal etmiyor.

Filmin yeniden bestelenen soundtrack’i:

Filmin fragmanı:

Belle et Sebastien:  I’aventure continue  – Armand Amar (9 Aralık)
Belle et Sebastien I’aventure continue – Armand Amar

1953’te İsrail’in Kudüs şehrinde doğan Armand Amar, Fas menşeili bir Fransız. Çocukluğunu Fas’ta geçiren Amar, şimdilerde tahmin edebileceğiniz üzere Paris’te yaşamaya devam ediyor.

Avrupa müziğindeki egzotik temalar Amar’ı çok etkiliyor ve genç yaşta taba, tonbak (İran darbukası) ve tumba çalmayı öğrenirken, geleneksel ve klasik müzik üstatlarından da eğitim alıyor. Müzikte sürekli bir temas halini arayan Amar, 1976 yılında Güney Afrikalı koreograf ve antropolog Peter Goss’un davetini kabul ettiğinde hayatının başka bir belirleyici sahnesi ile karşılaşıyor; dans. Aradığı şeyi bulduğunu fark eden Amar, Patrice Chereau’nun aktörlük okulunda ve Conservatoire National Supérieur’da öğretmenlik yaptığı dönemlerde müzik ve dans arasındaki ilişkiye odaklanıyor ve çağdaş dansın çeşitli dallarında koreograflarla çalışıyor.

1994 yılında arkadaşı Alain Weber ile birlikte geleneksel, klasik ve dünya müzikleri için Long Distance adında bir plak şirketi açıyor. Takvim 1997’yi gösterdiğinde Amar, Miracle a l’Eldorado TV filminin müziklerini bestelemeye başlıyor. Amar’ın müziğinin keşfedildiği tarihin 2002 olduğunu söylesek hata etmiş olmayız. Costa Gavras’ın yazıp yönettiği biyografi, suç ve dram filmi Amen’in müzikleri ile dikkat çeken Amar, ilk ödülünü The Concert (2009-César /Best Soundtrack of the Year) ile alıyor.

Amar, kompozitör kariyerine ek olarak 2012 ve 2013 yıllarında La Larme de Barre ve Le Nocturne de Barre isimli iki kısa filmin yapımcılığını da üstlendi.

Amar’ın 2016 yılında bestelerini yaptığı filmlerden biri olan Belle Et Sebastien: I’aventure Continue’den (Ülkemizde Sebastian: Sevgili Dostum adı ile vizyona giriyor) biraz bahsedecek olursak; Belle ve Sebastian filminin devam macerası olan film, 1945 sonbaharında, savaşın bitişi ile birlikte yapılan kutlamalarla başlıyor. Sebastian büyümüş ve Angelina’yı beklemektedir. Herkesin ümidini yitirdiği bir anda Angelina’yı bulmak için Belle ve Sebastian yola çıkarlar. Bu film, ikilinin hayatının sonsuza dek nasıl değişeceğini anlatıyor.

İlgili yazı: Hayatınızı değiştirecek 10 muhteşem film

Filmin fragmanı:

La la land – Justin Hurwitz (30 Aralık)
La la land – Justin Hurwitz

Bu zamana kadar tanıttığımız pek çok kompozitörün ortak noktası daha onlu yaşlarına gelmeden ne yapmak istediklerini keşfetmiş olmaları. Justin Hurwitz de bu isimlerden biri, kendisi 6 yaşında piyano çalmaya başlamış, zaman zaman pratiklerden sıkılıp başka uğraşlara yoğunlaştırmak istese de “İyi ki müziğe ara vermeden devam etmişim.” demeyi de ihmal etmemiştir. Kendisi şimdilerde 29 yaşında. Kolunun altına onlarca karpuzu sığdıran Hurwitz; yazar, yapımcı, müzisyen ve kompozitör.

Hurwitz 10 yaşına geldiğinde ailesi ona bir synthesizer ve sequencer (Üst üste kanal kaydı yapma ve edit’leme işlemi sunan alet) alır ve bu, onun uykusuz gecelerinin başlangıcı olur. 10 yaşında minik minik pek çok beste yapmaya başlar.

Hurwitz’in kariyeri önce kompozitörlük ve müzisyenlikle başlar, 2009 yılında Guy and Madeline on a Park Bench filminin müziklerini besteler, sountrack’lerini hazırlar ve orkestrasını yönetir. Hemen ardından 2011 yılında, 2015’e kadar sürecek olan The League (spor ve komedi TV serisi) dizisinin 7 bölümünü yazar.  Bu esnada 25 Eylül 2011’de yayınlanan The Falcon and the D’Ohman (Simpsons) bölümünün de yazarı olur. Tarih 2013 yılını gösterdiğinde TV için çekilmiş olan The Gabriels filminin yönetici yapımcılığını üstlenir. Yapmış olduğu işler arasında film müziği bestelemenin yerini çok ayrı tutan Hurwitz, 2014 yılında vizyona giren ve ortalığı kasıp kavuran Whiplash’ın tüm müziklerini besteler. Yazar ve yönetmen Damien Chazelle ile 2. uzun metraj filmini yapan Hurwitz, tıpkı Guy and Madeline on a Park Bench’deki jazz trompetçi hikayesi için aylarca çalıştığı gibi Whiplash için de yönetmenle aylarca kafa patlatır ve oyuncularla uzun uzun çalışır.

Yönetmen Chazelle ve kompozitör Hurwitz’i şimdilerde bir araya getiren de La La Land isimli dram ve komedi tabanlı müzikal film. Bu filmde Hurwitz, orkestrayı yönetti ve Start a Fire şarkısını yazdı, City of Stars müziğinini besteledi, The Fools Who Dream, Someone in the Crowd, A Lovely Night, Another Day of Sun soundtrack’lerini hazırladı.

La La Land filminden kısaca bahsedecek olursak, başrolleri Emma Stone ve Ryan Gosling paylaşıyorlar. Film, günümüz Los Angeles’ında caz piyanisti olan Sebastian ile aktris olmaya çalışan Mia’nın arasındaki romantik ilişkiyi anlatıyor.

Filmin soundtrack’i:

Filmin fragmanı:


Bu da bonus: Ryan Gosling ve Emma Stone düeti City of Stars

Serpil Şahin: Serpil Şahin, üniversite yıllarından beri medya işi ile ilgileniyor. Radyo ve TV ile başlayan yolculuk, İstanbul’a döndüğünde gazete ve dergi ile devam eder. Bir süre sonra dijital medyayı öğrenmeye karar verir ve 2006’dan bu yana dijital medya üzerinde çalışır. Dijital medyanın hem mutfağında, hem restoran bölümünde bulunan Serpil, 2013 yılında kendi ajansı Happygen’i kurar. Happygen’in kurulduğu dönemlerde ilk kitabı Aşk Yemeği Acılı Sever çıkar, şimdilerde 2.kitap için çalışmaları devam ediyor. Tam bir müzik aşığı olan kadın, anime ve mangaya karşı koyamıyor. “Hayatlarımızda tiyatro, masal, sinema ve sevgi bolca olsun.” dileğini her gün evrene yolluyor. Umarız o uzaylı bu güzel dilekleri yutmaz.

Geleneksel lezzetlerden vazgeçmeden bitki bazlı beslenmek isteyenlere: Fine Life Fermente Kajulu İçecek

Son yıllarda sağlıklı beslenme ve bilinçli tüketim alışkanlıklarının, daha önce hiç olmadığı kadar ilgi gördüğü kesin. Veganlık, vejetaryenlik, fleksitaryen gibi bitki bazlı beslenme türleri, sadece etik ve çevresel nedenlerle değil, aynı zamanda bütüncül sağlık açısından sunduğu çeşitli faydalar nedeniyle de dünya genelinde hızla yayılmaya devam ediyor. Bitki bazlı beslenme alışkanlıklarına yönelik talepler hızla artarken çok sayıda bitki bazlı ürün de raflardaki yerini alıyor. Özellikle süt ürünlerine alternatif arayanlar için çok sayıda ürün piyasaya sürülüyor. Bu konuda öncü isimlerden biri olan Metro Türkiye de “Sofrada herkese yer var!” mottosuyla tüketicilerin ihtiyaçlarına, yenilikçi ürünlerle cevap veriyor.



Raflarında 400’den fazla bitki bazlı ürün sunan Metro Türkiye, geleneksel lezzetlerden vazgeçmeden bitki bazlı beslenme alışkanlıklarına sahip olmanın en leziz yollarını sunuyor. Ve güzel haber; Türk mutfağının favori içeceklerinden ayrana bitki bazlı alternatif sağlıyor: Fine Life Fermente Kajulu İçecek.

Lezzetli, vegan, fermente: Ayrana bitki bazlı alternatif

Herkes için sağlıklı beslenme ve sürdürülebilirlik anlayışıyla hareket eden Metro Türkiye, beslenme trendlerine ve değişen tüketici taleplerine verdiği önemle Fine Life Fermente Kajulu İçecek’i raflara getiriyor. Geleneksel lezzetimiz ayrana bitki bazlı bir alternatif olarak öne çıkan Fine Life Fermente Kajulu İçecek, bitki bazlı beslenme alışkanlıklarını benimseyen ya da benimsemek isteyen herkesin beğenisine sunuluyor.

Metro Türkiye raflarında yerini almaya başlayan bu yenilikçi ürün, %27 oranında kaju fıstığı, tuz ve çeşitli probiyotikler içeriyor. Bunun yanı sıra katkı maddesi, koruyucu ve gluten içermemesiyle de dikkat çeken Fine Life Fermente Kajulu İçecek, hem bitki bazlı ürünleri tercih edenlerin hem de laktoz tüketmemeye önem verenlerin favorisi olmaya aday. Ayran alternatifi olarak soğuk tüketilebilen bu ürün, 250 ml’lik cam ambalajlarda satışa sunuluyor. Vlabel etiketiyle otel ve restoran gibi yeme içme işletmelerinde rahatça kullanılabilecek Fine Life Fermente Kajulu İçecek, menülere yeni vegan bir alternatif getirirken, müşteri memnuniyetini de artırma potansiyeli taşıyor.

Geçtiğimiz yıllarda süt ve yoğurt gibi hayvansal gıdalara bitki bazlı alternatifler sunmuş olan Metro Türkiye, Metro Chef Veggie Bademli ve Fındıklı içecekler ile yoğurda alternatif Metro Chef Veggie Fermente Süzme Kaju’yu ve Metro Chef Veggie Meze Serisi’ni tüketicilerle buluşturmuştu. Bu yıl ise Türk mutfağının vazgeçilmezlerinden ayrana bitki bazlı bir alternatif getirerek hem sağlıklı hem de yenilikçi bir seçeneği yani Fine Life Fermente Kajulu İçecek’i tüketicilerle buluşturuyor.

Elbette Metro Türkiye’nin raflara taşıdığı yenilikçi ürünler sadece süt ve yoğurt gibi hayvansal gıdalara bitki bazlı alternatifler ile sınırlı değil. Çok daha fazlası, raflarda çoktan yerini aldı.

Bitki bazlı geniş ürün yelpazesi: 400’den fazla çeşit



Metro Türkiye’nin raflarındaki vegan ürün yelpazesi içerisinde bitkisel bazlı hamburger ekmekten köfteye, mayonezden çikolataya çok sayıda çeşit bulunuyor. Üstelik gıda dışı vegan ürünlerin de sayısı oldukça fazla. Vegan yumuşatıcı, şampuan, sabun, hatta yağ çözücü bile bu geniş yelpazede yer alıyor. Dahası, Metro markalı ürün portföyünü de yenilikçi çeşitlerle sürekli genişleten Metro Türkiye, kendi markaları altında içli köfteden lahmacuna paçanga böreğinden haydari, havuç tarator gibi meze seçeneklerine; falafel çeşitlerinden pizzaya, ranch sostan çamaşır yumuşatıcısına kadar 50’ye yakın çeşitte gıda ve gıda dışı bitki bazlı ürün sunuyor. Eğer tüm bu ürünleri ve çok daha fazlasını incelemek isterseniz hemen tıklayıpvegan ürün yelpazesi içerisinde bitkisel bazlı hamburger ekmekten köfteye, mayonezden çikolataya çok sayıda çeşit bulunuyor. Üstelik gıda dışı vegan ürünlerin de sayısı oldukça fazla. Vegan yumuşatıcı, şampuan, sabun, hatta yağ çözücü bile bu geniş yelpazede yer alıyor. Dahası, Metro markalı ürün portföyünü de yenilikçi çeşitlerle sürekli genişleten Metro Türkiye, kendi markaları altında içli köfteden lahmacuna paçanga böreğinden haydari, havuç tarator gibi meze seçeneklerine;vegan ürün yelpazesi içerisinde bitkisel bazlı hamburger ekmekten köfteye, mayonezden çikolataya çok sayıda çeşit bulunuyor. Üstelik gıda dışı vegan ürünlerin de sayısı oldukça fazla. Vegan yumuşatıcı, şampuan, sabun, hatta yağ çözücü bile bu geniş yelpazede yer alıyor. Dahası, Metro markalı ürün portföyünü de yenilikçi çeşitlerle sürekli genişleten Metro Türkiye, kendi markaları altında içli köfteden lahmacuna paçanga böreğinden haydari, havuç tarator gibi meze seçeneklerine; Metro Türkiye’nin Bitki Bazlı & Vegan Katalogu’nu keşfedebilirsiniz.

Temel gıdadan temizlik ürünlerine, kişisel bakımdan atıştırmalıklara aradığınız her şeyi bulabileceğiniz Metro Türkiye ile sağlıklı ve sürdürülebilir bir yaşam tarzına ulaşmak artık çok daha kolay.

*Bu yazı Metro Türkiye katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlginizi çekebilir: Vegan beslenenlere müjde: Metro Türkiye’nin zengin vegan ürün yelpazesini keşfedinVegan beslenenlere müjde: Metro Türkiye’Vegan beslenenlere müjde: Metro Türkiye’

 

İlgili Makale