Egonun etiketleri, aşırı öz güven takıntıları, atalet halleri ve risk alanlarına karşı geliştirilen direnç çeşitleri gibi pek çok sahte şeyin peşinde geçiriyoruz hayatlarımızı. Toplumun ihtiyaçlarının yan ürünlerine dönüşüyoruz. Çevre dediğimiz o sisli alanı oluşturan her şey ve herkes, adım adım doğumumuzdan itibaren bizleri, büyük resmi bozmayan ve genel işleyiş mekanizmasının “yararlı” bir parçası olan o “ben” imajına devşiriyor. “Kendimizi tanımamız” bizden talep edilmezken, ahlaklı ve uyumlu olmamız en büyük erdem olarak beynimize kazınıyor.
Böyle gelişen ve “ben”lerden oluşan insanlar, toplum mühendisliğinde rahatça yönlendirilen ve kolayca kontrol edilebilen kuklalardan öteye gidemiyor. Bir düşünün; birinin gerçek öz-benliği manipüle edebilir mi? Tabii ki hayır! Çünkü doğumla dünyada kendine yer açan o eşsiz merkezinizdir öz-benliğiniz. Tek sorun öz-benliğinizi yaşamanıza, yani sizin kendinizi tanımanıza ve anlamanıza izin verilmemesidir. Böylece toplumun yaratacağı egonuzun (ideal benlik) inşası da doğumla birlikte başlar. Ego, sahtedir ve büyük ölçüde bir kandırmacadır. Belli bir şekilde davranmakla ancak takdir alabileceğiniz alandır ego alanı. Şu şekilde yürümeli, bu şekilde konuşmalısınızdır. Kahkaha atmanın bile formülü sunulmuştur, dışarı taşmamanız için. Ve egonuz sarsıldığında, yani yeteri kadar takdir görmediğinizde ya da saygınlık yaratmadığınızda, kim olduğunuzu ve nerede olduğunuzu bile bilemez hale gelirsiniz.
Fikir değiştirebilmek, esnek düşünebilmek ve açık olabilmek işte bu yüzden zordur bizler için. Hal böyle olunca da farklı açılardan bakan politikacılarla alay edilir, gruplarının sınırlarını aşan aile ve arkadaşlar dışlanır. Halbuki insanları, gerçek var oluşlarını yaşayabilmeleri için fikirlerini değiştirmeye teşvik etmemiz gerekmez miydi? Bunu yapabilmemiz için ön yargılı değil de, esnek bir yapıda olmamız gerekiyor.
“Bilişsel Esneklik ve Kontrol” ne düşündüğünüzü, düşündüğünüz şey hakkında nasıl düşündüğünüzü değiştirme yeteneğidir. Başka bir deyişle fikrinizi değiştirebilme kabiliyetinizdir. İki farklı kavram hakkında düşünürken, onların arasında geçiş yapabilme veya aynı anda birden fazla kavram hakkında düşünme kapasitesini de ifade eden bir kavramdır bilişsel esneklik.
İnsanlarda bu yeteneğin ölçümü yapılabilmektedir. Fonksiyonel manyetik rezonans görüntüleme tekniği ile (fMRI), bir kişi bilişsel esneklik gerektiren düşünce değiştirme prosedürlerine girdiğinde; prefrontal, anterior singulat, posterior parietal korteksler ve bazal ganglionlar da dahil olmak üzere bazı spesifik beyin bölgelerinin o kişide aktive olduğu görülmüştür. Bu beyin bölgelerindeki sağlıklı işlev alanlarının yaşla birlikte azalmaya başladığı da ölçülebilmiştir. Bu yüzden gençken fikir değiştirebilmek bizlere daha kolay gelir. Beynin erken yaşlarda daha plastik olduğu, yani nörolojik açıdan değişebilir bir yapıda olduğu bilim tarafından kanıtlanmıştır, ancak beynin bu plastisitesini işler halde tutmadığımızdan, yaşla birlikte genellikle yeni durumlara, fikirlere ve ortamlara uyum sağlayamamaya başlarız.
Burada bilimin bize bir neden olarak sunduğu “yaşlanma” ölçütünü, aslında dönüp dolaşıp yine egodan ve ezberlenmiş yaşam usullerinden kopamadığımız gerçeği olarak tanımlayabiliriz. Bu öyle bir gerçektir ki, yıllarına daha fazla zaman dilimleri ekleyerek daha oturaklı ve tutarlı olabilmeye çalışan insanların kurallarıyla yaratılan, renklerden arınmış ve hoşgörüden uzak bir dünyada nefes almaya zorlanmamızın da aynı zamanda ana kaynağıdır.
Dünyamızın bugün geldiği noktada artık fikir değiştirebilmenin normalleşmesi, yeni kanıtların eski inançların yerini alabilmesi, kişinin varlığını yansıtmayan etiketlerinden kurtulabilmesi belki de en ulaşılası hedef olmalıdır. Bunun için bilişsel esnekliği bir çocuğun o sınırsız kapasitesinde tutabilmenin ve hatta geliştirebilmenin yolları vardır…
1. Düşüncelerinize dikkat edin.
Bilginizi veya deneyiminizi paylaşmanız istendiğinde, zihniniz nereye gider ya da nereye gitmekten imtina eder? Fark etmeye çalışın.
2. Kasıtlı olun.
Dikkatinizi, konuşmadan ya da tepki üretmeden önce o anki duygu durumunuza ve fiziksel alanınıza yönlendirin.
Kendinize bazı sorular sorun: Ne bilmek istiyorsunuz? Ne hakkında konuşmak istiyorsunuz? Deneyiminizi veya düşüncelerinizi paylaşırken merkezinizde misiniz? Daha önceden verdiğiniz tepkinin aynısını yeniden mi veriyorsunuz, yoksa bu olay daha önce yaşadığınızdan farklı mı?
5. Kendinize odağınızı, diğer odakları yok saymadan, seçme hakkı tanıyın.
Amaçsızca her uyaranı takip edip zihninizi her türden içeriğe bir park yeri yapmak ön yargısızlık ya da hoşgörülülük değildir. Bu, size hitap etmeyen ve sadece zamanınızı ve zihninizi boş yere kaplayacak o işgalci bilgilerin egemenliğinde kendinizi unutmaktır. Farklı bakabilmek başka bir bağlamdır. Aradaki nüans, amaçsızca her bilginin bombardımanında olmak dikkat dağıtıcı bir işlev görürken, farklı bir bakış açısından bir olayı ele alabilmek kasıtlı bir dikkat yönlendirmesi ile gerçekleşir. Bu şekilde bir seçim hakkı, nörolojik anlamda beyninizin esnekliğini koruması için ona alan da sağlamış olur.
6. “Anlarsan, hatırlarsın ve anlayışlı kalırsın.”
Bizim yorumumuzdan farklı yorumları, tercihlerimizden farklı tercihleri, isteklerimizden farklı istekleri olanları çoğu zaman algımızın köşesine bile sokmayız. Eğer ki bize tezat bir anlayışla karşı karşıya gelirsek tek yaptığımız genelde haklı çıkmaya çalışmaktan ibarettir. Bunun yerine dinleyebilir miyiz? Vaktimiz yok ise daha sonra o konuyu o açıdan araştırabilir miyiz? Ama bu araştırma sadece bizim fikirlerimizi doğru çıkaran kaynaklardan değil de o diğer fikri anlatanlardan olabilir mi? Böylesi bir yol izlendiğinde, ön yargı alanı oldukça gerimizde kalır. Asıl yorucu olan sürekli haklı kalabilmek savaşıdır.
7. Fiziksel egzersiz yapın.
Sadece yirmi dakikalık bir egzersizden sonra beyniniz dopamin, serotonin, opioidler, endorfinler, nörotrofikler ve endokannabinoidler, yani vücudun ve beynin öğrenmesini, büyümesini sağlayan ve bedeni iyi hissettiren kimyasallar salgılar. Evrimsel nedenlerden dolayı, vücut egzersiz yaparken öğrenmeye hazırdır. Egzersiz ayrıca odaklanmayı artırır ve kaygıyı azaltır. Zamanla ruh halini dengeler, hipokampüsün boyutunu da artırır. Bütün bunlar bilişsel esnekliği geliştiren süreçlerdir.
8. Yeni beceriler öğrenmeyi deneyin.
Öğrenemeyebilirsiniz. Burada önemli olan nokta denemektir. Beyinde yeni nörolojik bağlantılar açarak o yaşlanma denilen ve beyin plastisitesini bozan süreci geciktirmek mümkündür.
9. Rutininizi değiştirin.
Zihni keskin ve esnek tutmak için rutininize yeni şeyler eklemeyi deneyebilirsiniz. Yeni uyaranlar zihinsel esnekliği artırır çünkü beyninizi hızla uyum sağlamaya zorlarlar. Seyahat bunun için harikadır, ancak pandemi sürecinde ne yazık ki erişebileceğimiz kolay bir yöntem olmayabilir. Bunun yerine her zaman oturduğunuz sandalye veya koltuk yerine evin diğer bir tarafında oturmak dahi işe yarayabilecek küçük bir başlangıçtır. Ara sıra kendinizi size benzemeyen insanlarla çevrelemek de beyninizi yeni bağlantılar kurmaya itmenin iyi bir yoludur.
10. Mizah anlayışınızı geliştirin.
Hızlı zekâ, bilişsel esnekliğin bir işaretidir. Bir şaka yaptığımızda bu, durumun gerçekliğine takılıp kalmak yerine geri adım atıp gülmeyi tercih edebileceğimiz anlamına gelir. Mizahı çeşitli durumlarda aramak ve bulmak, bilinen en güçlü esnek düşünme egzersizidir.
Farklı düşünebilme ve fikir değiştirebilme yetisi, aynı soruna çoklu çözümler bulmayı da sağlayabilen bir yetidir. Sadece insan ilişkileri kapsamında değil daha geniş anlamda dünyanın geleceği için de bu yeteneği kullanabilmemiz oldukça büyük önem taşımaktadır. İlk okulda her probleme tek bir çözüm bulabilmekle meşgul edildik ve sindirildik. Oysa dünya sınırsız çözümlerle dolu ve biz sadece kendi yolumuzu doğru sanarak ilerlemenin önüne bir taş daha koymuş oluyoruz. G. Bernard Shaw’un da dediği gibi; ‘’Değişim olmaksızın ilerleme olmaz. Dolayısıyla fikirlerini değiştiremeyenler, hiçbir şeyi değiştiremezler.’’
Kaynak
K.R.Magnussen/ The Aging Brain
Stephen J. Dubner/How to Change Your Mind
Hanzade Aslan Yılmaz/ Benlik Kavramına Yaklaşımlar
Saga Briggs/ Cognitive Flexibility
İlginizi çekebilir: Psişik uyuşma nedir ve bu uyuşukluk halinden nasıl çıkabiliriz?